12 Mayıs 2023 12:08

Gelir adaletsizliği: Mızrak çuvala sığmıyor!

Bir yandan gerçekte yüzde 100’ün üzerinde olan enflasyon diğer yandan açlık sınırının dahi altında kalan ücretler ve bu duruma sessiz kalan siyasal iktidar bu yoksulluğun asıl nedenlerini oluşturuyor.

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

Paylaş

Mustafa DURMUŞ

Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve onun beslediği yoksulluk ülkemizin en temel sorunlarının başından geliyor.

Bu sorun öyle bir sorun ki ülkemiz insanını olduğu kadar, aynı coğrafyadaki diğer halkların da geleceğini derinden etkileyecek olan 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin sonuçlarına da etki edebilecek bir öneme sahip.

Resmi veriler dahi (özellikle de 2017 yılından bu yana), gelir dağılımının emekçilerin aleyhine olmak üzere daha da kötüleştiğini ve yoksulluğun artık derin bir yoksulluğa dönüştüğünü gösteriyor. Kaldı ki milyonlar bunu kendi yaşamlarından çok daha iyi biliyorlar.

Bir yandan gerçekte yüzde 100’ün üzerinde olan enflasyon, diğer yandan açlık sınırının dahi altında kalan ücretler ve bu duruma sessiz kalan siyasal iktidar bu yoksulluğun asıl nedenlerini oluşturuyor.

TÜİK ADALETSİZLİĞİ GİZLEYEMEDİ

Ancak mızrak çuvala sığmıyor. Öyle ki TÜİK’in son iki araştırması ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin nasıl bozulduğunu, mülksüzleşmenin ve yoksulluğun nasıl arttığını gözler önüne seriyor.

Örneğin, TÜİK’ in 4 Mayıs’ta yayımlamış olduğu Gelir Dağılımı İstatistiklerinde 2022) (1) yer alan veriler ülkedeki sınıfsal ayrışmayı olduğu kadar bölgeler arasındaki eşitsizlikleri de net olarak ortaya koyuyor.

EN ZENGİN YÜZDE 20 MİLLİ GELİRİN YÜZDE 48’İNE SAHİP

Öncelikle yüzde 20’lik nüfus dilimlerine göre hazırlanmış hane halkı gelirlerinin dağılımına bakıldığında; ülkedeki son yüzde 20’lik (en yüksek) gelirli nüfusun toplam gelirin yüzde 48’ini elde ettiği, kalan yüzde 80’in ise yüzde 52 ile yetinmek zorunda kaldığı görülüyor.

Üstelik 2021 yılından 2022 yılına geçen bir yılda, bu en zengin yüzde 20’nin milli gelirden aldığı pay 1,3 puan artmış. Buna karşılık diğer yüzde 20’lik grupların hepsinin paylarında azalma söz konusu.

Örneğin ilk yüzde 20’nin (en yoksul) milli gelirden aldığı pay 0,1 puan azalarak yüzde 6,0’a; ikinci yüzde 20’nin payı 0,4 puan azalarak yüzde 10,4’e; üçüncü yüzde 20’nin payı 0,4 puan azalarak yüzde 14,7’ye ve dördüncü (ya da ikinci en zengin) yüzde 20’nin payı 0,4 puan azalarak yüzde 20,9’a geriledi.

ORTA SINIF YOK OLDU

Kısaca nüfusun yüzde 60’ı (kabaca 51 milyon insan) milli gelirden sadece yüzde 31,1 oranında bir pay alabiliyor. Ayrıca dördüncü yüzde 20’nin payındaki azalma da son 6 yıldır ilk kez yaşanıyor.

Bu verileri, ülkede artık “en zenginler” ve “en yoksullar “biçiminde kabaca iki kesimin olduğu, “orta sınıf” diye tabir edilen kesimlerin giderek ortadan kalktığı ve derin bir yoksullaşmanın yaşandığı biçiminde yorumlamak mümkün.

“TEK ADAM REJİMİ” GELİR ADALETSİZLİĞİNİ ARTIRDI

Bu verilerin 2017 yılından itibaren kötüleşmesi ise ülkedeki “Tek Adam Rejimi” olarak tabir edilen otoriter rejimin, var olan gelir dağılımı adaletsizliğini daha da artırdığının bir kanıtı. Bu da mevcut rejime artık son verilmesi gerektiğinin haklı gerekçelerinden bir diğerini oluşturuyor.

Aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi; en üst gelir grubuna mensup ailelerin (çok büyük ölçüde işveren/sermaye kesiminden oluşuyor) bir yıldaki gelirlerindeki ortalama artış yüzde 61,8 iken, nüfusun çoğunluğunu oluşturan ücretli/maaşlı kesimin (en alttaki ilk üç yüzde 20’lik grup) gelirleri sadece yüzde 21,5 oranında arttı.

MUTLAK ARTIŞ ÇOK DAHA FAZLA

Bu durum (farklı gelir gruplarının gelirlerindeki göreli artış bağlamında), gelir dağılımı adaletsizliğindeki son bir yıldaki artışın nedeni gibi görünse de, gelirlerdeki mutlak artışa baktığımızda çok daha çarpıcı bir durum ile karşılaşıyoruz.

Şöyle ki son bir yılda işveren (sermaye) kesiminin gelirindeki ortalama artış 84,202 TL iken, ücretli ve maaşlıların gelirlerindeki bir yıllık ortalama artış sadece 10,053 TL oldu. Yani sermaye kesimi gelirlerini mutlak olarak 8 kattan daha fazla artırdı. Bu da gelir eşitsizliğinin bundan böyle artarak süreceğinin somut bir kanıtı.

Ücretler ve maaşlar büyük ölçüde kayıt altında olduğundan, bu kesimin ücretlerindeki nominal artışları doğru olarak kabul edebiliriz ancak sermaye kesiminin gelirlerinin bir kısmının vergisel ve diğer nedenlerden dolayı kayıt dışı olduğu varsayıldığında, bu kesimin ortalama gelirlerindeki artışın açıklanandan çok daha fazla olduğunu ileri sürebiliriz.

SERVET DAĞILIMI ÇOK DAHA ADALETSİZ

Bu yüzden de gelir dağılımı kadar servet dağılımındaki adaletsizliğe de bakılması gerekiyor. Ancak bu konuda TÜİK’in her hangi bir çalışması mevcut değil.

Diğer yandan, bazı uluslararası araştırmalardan Türkiye’deki servet dağılımının gelir dağılımından çok daha adaletsiz olduğunu biliyoruz. Öyle ki gelir dağılımındaki eşitsizliği gösteren Gini Katsayısı 0,41 civarında iken, servet Gini katsayısı 0,84 (bu katsayı 1’e yaklaştığında adaletsizlik daha da artıyor).

ÜCRETLİLERİN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY AZALDI

Aynı TÜİK bültenine göre, emekçilerin (ücretli ve maaşlıların) milli gelirden aldığı pay son bir yılda 0,9 puan azalarak yüzde 46,2’ye geriledi. Diğer yandan,  TÜİK’in 2022 yılı ekonomik büyümeye ilişkin bülteninde durum çok daha farklı sunuluyor.

Bu bültene göre (2), 2022 yılının bütününde ülkedeki işgücü ödemelerinin gayrisafi katma değer içindeki payı 2021 yılında yüzde 30,1 iken, 2022 yılında yüzde 26,5’e düştü.  Üstelik bu gerileme milli gelirin geçen yıl yüzde 5,6 oranında büyümesine rağmen gerçekleşti. Bu durum da ülkede yaşanan kapitalist ekonomik büyümenin gelir dağılımını düzeltmediğinin, daha da kötüleştirdiğinin bir kanıtı.

ENFLASYON GELİR ARTIŞINI ORTADAN KALDIRDI

TÜİK’in Gelir Dağılımı İstatistiklerinde dikkat çeken bir başka nokta yıllık ortalama hane halkı kullanılabilir gelirinin son bir yılda yüzde 28,3 artarak 2022’de 98,416 TL’ye çıkmış olması.

Bu durum her ne kadar gelirlerde ciddi bir artış olduğu gibi görünse de, yüzde 100’ü aştığı kesin olan bir enflasyon ortamında hanelerin durumlarının iyileştiği anlamına gelmiyor. Aksine bu artış ortalama olduğu için her hanede aynı biçimde hissedilmediği gibi, yüksek enflasyon karşısında gelirlerde çok ciddi bir erimeyi gösteriyor. Bu da ülkede yaşanmakta olan “yaşam maliyeti krizini” ön plana çıkartıyor.

BÖLGELER ARASI GELİR FARKLILIĞI İYİCE ARTTI

Kaldı ki hane gelirlerindeki ortalama artış bölgelere göre de ciddi farklılıklar gösteriyor. Öyle ki Türkiye genelinde yıllık ortalama eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri 2022 yılında 48,642 TL iken, İBBS 2. Düzey bölgeleri itibarıyla en yüksek olduğu bölge 69,904 TL ile TR10 (İstanbul) bölgesi oldu. Bu bölgeyi, 59,798 TL ile TR51 (Ankara) bölgesi ve 59,272 TL ile TR31 (İzmir)bölgesi izledi.

Diğer yandan en düşük yıllık ortalama eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri 23,063 TL ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkâri) bölgesi gibi Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı illerde gerçekleşti. Bu da gelir bölüşümü adaletsizliğinin farklı etnisitelere göre daha da arttığının bir kanıtı.

YOKSULLUK ARTIŞI GİZLENEMİYOR

Son olarak, 8 Mayıs’ta TÜİK tarafından yayımlanan Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri (2022) yoksulluğun arttığını gözler önüne seriyor. Buna göre (3), son bir yılda ortanca gelirin yüzde 60’ının altında elde edilen gelire göre hesaplanan “göreli yoksulluk oranı” 0,3 puan artarak yüzde 21,6’ya yükseldi. Yani TÜİK’e göre ülke nüfusunun yüzde 21,6’sı resmi olarak yoksul.

Diğer yandan, sendikaların yoksulluk sınırı hesaplamalarının çok daha farklı olduğunu biliyoruz. Örneğin TÜRK-İş’e göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı bu Mart ayında 31,000 TL’yi geçti. (4)

Keza yoksulluk oranları, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin aleyhine olmak üzere bölgelere göre de farklılaşıyor. Örneğin geçen yıl en yüksek yoksulluk oranı Adana ve Mersin illerinde tespit edildi. (5)

SONUÇ OLARAK

Gelir dağılımı adaletsizliği ve bunun beslediği yoksulluk kapitalist sistemin işleyiş biçiminin kaçınılmaz sonuçları. Çünkü bu sistemde (özellikle de neo-liberalizm altında), emek gelirleri baskılanırken, sermaye gelirlerinin devasa bir biçimde artmasına izin veriliyor.

Bu noktada siyasal iktidarların da çok büyük sorumluluğu var. Zira ikinci bölüşüm ilişkileri dediğimiz yani para (faiz), maliye/vergi ve harcama politikalarını, bütçeyi emekçilerin, yoksulların aleyhine kullanıyorlar ve mevcut adaletsizliği daha da artırıyorlar.

Bu nedenle de bu sorunların sistemik sorunlar olduğunu unutmadan, önümüzdeki seçimlerde gelir adaletsizliğini ve yoksulluğu daha artıran ve bu adaletsizlikten yüksek kârlar kadar, siyasal rantlar da devşirenlerin iktidarına son vermek ve emekten yana, halkçı bir iktidarı iş başına getirmek gerekiyor.

Dip notlar:

(1)        https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2022 (4 Mayıs 2023).

(2)        Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, IV. Çeyrek: Ekim - Aralık, 2022, https://data.tuik.gov.tr (28 Şubat 2023).

(3)        https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri (8 Mayıs 2023).

(4)        https://www.turkis.org.tr/mart-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri (29 Mart 2023).

(5)        https://www.bloomberght.com/turkiye-nin-goreli-yoksulluk-orani-en-yuksek-bolgeleri (8 Mayıs 2023)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

İstanbul'un suyunu karşılayan barajların doluluk oranı yüzde 49,42

SONRAKİ HABER

Boşanmak isteyen eşini silahla, molotofla tehdit etti, serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa