Dinçer Demirkent: İttifaklarını rejim çarkını çalışır tutacak çıkar ilişkileriyle kuruyorlar
AKP - MHP rejimi bakımından gündemleştirilen hassasiyetler kendileri için değil, muhalefetin dizaynı için. Kendi ittifaklarını rejimin çarkını çalışır tutacak çıkar ilişkilerini düzenleyerek kuruyor.
Fotoğraf: TCCB
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Türkiye’de gözler 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur cumhurbaşkanı seçimlerinde. Cumhurbaşkanı seçimlerinin ilk turunda Ata İttifakının adayı olan Sinan Oğan’ın seçimin ikinci turunda Cumhur İttifakının Adayı Recep Tayyip Erdoğan’ı destek açıklaması siyasetin gündeminde. Siyasetin sıcak gündemini Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent ile konuştuk.
“Sinan Oğan’a oy veren seçmenin cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda hangi saiklerle oy kullanacağına, Oğan’ın Erdoğan rejiminin sürmesi yönündeki tercihinin seçmen tercihini değiştirip değiştirmeyeceğine ilişkin sorunun yanıtı sandığımız kadar basit olmayabilir” diyen Demirkent, “Türkiye’de muhalif siyaset uzun bir zamandır, aslında seçmenin kendi başına o kadar da gündeminde olmayan, asıl olarak rejimin aygıtlarınca gündemleştirilen “hassasiyetlere” yığıldı. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçiminin birinci turunda yürüttüğü kampanya belki de yıllar sonra bu “hassasiyetleri” merkezine almayan bir değişim arzusunu esas aldı. Aldığı sonuç kadar olmasa da yarattığı heyecan ile başarılı da oldu” ifadelerini kullandı.
"OĞAN SAĞ SİYASETİN HASSASİYETLERİNİ PEK DİKKATE ALMADI"
Muhafazakar hassasiyetler mitine dayanan politikanın yerine ilk defa; ülkedeki yolsuzlukların, eşitsizliğin, adaletsizliğin muhalefetin kampanyasının odağında görüldüğünü hatırlatan Demirkent şunları söyledi: “Oğan’ın yaptığı tercih de Türkiye’de sağ siyasetin bu hassasiyetleri pek de dikkate almadığının en açık kanıtlarından biri. AKP - MHP rejimi bakımından gündemleştirilen bu hassasiyetler kendileri için değil, muhalefetin dizaynı için. Kendi ittifaklarını, bağlaşmalarını da bu hassasiyetler üzerinden değil, rejimin çarkını çalışır tutacak çıkar ilişkilerini düzenleyerek kuruyorlar. Oğan da böyle davrandı, belli ki MHP içinden, dolayısıyla da devlet ayrıcalıklarından ve yarı kamusal ticari/siyasi işlerden dışlanmış kadroları için pazarlık yaptı. Oğan’a oy verenler değil belki; ama Oğan için kampanya yapan, çalışan, yüksek oy oranıyla pazarlık gücü elde etmesini isteyenlerin arzusu da buydu. Oğan’ın kararını belirleyen müzakerelerin de bu unsurlarla yapıldığını düşünüyorum.”
Oğan’ın aldığı kararın kendisine oy veren seçmenin oyuna yansımasını ilişkin de Demirkent, “Rejimin muhalefetin dizaynı için kurduğu “hassasiyetler” siyasetinin amacı hem İnce’nin hem Oğan’ın kampanyasını düşündüğümüzde nüfusun önemli bir çoğunluğunda oluşmuş olan “Erdoğan karşıtlığını” dengelemekti. Yani Erdoğan’a oy vermek istemeyen seçmene Kılıçdaroğlu dışında yerler açarken bir yandan da Kılıçdaroğlu’na karşı Erdoğan’dan başka kişilerin bir kampanya örgütlemesiydi. İnce, büyük ölçüde bunu başardı. Oğan’a oy vermiş seçmenin çok büyük bölümünün ilk turdaki tercihi rejimin bu başarısının göstergesi. İkinci turda hâlâ Kılıçdaroğlu onlar için ehvenişer. Muhalefetin kalan kısa sürede onları sandığa taşıyıp taşıyamayacağını göreceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
ATA İTTİFAKI, KILIÇDAROĞLU’NUN TEK ALTERNATİF OLMASINI ENGELLEDİ
Ata İttifakındaki partilerin bir araya gelmesinin sebebinin yine belirli hassasiyetler olduğunu söyleyen Demirkent, “Rejim bu ittifakın da Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşıtlığının tek alternatifi olmasını engellemek için önünü açtı. Seçime dönük kurulmuş ittifaktaki partiler Erdoğan’a karşı aldıkları tutuma göre tercihlerini belirlediler ve ittifak dağıldı” dedi.
"HAMASETE DEĞİL GERÇEKÇİ SÖYLEME İHTİYAÇ VAR"
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasıyla birlikte şimdi sığınmacılar ve ‘terör’ söylemi üzerinde propagandaların öne çıkartılmasına ilişkin soruya Demirkent şu değerlendirmede bulundu: “Kılıçdaroğlu’nun yarattığı umudun kaynağı milliyetçi- muhafazakar hassasiyetler değildi. Ekonomik-demokratik bir mücadelenin kapısının açılması beklentisiydi. Oğan’a oy veren seçmenlerin büyük bir çoğunluğu, milliyetçi hassasiyetlerin montaj videolar dahil birçok araç kullanılarak kaşındı. Türkiye’de herkesin hamasi söylemlere değil, sorunların kabul edilip gerçekçi yöntemlerle ele alınacağına ilişkin güvencelere ihtiyacı var. Mülteci meselesinin Türkiye’nin gerçekçi bir meselesi olarak ele alınması gereğini kimse inkar edemez. Ama bunun çözümünün “10 gün içinde göndereceğim” gibi bir söylem olmadığı da bunu isteyenler dahil herkesin malumu. O zaman bu hamaset yerine insan haklarına dayanan, ülkesinin ve halkının ekonomik - demokratik beklentilerine çözüm sunan bir politikanın güven oluşturacak şekilde belirlenmesi gerek.”