Köyde 28 Mayıs’tan sonra yeni yasaklar da yolda
Gebze'den bir işçi, yazdığı öyküyle ülke gündemine dikkat çekiyor.
Görsel: Pixabay
Gebze’den bir işçi
Bizim şirin mi şirin küçük bir köyümüz var. Diğer köylere göre kıtlık çektiğimiz doğru olsa da, her bir şeyden azar azar da olsa hiçbir şeyimiz çok şükür eksik değildir. Ancak başımızda öyle bir muhtar var ki, bir acayip adam. Bir dediği, bir dediğini tutmayan, dün ne derse ertesi gün tersini söyleyen bir adam! Bunak mıdır, yoksa biz garibanlarla alay mı eder anlamak mümkün değil. Bir de bir huyu vardır, olur olmadık şeylere yasak koymayı çok sever. Muhtar bir şeye yasak dediyse tövbe bismillah aksini iddia edemezsin. Koyduğu bu yasak saçma dersen, saçma kelimesini de yasak eder. Bu yasakları da köyün camisinden anons eder.
Velhasıl canım efendim, geçen ay bizim köye baykuş mu ne musallat oldu, ardı ardına ölenler oldu. Ölen ölene. Neredeyse günde iki sefer cenaze namazı kılmaya başladık. Bu da bir şey değilmiş gibi mezarlıkta ölüleri gömecek yer kalmadı. Köy zaten küçük, ölüleri göm göm toprak bitti. Yalnızca bir kişilik yer kalmıştı, onu da muhtarın kayınpederi kaptı. Yer kalmadı, ne yaparız derken, muhtar camiden anonsu patlattı.
- Dikkat dikkat! Köyümüzün mezarlığında bir ölüyü gömecek yer kalmadığı için, bundan sonra ölmeyi kesinlikle yasaklıyorum. Duyduk duymadık demeyin ölmek yasaklanmıştır!
İlk duyduğumuzda yanlış duymuş olabiliriz diye düşünürken, muhtar anonsu tekrarlayınca hiç de yanlış duymadığımızı anlamış olduk. Gel de saçma de! Diyemezsin saçma demek de yasak. Bir de bunu doğru bulanlar var ki, çıldırmamak elde değil. Normalde insan ölmekten çekinir ancak yasak olunca insanın canı öyle bir ölmek istiyor ki sormayın gitsin. Aradan iki gün geçti. Yasağın etkisiyle mi bilmiyoruz ama köyde iki gün ölen olmadı. Yavaş yavaş bu duruma alışmaya başlamıştık. Hatta sevdik bile. Ölmek yasak, yaşa yaşayabildiğin kadar. Başka ne yasak gelir diye düşünürken beterin beteri varmış. Evden çıktım, tütün almaya gidiyordum. Tütüncü Yılmaz’ın dükkanına yaklaşırken, muhtarın yardımcısı durdurdu.
- Dur!
- Buyur
- Nereye?
- Tütün almaya
- Yasak!
- Nasıl yasak? Ne ara yasak oldu?
- Oldu birkaç zaman
- Neden yasak?
- Tütün içerek erken ölmeyin diye. Ölmek yasak, ölürsen yasağı çiğnemiş olursun. Yasağı çiğnersen suçlu ölürsün. O yüzden yasak.
Nedense hiç düşünmemiştim, mantıklı geldi. Tütün almaktan vazgeçtim eve doğru yürümeye başladım. Ancak yasakların ardı arkası kesilmedi. Muhtar önce yürümeyi yasakladı. Ardından görmeyi, duymayı, düşünmeyi, konuşmayı yasakladı. En sonunda nefes almayı da yasak edince artık dayanamadık. Köy ahalisi olarak toplandık, muhtarın yanına gittik. Derdimiz nefes alıp vermek değil, nefes almazsak ölürüz. Ölürsek ölme yasağını çiğnemiş oluruz. Derdimiz en azından suçlu ölmeyelim. Muhtara açtık konuyu.
- Ya muhtar nefes yasağı da nereden çıktı
- Nefes almak çok tehlikeli geldi. Ondan yasak ettim.
- İyi de nefes almazsak ölürüz. Ölürsek bir başka yasağı çiğnemiş oluruz.
Biraz düşündü. Söylediğimiz mantıklı geldi herhalde bu saçma yasağı kaldıracak derken muhtar başka bir şey yaptı.
- Doğru 28 Mayıs’a kadar nefes yasağını kaldırdım. Ancak ölmek serbest, mezarlığa girmek yasak!
Muhtara böyle olmaz dedik. Güç bela nefes yasağını değiştirdik. Ancak öyle bir köy olduk ki, sadece nefes alıyorduk, yaşamıyorduk. Görmeyen, duymayan, konuşmayan, düşünmeyen bir köy olup çıktık. Aslına bakarsanız benim bunları anlatmam da yasak da neyse! Böyle giderse köyde 28 Mayıs’tan sonra yeni yasaklar da yolda. Acaba ne yapsak ne etsek. Başka bir köye mi gitsek, yoksa muhtarı mı değiştirsek...