İşçi gibi düşünemiyoruz ki!
Yoksulluk, iş, güç… Ömürlerinin işçilikle geçeceğini biliyorlar, henüz evli değiller ve “Bu ekonomik şartlarda evliliği düşünemiyoruz bile” diyorlar.
Fotoğraf: Unsplas
Muzaffer ÖZKURT
Gözde MEYDAN
Kocaeli
Üç genç işçi, buluşacağımız kafede karşılaşır karşılaşmaz selam veriyorlar. El sıkışmanın ardından sandalyelere oturuyoruz. Pazar öğlene doğru bir araya gelmemize rağmen gözleri kan çanağı, yüzlerinden yorgunluk akıyor.
- Ne oldu, ne bu yorgunluk?
- Sormayın…. Sabaha kadar kumar oynadık. Anca sabaha karşı 7’de yattık yatağa…
Kumar dedikleri, işçiler arasında yediden yetmişe yaygınlaşan yasa dışı bahis. Kısa yoldan zengin olmak değilse de genç işçilerin söylediği gibi “günü kurtarmanın” vesilesi. Bu sefer günü kurtarabilmişler. Kurtaramayanlar; “Kaç yıllık işçiydi, bir sürü borç yaptı sonunda işten ayrılmak zorunda kaldı” dediği işçi gibi elinde avucunda ne varsa kaybetme gerçeğiyle yüzleşmek zorunda. Neden yaygınlaştığı sorusunun yanıtı artan yoksulluk, ücretlerin yetmemesi. Öyle küçük ölçekli fabrikalardan da değil, kimisinin çalıştığı iş yeri Türkiye’nin ilk 10’una giriyor.
Yoksulluk, iş, güç… Ömürlerinin işçilikle geçeceğini biliyorlar, henüz evli değiller ve “Bu ekonomik şartlarda evliliği düşünemiyoruz bile” diyorlar. Ama olur da çocukları olursa onların da işçi olacağının farkındalar. “Avukatlar, mühendisler bile işçi gibi artık, asgari ücret alıyorlar neredeyse” diyor biri.
Laf lafı açsa da asıl konumuz seçimler. Yaşları 30’un altında işçilerden biri kararsız. Daha doğrusu yeni kararsız olmuş. Bir süre önce Muharrem İnce diyormuş. Kalan ikisi halen İnce’ye oy vermeyi düşünüyor. İkisi de Trabzonlu. Orta yaş ve üzeri AKP’li işçilere tepkililer. İçlerinden biri şöyle anlatıyor: “Göbekli işçi amcaları görürdüm, grev grev derlerdi zamanında. Şimdi bize tamah edin diyorlar. Sen tamah etmemişsin ki biz niye edelim? Niye katlanalım bu koşullara?”
GÖKTÜRK ALFABESİYLE TÜRK
Biri daha önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş. El parmaklarında Göktürk alfabesiyle “Türk” yazıyor. “Ben buyum” diyor. Diğeri “Kimi politikalarını beğensem de elim gitmedi” diyor AKP için. Rum kökenli olduklarını ama üst kimlik olarak Türklüğü kabul ettiklerini anlatıyor. Bu nedenle Kürtleri anlayamadığını anlatıyor. Daha önce de İnce’ye oy vermiş. AKP’nin faiz lobisine çalıştığını söylüyor ve ekliyor: “Faizi düşürdük diyor para verdiklerine düşürüyor, onlar da bize yüksek faizden kredi veriyor. Onlar zengin oluyor. Böyle yapan biri işçinin yanında mı duracak?” “Ya İnce, o işçinin yanında mı duracak?” diye soruyoruz, şöyle yanıtlıyor: “Hiç değil yatırım diyor. Bir de elim diğerine gitmiyor çünkü HDP meselesi var, şehitler var.”
Söz kimlik siyasetine geliyor. Bunun üzerine “Türk kimliğini mi, Müslüman kimliğini mi yoksa işçi kimliğini mi öncelediklerini” soruyoruz. Tereddütsüz “Türk” diyorlar. Olaylara ve gelişmelere neden işçi gibi bakmadıklarına gelince, savaştan silahlanmaya, milliyetçilikten Kürt sorununa ve mülteci meselesine, laiklikten kadın sorununa kadar türlü meseleleri konuşuyoruz. Türk ve Müslüman kimliğini önceleyerek bakmanın sonuçlarının işçilere zarar verdiğini söylüyorlar. Örneğin silahlanma, SİHA ve İHA’ların savunulmasının milliyetçi duyguları kabartsa da, sermayedarları zengin, işçileri fakir ettiğini, savaşı sermayedarların istediğini kabul ediyorlar. İşçilerin birliğinin sağlanması için Kürt sorununa eşit haklar temelinde bakmak, mülteci sorununa işçilerin kardeşliği penceresinden yaklaşmak gerektiğini de… Seçimlerde oy tercihinin tek adamın gitmesi için kullanılması, Meclis seçimlerinden işçi haklarını önceleyen Yeşil Sol Parti çatısı altındaki ittifaka oy verilmesi gerektiğini de… Ama her konuşma bir ama ile bitiyor: “Ama işçi gibi düşünemiyoruz ki.”
FIRSATINI BULSAM…
Neden diye sorduğumuzda yanıt “Çünkü ilkeler olmalı, mesele sadece cebimize giren para değil ki” oluyor. İşçiler ve patronlar için, yani herkes için geçerli ilkeler olup olmadığını soruyoruz. Hiç böyle düşünmemişler. Konuşmanın sonunda hangi sınıfı savunuyorsan, onun ilkeleri olduğu, onun savunulması gerektiğini kabul ediyorlar. Sonunda yine bir “Ama” geliyor: “Anlıyoruz ama işçi gibi düşünemiyoruz.”
Ömrü işçilikle geçecek genç işçilere neden işçi gibi düşünmeye bu kadar direndiklerini soruyoruz. Biri öne çıkıyor, “Ya aslında” diyor: “İşçi olmayı, sevmediğimiz bir işi yapmayı hak etmediğimizi düşünüyoruz. Daha yetenekli olduğumuzu düşünüyoruz. Mesela aynı bantta çalıştığımız bir adam için bu denyo ile aynı işi mi yapacağım diyoruz. Böyle olunca işçi gibi düşünemiyorsun.” “Kumarla mı geçecek o zaman hayatınız?” diye soruyoruz. Cevap gelmiyor önce. Yurt dışına gitmek istediklerini söylüyorlar. “Fırsatını bulsam bir dakika durmam” diyor biri. Türkiye’de bir gelecek görmüyorlar.
"ÇOK KOLAY TERÖRİST OLUNUYOR"
“Gitmek istediğiniz ülkelerin koşulları neden iyi?” sorusunu tartışıyoruz bu kez. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere halen süren grevleri konuşuyoruz. İşçilerin birliğinin ve mücadelesinin o ülkeleri daha iyi yaptığını kabul ediyorlar. Bu mücadelelerin aynı zamanda işçilerin siyaset yapma biçimi olduğunu da... “Türkiye’de neden olmasın” deyince, “Güvenmiyoruz”, “Yalnızız” yanıtlarını alıyoruz. Her konuştuğumuz işçiden aynı yanıtları aldığımızı söyleyince biri şunları anlatıyor: “Biz önce anneden babadan korkuyoruz, büyüyoruz Allah’tan peygamberden korkuyoruz, işe giriyoruz amirden patrondan korkuyoruz. Mesela ek zam için bir şeyler yaptık fabrikada, aldık da ama sonra bir işçi abimiz işten atıldı kimse sahip çıkamadı.” Başka fabrikada çalışan diğeri söze giriyor: “Bizde promosyon verilmiyordu, sendikaya (Türk Metal) gittik olumlu yanıt alamadık. Sendikanın grubundan çıkalım dedik 7-8 kişi de kaldı. Böyle olunca da ilerleme sağlayamadık.” Diğeri ekliyor: “Ya biliyorsun bir şeyler yapabilirsin ama artık çok kolay terörist olunuyor, hemen suçlanıyorsun, Silivri soğuktur.”
“Peki işçilerin birlik olup mücadele etmesinden başka çare var mı?”, “Yok” diyor içlerinden biri. İnce ya da sermaye partilerinden herhangi birinin temsilcisinin dertlerine derman olmayacağının da farkındalar, ya da en azından seziyorlar. Milliyetçi duyguların, “İşçi gibi düşünmeye” zarar verdiğinin de… Ama anlattıklarından, “İşçi gibi düşünmeye” bir adım uzakta olduklarını anlıyoruz. Henüz o adımı atmasalar da, o adımı atabilmek için cesaret topluyorlar.