Kendine, örgütlerine, memlekete güven!
Ceplerimiz boş, geleceğimiz karanlık, zihnimiz endişe doluyken, olana ve değişene yön verme arzusuna, müdahale etme, tasarrufta bulunma kabiliyetinin gelişmesine, yıkmayı, kurmayı, yeniden başlamayı içeren bir ufukla yönetmeyi, çerçeveleme ve büyütme dürtüsünün, planlı ve hedefli eylemler haline gelmesini sağlayabilir, buna bel bağlayabilir miyiz?
Bir hayali olanların, bir yanındakini bu hayale kazanmaya çalışanların kafasında dönüp durduğunu tahmin ettiğimiz bu sorunun cevabını aramak için belki de en doğru zamanlardan birinde, mücadele aylarından birinde, Mayıs’tayız. Hem de Türkiye gençliği için en kritik dönemeçlerden birinin arifesinde…
Bu soruya cevap arayan, on binlerce genç 1 Mayıs ve 6 Mayıs için kent meydanlarında, ev, fakülte, park, iş yeri gibi birçok alanda sayısız buluşmalarla yan yana geldi. Dolayısıyla, bu sorunun cevabının hem güçlü bir evet olduğunu hem de bu cevaba güvenmenin tek seçenek olduğunu yan yana gelenler bizzat deneyimledi.
Görünen o ki, gençlik kesimleri arasında belirgin olarak karşımıza çıkan iki ana tutum var.
Biri, henüz kanlı canlı hale gelmeye çalışan, kendinden emin adımlarla, yenilik ve değişim coşkusunu örgütlü mücadele saflarına taşımak için daha fazla çabalıyor, yenileniyor.
Diğer tutum ise, kaygı ve tedirginliklerinden sıyrılmak konusunda tereddütlerini sürdürürken, genel anlamda izleyici pozisyonunu da sürdürüyor.
Büyük kentler başta olmak üzere, birçok gençlik kesimi 1 Mayıs ve 6 Mayıs’ı kendine özgün taleplerle karşılarken aynı zamanda 14 Mayıs seçimlerine giderken bir gövde gösterisi olarak değerlendirdi. Bu durumda en akla yatkın pozisyon, seçim gündemini gençlik kesimlerinin talepleri etrafında birleşmesi ve onu politik bir platformla güçlendirerek siyaset yapmanın konusu haline getirmesi olmalıydı. Ve süreç de böyle işlemiş görünüyor. Parasız, bilimsel ve nitelikli bir eğitim talebinin yanında nitelikli eğitim talebi öne çıkarken, üniversitelerde kayyum rektörlere, ülkede tek adam yönetimine yönelik öfkenin demokrasi talebiyle ortaya konulması pek çok alanda öne çıktı. Dolayısıyla günlük talepler etrafında gelişen eylemler ve tartışma süreçlerinden örgütlü mücadelenin birer parçası olmaya, birlikte hesap sormaya ilişkin sonuçlar çıkarılarak ilerlenildi.
PEKİ YA SONRA?
Seçimler ve sonrası açısından, sonucun kendi başına kendimiz ve çevremizdekiler için en uygun biçimde sandıktan galip çıkması yetmeyecek. Yeteceğini düşünmediğini de biliyoruz, ama bunun için en dar, en kısa vadeli, en bireyci tutum ve yaklaşımların merkezinde düşünmenin yaygınlığı da sürüyor. Çıkarlarına en uygun düştüğünü düşündüğümüz eylemler, bireysel bir kurtuluş olanağının esamesinin okunmadığı bu dönemde en hafif tabiriyle modası geçmiş bir kelime oyununa tutunmak gibi. Popüler olan görüşler, bireysel ve özgür bir yaşama, kendin yap motivasyonuna yaslanan eğilimlerin tümünü topyekün reddetmek, özgürlüğü kendi başına bir ideal olmaktan çıkarabilecek çünkü özgürlüğün koşullarına sağlayacak bir yaşamı kurulabilecek esas tutum. Bunu sağlayamadığımız koşullarda, geleceğe ilişkin tüm beklentilerimiz, karamsarlığımız kadar karanlıkta kalmaya devam edecek.
Uzunca bir dönem, siyasetten uzak durmak, hayatta başka değerlerinde olduğu, apolitikliğin dünyayı keşfetme alanını, insanları anlama alanını genişlettiği, herkesi eşit mesafede konumlanmanın akıllıca bir yöntemi olduğu savunuldu. Bu savunma hattı hiç kuşkusuz bir uğrak olarak politikayı dışlayan bir tutumu, genel bir kuşak eğilimi olarak yaratırken, daha geniş bir projeksiyonda politika yapma hakkını egemen burjuva siyaset araçlarına devrettiğinden, çıkarlarını nasıl savunacağı, bir araya nasıl geleceğini bilemeyen, mücadeleci kuşaklarıyla kendi arasındaki aktarım alanlarının zayıfladığı bir tablonun sağlam nedenlerinden biri olmuştu. Dolayısıyla politika yapma alanları daraldıkça sıkıştı, esas eylemleri elindeki kısmi hakları korumak üzere, daha da gerilememek üzere bir karaktere belirleyici hale geldi. Apolitik olma söylemi, yaratımına büyük bir katkı sağladığı örgütsüzlükle daha sert saldırılar karşısında yenildi, zaten en başından yenikti.
Şimdi, mademki, tek adam yönetimi hatta faşizmi tehditti ile sorunlarımızı çözeceğine ikna olmadığımız güdük bir demokrasi arasında kötü olandan daha iyisini tercih edeceğiz, o zaman bu tercihi hızlıca kendi siyasetimiz ve çıkarlarımızın bir basamağı olarak görmeyi düşünelim. Sonu olarak değil. Bunu nasıl yapacağımızın cevabını ise, halihazırda örgütlenmiş, yan yana gelerek sorulara birlikte cevap vermiş örgütlülüğün bir parçası olmak verecektir. Dün teslim ettiğimiz siyaset araçları tüm haklarımızın geriletilmesine sebep olduysa, öyleyse şimdi haklarımızı yeniden kazanmanın yolu, siyaset araçlarımızı kazanmak ve güçlendirmekten geçiyor. Bun üniversite kulüp ve topluluklarımız, ÖTK’larımız gibi her türden yan yana gelme alanımızın büyütülmesi ve güçlendirilmesi anlamına geliyor.
ARAYI KAPATMAK İÇİN SAFLARI BÜYÜTELİM
Arayı kapatmamız gerekiyor. Zor koşullarda geçen gençliğimizin açısını çıkarmalı deniliyor, bunun için, elimizden alınan tüm hakları kazanmak ve ilerletmek, mücadele deneyimlerini hızlıca heybemize doldurup güçlenmek, burjuva parlamentarizminin her türden siyaset aracı karşına kendi siyaset araçlarımızla, politikası karşısına kendi programımızla çıkmaktan geçiyor. Örgütlenirsek, arayı kapatmak için bir seçeneğimiz olacak. Aksi, kriz koşullarının üzerimize yüklendiği bir tabloda burjuva siyaset kendi önlemlerini almaktan dün geri durmamıştı, yarın durmayı da asla vaat etmiyor.
Seçim güvenliği meselesinde de benzer bir süreç işliyor. O gün oy verip geri çekilerek, birilerinin bir şey yapması ya da yapmamasını bekleyerek geçecek bir sürecin, hepimiz açısından sonuçları ağır olacaktır. Korkular ve kaygılar her birimizde ortak. Ancak onu yalnızken aşma imkânı olmadığı gibi, parçası olduğumuz kesimlerle birlikte kazanmak ya da kaybetmenin keskin sınırında olduğumuzu hatırlamak gerek. Seçimlerde, devreye sokulan devlet ve sivil güçlerin karanlığı bize bu çeşitli şiddet biçimleriyle saldırganlık performanslarına sürüklenebilecek kitlelerin sahaya sürülebileceğine işaret ediyor. Demokrasinin savunulması adına birlikteliği büyütmek, seçim gecesinde sandıklara sahip çıkılması, olası her türden provokasyonun önleyici gücü olarak bir arada durmak gerekiyor.
Bulunduğumuz her alanda, şimdi hep birlikte bir adım öne atmayı deneyelim. Hesapsız kitapsız bir adım değil, organize, planlı, sürekliliğe sahip adımlar. Çünkü onlar sağlamdırlar.
Kendi çıkarları için siyaset yapmayı sonuçsuz bir uğraş olarak anlama, buna cüret edememe hali, tek adama can suyu verdi. Şimdi Erdoğan yönetimini kökünden söküp atıp, bitecek her türden yeni vahşi otun, dikenin büyüyüp serpilmesine izin vermemek üzere konumlanma vakti.
Hayal kırıklığı yaşamamak, bu memleketin yeniden inşasını başka bir burjuva kanada bırakmamak için, Türkiye gençliği bulunduğu her alanda örgütlerini kurarak ve güçlendirerek bunu sağlayabilecektir. Seçimlerde olası her durum ve sonuca hazırlanmak da bunu içerir.
Evrensel'i Takip Et