Siyaset Bilimi Doktoru Ayşegül Kars Kaynar: Seçimlerin meşruiyeti gölgelendi
Siyaset Bilimi Doktoru Ayşegül Kars Kaynar, "Seçimlerde yapılan usulsüzlükler bir şüphe yaratıyor. Seçimlerin meşruiyetini de gölgeleyen bir olay oluyor" dedi.
İLGİLİ HABERLER

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura giderken muhalefetin tutumu | Gündem Politika
Siyaset Bilimi Doktoru Ayşegül Kars Kaynar, 14 Mayıs seçimlerinden sonra oluşan tabloyu yorumladı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura giderken nelere dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Ayşegül Kars Kaynar’ın söyleşinden öne çıkanlar şöyle:
“14 Mayıs gecesinden itibaren net olan şey; muhalefet oylarının fazla olduğu yerlerde sistematik bir şekilde AKP'nin müdahalesiyle birlikte oyların YSK’ye yansımaması için oyların yeniden, yeniden, ‘tedbiren’ saydırılması ve böylece muhalefetin oy oranlarının düşük yansımasıydı. Ve burada da asıl hedeflenenin kamu algısını ve kamuoyu algısını yönetmek olduğunu görmüştük. Fakat iki gün sonra özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) seçim sisteminde oy sisteminin açılmasıyla birlikte elde bulunan ıslak imzalı tutanaklar ile YSK’ye yansıyan oy oranlarını, sandık hesaplarını, oy hesaplarını görme imkanına eriştik. Ve işte o noktada da oyların kaydırıldığını tespit etmek mümkün oldu. Kimi yerlerde özellikle Yeşil Sol Partinin, CHP’nin oylarının Cumhur İttifakı adaylarına, Cumhur ittifakı partilerine kaydırılmış olduğunu gördük.
Her iki parti de yaptığı açıklamada, tespit edilen bu oy kaydırmalarının seçim sonuçlarını değiştirebilecek ya da milletvekili sayılarını değiştirebilecek nicelikte olmadığını açıkladı. Ancak bu artık bir nicelik meselesi değil. Çünkü bizim tespit ettiğimiz şu. Bu bir hatadan kaynaklanmıyor. Yani tek bir sandıkta, tek bir tutanakla yapılan bir şey değil. Sistematik olarak kimi partilerden yine sistemli olarak başka kimi partilere, belli partilerden belli partilere oylar kaldırılmış durumda. Bunun biraz daha sistemli bir müdahale olduğu artık görülüyor. O yüzden bu niceliksel değil, nitelikseldir. Bunun sorgulaması yapılmalı. Bunun soruşturulması için başvurularda bulunulması lazım.
"SEÇİMLERİN MEŞRUİYETİ GÖLGELENİYOR"
Bir parti 20 yıl, 30 yıl iktidarı elinde bulunduruyorsa bu zaten kendi başına demokratik olmadığının da göstergesidir. Herhangi bir parti halkın iradesini yansıtıyor ise o değişir. Çünkü halkın istekleri değişmektedir, iradesi değişmektedir, arzuları değişmektedir ve halk her zaman çeşitlidir. Halk her zaman heterojendir, homojen bir yapı değildir. Modern toplumların özelliği bu.
Böyle bir partinin seçimlerle gitmesi kuraldır. Ancak bu onun için zor olacaktır. Fakat demokratik güçler seçim sonuçlarına riayet etmesi için bu yolda onu zorlayacaktır. Fakat seçimlerde yapılan usulsüzlükler bir şüphe yaratıyor. Seçimlerin meşruiyetini de gölgeleyen bir olay oluyor.
Herhangi bir partinin uzun süre iktidarda kalması neticesinde demokratik açıdan beklenmeyen şeyler ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi de parti ve devletin birbirine iyice yaklaşması ve bütünleşmesi. Aslında 20 yıllık AKP iktidarı sonucunda böyle bir bütünleşme görüyoruz. Yani parti ile devleti birbirinden ayırmak hakikaten birbirinden çok daha zorlaştı. Bunun neticesinde son dönemlerde Türkiye analizi yaparken artık Türkiye'den demokratik devlet olarak bahsedilmiyor. Aslında Türkiye'den çok uzun zamandır demokratik devlet olarak bahsedilmiyor. Çünkü bundan yaklaşık 20 yıl öncesine baktığımızda da askeri demokrasi olarak bahsediliyordu. Askerin olmaması gereken, kullanmaması gereken siyasi iktidar ve müdahalelerde bulunduğu için. Ancak artık 2015 sonrasında tamamen yerleşmiş olan bir tabir de hibrit rejimdir. Yani Türkiye'deki yarı otoriter yahut yarışmacı otorite olarak adlandırılan bir yapıya sahip. Bu gibi otoriter devletlerde seçimler tahlil edilirken şöyle bir şey kanıt sunarak söylenir: Otoriter, yarı otoriter rejimlerde yahut hibrit rejimlerde artık seçimler adil değildir. Zira bu devlet ve bütünleşmiş olan parti bu adaleti bozar, devlet iktidarını kullanır, devlet otoritelerini kullanır, medyayı egemenliği altına almıştır. Askeri güçleri görece olarak yine egemenliği altında tutar ve adil yarış olması beklenmez. Ancak yine de seçimler serbest seçimler olarak yapılır. Bizde de böyle bir durum var. Biz de seçimlerin demokratik yapısı üzerine düşünürken yahut seçimler üzerine düşünürken adil seçim nosyonu tamamen geride bıraktık. Yani bunu düşünmüyoruz bile. Serbest seçimler olmasına odağımızı kaydırmış durumdayız. Devletin kılcal damarlarına kadar işlemiş olduğunu nerede görüyoruz, seçim kampanyaları dönemlerinde de görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçim kanununda cumhurbaşkanlığı adayları devlet tarafından yardım almazlar. Bu yüzden devlet iktidarının da devlet otoritelerinin de bu seçim kampanyalarında kullanmamaları gerekir. Ancak biz çok yoğun bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamu kaynaklarının kullanıldığını gördük ve seçim ihlallerinin de seçim propagandasının da seçim kanunu ihlal eder bir şekilde kullanıldığını gördük.
BİR ÖZELEŞTİRİ: ADİL OLMAYACAĞINI KABUL ETTİK
Ayasofya’daki hitap seçim yasaklarının devreye girdiği dakikadan sonra yapılmış olan bir şey ve ele aldığımız kişi hem cumhurbaşkanı hem yeni cumhurbaşkanı adayı. Yani seçimlerde de aynı zamanda yarışan bir aday. Aynı zamanda partili bir cumhurbaşkanı, bir partinin de lideri. Bütün bunlara rağmen yine de seçim yasakları bitmiş olduğu bir dakikada bir camide ibadet eden cemaate karşı yapılmış olan bu konuşma bir ihlalidir.
Devlet ve parti birleşirse, birlikte hareket etmeye başlarsa yahut bir parti iktidarı yıllar boyunca elinde bulundurur ve kılcal damarlara yerleşmeye başlarsa, medya da temsili harcamalar da şeffaflık da bütçe de eşit olmuyor.
Bir özeleştiri olarak şunu vurgulamak lazım. Biz halk ve muhalefet olarak da işin bu kısmını biraz es geçtik. Seçimler adil gerçekleşiyor mu? Bunun adil olmayacağını biz varsayım olarak kabul ettik ve işin bu kısmını hemen hemen hiç sorgulamadık. Bunun bir siyasi yaptırımı da olmadı, kamu gözünde de yaptırımı olmadı. Bizim konsantre olduğumuz şey daha ziyade “serbest seçim” olgusuydu.
Uzun zamandır baskı altında tutulan toplumlarda bazı konuları sorgulamak, bazı konularda hesap sorma yeteneği ve gücümüzü de yitiriyoruz. Oyların kaydırıldığı ortaya çıktıktan sonra bir kamu tepkisi geldi. Bütün parti teşkilatlarından halka bu konuda açıklama yapma gereği geldi. Aynı tepki seçim adaleti sağlanmadığı zaman gelmiyor ama. Serbest seçim dediğimiz şey özgürce seçmenlerin iradelerini oluşturabilmeleri ve bunu kullanabilmeleridir. Seçim güvenliği dediğimiz şey sandık güvenliğine indirgendi.
AKP ve Erdoğan’ın kan kaybının resmi olarak belgelendiği tarih 7 Haziran 2015’tir. Bu değişim isteği ve “hükümet istifa” talebi 2002'den yaklaşık 2013'e kadar tam olarak dillendirilmedi. Ancak ilk olarak 2013 Haziran'ında net bir şekilde halk “hükümet istifa” talebini yüksek bir sesle söyledi. Resmi olarak kayda geçen ise Haziran 2015 seçimleri oldu. Çünkü o tarihlerde yapılan seçimde halk AKP’nin elinden tek başına iktidar olma, tek başına hükümet kurma yetkisini aldı. Fakat sonrasında nasıl olayların geliştiğini biliyoruz. Terör söylemi kendisini gösterdi ve dayattı. Ve nihayetinde 2015 sonrasında bozulan denge, 2016'da bir başarısız darbe girişimi ve resmi olağanüstü hal ilanıyla birlikte kendisi daha da kötüleşti. Haziran 2015'te halkın elinden değişim iradesi çalınmıştı. İlk kez yeniden bir genel seçimde halk iradesini ortaya koydu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oy oranı yüzde 50'nin altına indi.
RADİKAL SAĞI DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE TERCİHLERİN OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN NEDİR?
Türkiye tarihinin en sağcı meclisinin oluştuğunu gördük. Bir tarafta AKP, bir tarafta Millet İttifakı içinde bulunmasına rağmen İYİ Parti, bir tarafta MHP, Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi… Asıl belki de sorgulamamız gereken, bu insanların radikal sağı destekleyecek şekilde tercihlerinin oluşmasında etkili olan şeyler nelerdir? Adalet ve seçmen tercihlerinin, seçmen oylarının, seçmen iradesinin domine edilmesi, hep tahakküm altına alınması noktasına geliyorum. Medya aracılığıyla, kamu kaynaklarının dağıtılması aracılığıyla bu kadar tek yanlı bir siyaset, tek yanlı görüşler pohpohlanmamış olsaydı, sağ seçmenin yükseliyor olmadığını belki de görebilecektir.
Demokrasi dediğimiz şey sadece “seçimleri bir araç olarak kullandım ve bu ben aracı kullanarak meclise girdim ve artık çok demokratım” demek anlamına gelmiyor. Örneğin 1930'larda Almanya'da Nasyonal Sosyalist Partinin parlamentoya girmesi ve hükümet kurmasıyla ilgili yapılan tartışmanın aynısını yapıyorum. Size “ben iktidara geldiğimde eşitliği, özgürlüğü ortadan kaldıracağım, toplumun belli bir kesiminin eşitliğini sileceğim ve onu ayrımcılığa maruz bırakacağım” diyen, bunu parti programına yazan bir parti demokratik yollarla başa geldi diye bu meşru kabul edilebilir mi? Hüda Par'ın, Yeniden Refah Partisinin milletvekilleri seçimler yoluyla geldi diye demokratik olarak adlandırılabilir mi? Bu sorunun yanıtı yine tarihten aldığımız derslerle çok net bir şekilde olumsuz.
Bundan yaklaşık 10 ay sonra bir seçim daha var, yerel seçimler. O seçime de hazırlanmak için son derece kısa bir süre var. Ama seçimlere odaklandığımız kadar, bu seçimlerden ne bekliyoruz meselesine de odaklanmalıyız.
Demokratik meşruiyeti olmayan, hiçbir demokratik meşruiyet taşımayan, seçimlerle gelmiş olması ona demokratik meşruiyet vermeyen milletvekillerinin ve bu partilerin icraatları son derece yakından takip edilmeli ve bunlara geçit verilmemeli. Bu demokratik toplum güçlerinin en baştaki mücadele alanı olarak karşımıza çıkacaktır.
Son iki günde özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun söyleminde yahut önerdiği politikalarla aslında şu netleşti: 28 Mayıs bir kamuoyu yoklamasına ve referanduma dönüştü. O referandumun da aslında tek bir ismi var, o da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun gittiği politikaları onaylıyor musunuz, onaylamıyor musunuz? Değişim taraftarı olanlar ve statüko taraftarı olanlar, bu artık biraz buna evrilmiş durumda. Değişim taraftarı olanlar bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyecek.” (EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et