10 Mayıs 2023 06:28

Aşk, Mark ve Ölüm: “Gastarbeiter” yolculuğu

İşçilerin Türkiye’den Almanya’ya göçüyle gurbet, hasret ve isyan mısraları türkülere dökülüyor.

Paylaş

Elif Sude AKINCI

İTÜ

 

Arabeks ve Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması filmleriyle tanınan Cem Kaya’nın tamamlanması beş yıl süren belgeseli Aşk, Mark ve Ölüm; 1961’de işgücü anlaşmasıyla Almanya’ya giden Türkiyeli işçilerin yanlarında götürdükleri müzik kültürleri ve oradaki sosyo-ekonomik koşulların şekillendirdiği gurbet, memleket, hasret ve isyan temalı türkülerinin Almanya’daki müzik endüstrisini nasıl dönüştürdüğüne odaklanıyor. İsmini Almanya’daki göçmenler için önemli bir yazar olan Aras Ören’in “Kara sevda uzun sevda/Mark dediğin yalan sevda/Köşeyi döndüm tam/Ölüm çıktı karşıma” şeklinde devam eden şiirinden alan film; aşk, mark ve ölüm şeklinde üç bölüme ayrılıyor ve Sirkeci Garı’ndan Hasenheide Parkı’na varan 60 yıllık bir yolculuğa çıkarıyor.

ALMANYA, İSTİKAMET

Belgeselin tarihsel arka planına baktığımızda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomisindeki devasa büyümeyle birlikte vasıfsız işgücüne ihtiyaç duyan Batı Almanya; 1955’te İtalya, İspanya, Yugoslavya ve Yunanistan gibi ülkelerden misafir işçi anlamına gelen “Gastarbeiter” alımına başlıyor. 1961 senesinde ise imzalanan işgücü anlaşmasıyla kapılarını Türkiye’ye aralıyor. Fabrikaları için dayanıklı işçiler arayan Almanlar tarafından dişlerine kadar muayene edilen işçiler 3 gün süren yolculuğun ardından Almanya’ya varıyorlar. Böylece yüzbinlerce işçinin Almanya macerası başlamış oluyor. 1973’te uzun güzergâh nedeniyle tatilden geç dönen 300 Türkiyeli işçinin işten çıkarılması sebebiyle Almanya tarihinde göçmen işçiler tarafından örgütlenen ilk büyük grev olan Ford Grevi gerçekleşiyor. Saat ücretinin 1 mark artırılması, bant hızının yavaşlatılması, senelik iznin altı haftaya uzatılması, farklı ücret sınıflarının ortadan kaldırılması gibi talepler haykırılıyor. Bu göç dalgası aynı sene küresel petrol krizinin ekonomik durgunluğa yol açması sebebiyle Alman hükümeti tarafından durdurulmaya çalışılıyor ve göçmen işçiler kitleler halinde işten çıkarılıyor. İşe alım sınırlaması, göçü daha da artırıyor. Yasalar sıkılaşmadan aileleri de Almanya’ya gelmeye başlıyor. Böylece Almanya tam bir göç ülkesi hâline geliyor.

1982 yılına gelindiğindeyse Almanya, savaş sonrası en ağır ekonomik durgunluğunu yaşıyor. Artan işsizliğe ve ekonomik krize paralel olarak ırkçılık da tırmanışa geçiyor. Göçmenlere yönelik saldırılar artıyor, 80’lerdeki seçimlerin ana tartışmalarından biri göçmenleri göndermek oluyor; 1983’te çıkarılan Geri Dönüş Teşvik Yasası da sürecin bir uzantısı oluyor. Türkiye’ye dönenlere 10 bin 500 mark, çocuk başına da 1500 mark veriliyor. İşçilerin bir kısmı böylece Türkiye’ye kesin dönüş yapıyorlar ve Almanya’ya dönüş haklarını kaybediyorlar. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla ise göçmen işçilere yönelik şiddet çığırından çıkıyor.

KARA SEVDA UZUN SEVDA: İYİ BİR YAŞAMA HASRET

“Aşk”, filmin ilk bölümü, bu göç yolculuğunun başlayışı ve göç eden işçiler ile ailelerin Almanya’da kurmakta olduğu yaşantının müziğe, mısralara dökülüşünü anlatıyor. Bu yolculuğa daha iyi bir yaşam umuduyla çıkan işçilerin ahvalinin isyana nasıl dönüştüğü röportajlarla, arşiv görüntüleriyle gösteriliyor. Dil bilmeyen ve “lüzumsuz musibet” olarak anılan işçilerin memleket hasretine, yaşadıkları zorluklara ve cumartesi günlerinin sıkıcılığına şahit oluyoruz. Bu dönüşümü Aşık Metin Türköz “Alamanya Alamanya, umduğunu bulamanya” şeklinde “tellendiriyor” kendi deyişiyle. “Lisan bilmemek kadar kötü bir şey yok. Adam sövüyor “ja” diyorsun, hakaret ediyor “ja” diyorsun. Başka bir şey demeyi bilmiyorduk” diye de ekliyor sonra. Metin Türköz ile Yüksel Özkasap ve Cavidan Ünal gibi müzisyenler de gurbetçilerin yaşadıkları zorlukları şarkılar aracılığıyla aktarıyorlar. Bu akıma Cem Karaca da ekleniyor, o da Türkiyeli işçilerin sorunlarını anlatmaya başlıyor. “amerikan rüyası”na oldukça benzeyen bu furyayı “Ey Türk adam, sen bize lazımsın. Gel ekonomik harikalar diyarına” gibi şarkı sözleriyle yarı Almanca yarı Türkçe, çekinmeden taşlıyor. Protest müzik kendini daha da görünür kılıyor.

MARK DEDİĞİN YALAN SEVDA: BELİRSİZ MEMLEKET

“Mark” bölümünde ise günümüzde tedavülden kalkmış olan Alman markının göçmenler için ne anlam ifade ettiğinden ve 80’lerden sonra yükselişe geçen eğlence sektöründen bahsediliyor. Berlin’in göçmenler için odak noktası hâline gelişini, gazino kültürünün nasıl yaygınlaştığını ve Almanya’da önceden tek bir düğün salonu yokken bu salonların sanatçılar için adeta bir okul oluşunu izliyoruz. Ayrıca hükümet tarafından oradaki yaşama ayak uydurmaları adına uygun bir prosedür belirlenmemiş göçmen işçi çocuklarının bu uyumu kendilerince sağlamaya çalıştıklarına; artık Türk olmadıklarına ve asla Alman olamayacaklarına değiniliyor.

ÖLÜM ÇIKTI KARŞIMA: İSYANLA GURBET

“Ölüm”, filmin son bölümü, gittikçe artan göçmen nefretine ve bu nefretin karşısında rap/hiphop kültürüyle bir araya gelmeye başlayan gençlere odaklanıyor. Misafir İşçi Şarkıları albümünün prodüktörü İmran Ayata bu durumu “Bence tarih hep ilerliyor. Ama bir şey sabit kalıyor. O da ırkçılık. Irkçılık insanı farklı biçimlerde direnmeye ve isyan etmeye itiyor” şeklinde ifade ediyor. Cartel, 36 Boys, Islamic Force gibi anti-neonazist müzik grupları türemeye başlıyor. Örneğin “Öfke, müziğimizin bir parçasıydı.” diyen Cartel, o gençlerin sesi oluyor.

Yüzlerce buluntu görüntünün bir araya geldiği bu arşiv, titizlikle işlenerek Cem Kaya’nın ellerinde güzide bir filme dönüşüyor. Filmi başta konvensiyonel bir anlatı, konuşan kafa belgeseli olarak kurduğunu düşündüğümüz yönetmen: “İhsan Abi var kasetçi, Yüksel Özkasap’ı anlatırken Yüksel Özkasap’ın şarkılarını unutuyor ya, ‘Ee, şimdi hatırlamıyorum’ diyor. Çok ince bir detay ama çok komik. Normalde koymazsın bu filme, değil mi? O normalde koymazsın’ı hep biraz bypass etmeye çalışıyorum işte. Zaten o yüzden eğlenceli oluyor bence’’ diyerek açıklıyor işini. İsmet Topçu’nun NASA rüyası gibi detaylar filme çok keyifli, mizahi bir dinamizm katıyor. Kendine Türkiye belgesel sinemasında şimdiden iyi bir yer bulmuş bu film, ileride de adından çok söz ettireceğe benziyor.

ÖNCEKİ HABER

Pulver Kimya’da üretim durdu, işten atılan işçi geri alındı

SONRAKİ HABER

ODTÜ öğrencileri: Bu şenliği bu bahar yapacağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa