Doç. Dr. Cangül Örnek ve Dr. Arif Koşar değerlendirdi: Hedef, AKP’ye oy veren yoksulları kazanmak olmalı
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek ve Sosyal Bilimci Dr. Arif Koşar ile 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı ve 28. dönem milletvekili seçimleri sonuçlarını konuştuk.
Fotoğraf: DHA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Seçimleri değerlendiren Siyaset Bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek, ikinci turda cumhurbaşkanlığını kazanması için muhalefetin “Hedef, AKP’ye oy veren yoksulların sorunlarına çare olabilecek başlıkları açmak olmalı” değerlendirmesinde bulundu. Sosyal Bilimci Dr. Arif Koşar da seçimlerde “köklü bir değişikliğin ipuçlarını” verdiğini söyledi.
Gözlerin çevrili olduğu 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı ve 28. dönem milletvekili seçimleri yapıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Meclisteki tabloda AKP’nin oylarının düşmesine karşın birlikte yer aldığı Cumhur İttifakında MHP’nin oy oranı az düşerken, Yeniden Refah Partisinin aldığı oylarla Meclisteki çoğunluğu aldı. Seçim sonuçlarını Siyaset Bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek ve Sosyal Bilimci Dr. Arif Koşar ile konuştuk.
"MUHALEFET AKP TABANINDAKİ KADINLARLA İLETİŞİME GEÇEBİLİRDİ"
Seçim sonuçlarında mülteci düşmanlığı, kadın hakları, LGBTİ karşıtlığı üzerinden propagandanın etkili olduğu ve bunun Meclis aritmetiğine yansımasına dair soruya Cangül Örnek, şu ifadelerle yanıt verdi: "Bu başlıkların seçmenin tercihini özel olarak etkilediğini düşünmüyorum. İktidarın söyleminin hangi noktada oy karşılığı yarattığını konuşacaksak, burada en belirleyici başlık, muhalefetin 'terör'le ilişkilendirilmesidir. Kadın hakları karşıtı söylemler ise, tersine, muhalefet tarafından çok daha etkin olarak kullanılabilir ve AKP tabanını oluşturan kadın seçmenle daha güçlü bir iletişim kurulabilirdi. Bana kalırsa, iktidarın oylarını pozitif olarak etkileyen bir başka kampanya başlığı 'milli savunma sanayi' söylemi oldu. Burada Bayraktar kardeşleri etkin olarak Kılıçdaroğlu’na karşı sahaya sürdükleri gözden kaçmamalı. Ben bu 'Güçlü Türkiye' söyleminin, dış dünya ile ilişkilerde son derece 'kompleksli' olan toplumsal psikolojiye oynadığını ve etkili olduğunu düşünüyorum."
CUMHURİYET VE KÜRTLER…
Kürt seçmenin oyunu Kılıçdaroğlu’na vermesinin başlıca nedeninin, Yeşil Sol Partinin bu adayı işaret etmesi olduğunu ifade eden Örnek, "Ancak ben yine de bu gelişmeyi önemli görüyorum. Sadece Kılıçdaroğlu’nun oyu ya da CHP’nin Diyarbakır’da yeniden milletvekilliği kazanacak kadar görünür olması nedeniyle değil. Cumhuriyet ile Kürtler arasındaki soğukluğun onarılması, Cumhuriyetin laiklik gibi değerlerinin Kürtler arasında karşılık bulması, aynı şekilde kendini Kemalist olarak tanımlayan insanların Kürtlerle yakınlaşması her durumda herkes için olumlu bir duruma işaret ediyor. Bu kavga, bugüne kadar siyasal İslamcıların ve doğudaki aşiret-şeyh düzeninin en fazla yararlandığı noktalardan biri oldu. Kürtlerin son 30 yılda büyük oranda kentlileştiği, büyükşehirlerde işçi sınıfının önemli bir parçasını teşkil ettiği düşünülürse bu psikolojik mesafenin kapanıyor olması değerli" ifadelerini kullandı.
"MUHALEFET BİR AN ÖNCE ORTAYA ÇIKMALI"
İkinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin tutumuna ilişkin Örnek, "Öncelikle muhalefet bir an önce ortaya çıkmalı. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir liderlik sergileyip sergilemeyeceği ikinci tur için hayati önemde. İkincisi, muhalefet anket şirketlerinin verileri üzerinden siyaseti analiz edip kampanyayı bu verilere göre şekillendirmemeli" dedi. "Muhalefeti destekleyen kitlenin de gözünü artık sadece siyasete dikmesi lazım" diyen Örnek, "Üçüncüsü, agresif bir kampanya yürütülmeli. Türkiye’nin çok büyük sorunları var. Kapsayıcılık adına bu konuların yeterince sert ve iktidarı mahkum edici bir biçimde işlenmediğini düşünüyorum. Bu esnada yoksul halka seslenen, daha fazla halkçılık yapan bir politik çizgiye ihtiyaç var. Hedef Oğan’ın oylarını almak olarak belirlenirse, muhalefet yine kaybeder. Hedef HÜDA PAR’lı, Yeniden Refah’lı bir Meclise karşı halkı mücadele etmeye çağırmak olmalı. Hedef, AKP’ye oy veren yoksulların sorunlarına çare olabilecek başlıkları açmak olmalı. Bunun dışında bir seçenek olduğunu düşünmüyorum" ifadelerini kullandı.
"SEÇİMLER KÖKLÜ BİR DEĞİŞİKLİĞİN İPUÇLARINI VERİYOR"
Parti bazında hâlâ İç Ege, İç Anadolu ve Karadeniz bölgesini kapsayan ülkenin çok büyük kısmında AKP’nin birinci parti oluğunu belirten Arif Koşar, "CHP, batı ve güney şeridinde, Yeşil Sol Parti ise siyasal Kürt coğrafyasında ilk sırada. Bu, ülkede yaklaşık 20 yıldır süren üçlü siyasal kutuplaşmayı yansıtıyor. Henüz bu tabloda köklü bir değişiklik söz konusu değil, ancak aynı ifadeyi kullanmak gerekirse köklü bir değişikliğin ipuçlarını bulmak mümkün” dedi. Erdoğan’ın büyük kentlerde Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kaldığına vurgu yapan Koşar, “Yani, halkın büyük kısmı değişimden yana olduğunu beyan etti. 2018-19 kriziyle başlayan, pandemi ile devam eden, Eylül 2021’den itibaren içine girilen yüksek enflasyon döngüsü ile hız kazanan ekonomik yıkım etkisini özellikle büyük kentlerde gösterdi. Çünkü, bu kentlerde halkın büyük bir bölümü ücret gelirine bağlı, dolayısıyla enflasyondan en fazla etkilenenler bu kesimler. Köyle bağları sınırlı. Artan fiyatlar, kiralar, ücretler üzerinde baskılama ve ekonomik istikrarsızlığın en çok ayyuka çıktığı ve asgari ücretle geçinmenin en zor olduğu bölgelerde değişim isteğinin öne çıkması normal” ifadelerini kullandı.
"AKP CEMAAT VE TARİKATLARLA, HALKIN İÇİNDE ÖRGÜTLÜ"
"İstanbul’daki enflasyonla Çankırı’daki enflasyon ve ekonomik yıkım aynı değil ve bu da değişim talebi etkileyen önemli bir bağlam" diyen Koşar, AKP’nin yüzde 7’lik bir oy kaybına karşın birinci parti çıkmasının ekonomi dışındaki nedenlerine dair de şunları söyledi: "Seçim öncesi dağıtılan 'rüşvetler'den bahsedilebilir ancak bunlar mevcut durumu açıklamak için yeterli değil. 21 yıllık iktidarları boyunca AKP’nin önünü açtığı cemaat ve tarikatlar artık halkın içinde çok daha örgütlü. Bu, yıllardır söylenegeldiği üzere AKP’ye, onu diğer partilerden ayıran bir avantaj sağlıyor. AKP, sadece yukarıdan politik söylemlerde bulunmuyor, her söylemini aşağıdan, tarikat ve cemaatler aracılığıyla doğrudan kitleler içinde örgütlüyor. Taraflı sosyal yardım ağlarıyla bu ağı canlı tutuyor ve belirli bir kitlenin konsolidasyonunu sağlıyor. Bu yapı elbette, başta sınıfsal olmak üzere kendi içindeki çelişkiler nedeniyle parçalanma potansiyeli içeriyor, ancak henüz böyle bir dağılma yaşanmadığı söylenebilir. Tam da bu nedenle, seçimden bir gün önce Erdoğan, önce İsmailağa Cemaatini ziyaret ediyor, sonrasında da Ayasofya’da namaz kılıyor. Yani siyasal İslamcılık tabandan örgütlenmiş halde."
İKTİDAR “TERÖR” ARGÜMANINI KULLANDI
Kürt sorunu üzerinden yaratılan "terör" korkuluğunu iktidarın kullandığına değinen Koşar şu değerlendirmede bulundu: "İktidar bu korkuluk üzerinden ülkenin önemli bir kısmına muhalefeti 'terörle' iş birliği halinde göstermeyi başardı. Bu seçimlerde ekonomik yıkımın yarattığı kopuş eğilimi özellikle Gezi sonrası inşa edilen çok daha otoriter bir milliyetçi-dinci hegemonya karşısında yeterince etkili olamadı. AKP’nin düşen oylarının aynı zihniyetteki Yeniden Refah Partisi ve ittifak içindeki diğer unsurlara kayması bir ölçüde bununla ilgili. MHP’nin ciddi bir oy kaybı yaşamaması da yine hem bu hegemonik bağlam hem de yukarıdaki ifade ettiğimiz ekonomik özgünlüklerle bağlantılı. Dolayısıyla iki sonuç çıkarılabilir: Yoğunlaşan sınıfsal baskı ve sömürünün sonuçlarının siyasal karşılığının daha görünür olması için biraz daha zamana ihtiyaç var. İkincisi, söz konusu olan bu 'zamanı' beklemek değil, ekonomik gerçekliği görünür ve alternatifleri anlaşılır kılmak üzere daha yoğun ve etkili bir siyasal çalışmanın organize edilmesi gerekir.”
"MİLLET İTTİFAKININ SEÇİM STRATEJİSİ BAŞARISIZ OLDU"
Millet İttifakının AKP’nin milliyetçilik ve dincilik temelinde kurguladığı seçim stratejisi karşısında başarısız olduğunu belirten Arif Koşar, “AKP’den kopan DEVA ve Gelecek Partisini ittifaka dahil etmekle, AKP’den kolayca oy alınacağı varsayımı çöktü. Ekonomik yıkımın kendiliğinden AKP’yi yıkacağı beklentisi de doğru değildi. Çünkü, siyasal iktidar sadece ekonominin yürütülmesinden ibaret değildir. İktidar, ülkenin egemenleri ya da egemenlerinin bir bölüğü ile iş birliği içinde siyasal bir proje oluşturur, kendi siyasal -ve ideolojik- hegemonyasını inşa eder. Bunu göz ardı ederek ekonomik yıkım, deprem felaketi ve otoriterleşmenin kaçınılmaz sonucunun iktidar değişimi olduğunu düşünmenin doğru olmadığı, buna uygun bir stratejinin de başarılı olmadığı görüldü” ifadelerini kullandı.
Millet İttifakının, Anti-Erdoğancılığın ötesine geçen bir ufku olmadığını anlatan Koşar, “Alanlarda milliyetçilik yaptı, ki o zaten Cumhur İttifakında vardı. Dinsel söylemleri kullanmaya çalıştı, AKP ile yarışması imkansızdı. Ekonomideki vaatlerin ufku ise Ali Babacan’la sınırlıydı. Böyle bir strateji, siyasal dengeleri ve kurulmuş hegemonyayı yıkacak bir hat sunamadı ve en azından ilk turda başarısız oldu."
Millet İttifakının bu sınırlılıklarına rağmen, faşizme gidişatı durdurmak için taktik oy kullanan demokrat ve sosyalist güçlerinin de katkısıyla, Erdoğan rejiminin ikinci turda önemli bir darbe alabileceğini de anlatan Koşar, "Erdoğan ve onun çevresinde kurulan lider kültü faşizan ittifakın birleştirici zamkı olduğundan, bu hamle, ülkedeki siyasal rejimin seyri açısından da kritik bir önemde olacaktır” dedi.