Şiir pınarında bir şair: Özgen Seçkin
Tacim Çiçek, Şair Özgen Seçkin'e dair yazdı.

Özgen Seçkin (Fotoğraf: Kadir İncesu)
Tacim ÇİÇEK
Şahsen tanıdığım kopamadığım şair, öykücü, romancı sayısı azdır. Bunlardan biri Özgen Seçkin’dir. Samet Behrengi gibi bir sevda insanı. Ona, şiirin Behrengi’si derim. Otuz yılı aşan bir dostluğumuz, tanışıklığımız var. Hatta ağabey-kardeş ilişkimiz... Bu o denli bir yakınlık ki Özgen’in soyadını isim yaptım oğlumuza. 1951’de Artvin’in Şavşat ilçesine bağlı Yavuz köyünde doğmuş. İlkokulu köyünde, ortaokulu Şavşat’ta ve Ardanuç’ta okumuş. Liseyi de Artvin’de ve Çankırı’da tamamlamış. Bu süreci kendi kişisel hayat hikayesinden devşirdiği bir gençlik kısa romanı olan Efendilik Yollarında (1999) iç yakıcı biçimde anlatır Özgen.
Biliyoruz ki şiir yalnızca duyguların, birikimlerin aniden kağıda dökülmesi değil ve şairi şair yapan, sözcük ve anlatım zenginliğidir. Yaşadıklarımızı, başkalarının yaşadıklarını en etkin biçimde, seçerek, akıcılaştırarak, estetikle bezeyerek ete kemiğe büründürmektir. Bağıran değil haykırarak bilmemizi istediklerini içselleştirmektir... O, bunun bilincinde ve farkındadır. Bir şiir ustasıdır, üstüne yıldız tozu düşmemiş olanlardan olsa da… Onun çocukluk günlerini, harman yeri sevinçlerini, dağlardan çiçek gibi indirdiği coşkularını, kuş avlamalarını, tarlalara gidiş gelişlerini yazıklarında bulabiliriz... Köyünden hayat yolculuğuna başlayarak, bulunduğu bugünkü yere gelmesinin serüvenini çoğu zaman içlendirerek sessiz dizelerle bize ulaştırmıştır. Kendini övme kaygısı gütmeyerek şiirlerini, bir kuyumcu, yontucu, dokuyucu gibi sabırla, özenle, kılı kırk yararak oluşturmuştur.
YABA VE DAMAR
Acıların, sevinçlerin, küçücük mutlulukların büyük istek ve özlemlerin sesi olmayı sürdürüyor şiirlerinde. Sesini bunlardan alıyor halen... Soluğunu, yanan bir ocağın (yaşamı güzelleştirmenin, değiştirmenin ocağı bu) daha gür yanması, hiç sönmemesi için kurmuş. Bu yolda soluğu giderek öncekileri de içine alarak büyüyor... Kendi yatağını derinleştirmiş, rengini bulmuş bir şair olarak amaçladığı “şiir denizlerine ve okyanuslarına” ulaşma tutkusundan hiç ödün vermeden ilerliyor... Onun da atmosferi edebiyat, soluduğu şiir. Yaşamı şiirden, yayıncılıktan mürekkep biri Özgen… Daha öğrenciyken kendi kurduğu YABA (Yayın Basın Ajansı) adlı yayınevini yönetti. O günlerde Soluk ile Gündeş Kırkbinler adlı dergilerin yayımlanmasına katkıda bulundu. Dergilerin yazı işleri müdürü oldu. 1982’den sonra AYKO’da (Ankara Yayın Üretim Kooperatifi) Yönetim Kurulu Başkanıyken Eğitim/Bilim dergisini çıkardı. İlk kitabını, bir arkadaşıyla 1968’de yayımladı. Devrimci Sanatçılar Derneği, Ayko, Edebiyatçılar Derneği ile Cumalı-Seferis Gökyüzü Kültür Derneği kurucularındandı. Ortaöğretim için Türkçe edebiyat ders kitapları yazdı. Şiir Coğrafyamız, Toplumsalcı Şiirler Antolojisi gibi şiir yıllıkları yayımladı. Derlemeler yaptı. Eğitim dergileri hazırladı. Damar Edebiyat Dergisini ve Damar Yayınlarını kurup yönetti. Damar’ın düzenli yazarlarından ve temsilcilerinden biri oldum. Yaptığı işlere, yayınlara tanığım bu yüzden.
DORUKTAKİ MEYVE
Has bir şairdir olarak “Her dizede (yapıtında, şiirinde) yeniden doğ”muştur. Bir öncekine göre kendini geliştirerek, yere/den evrense/e uzanan ve tonu her dizede değişen bir yankı olabilmiştir. O, kendinin deyimi ile “doruktaki meyveyi” dermeyi başarmıştır... Bunun içindir ki, “Her kitapta yeniden ölme”miştir. Yarına kalmanın yapıtlarını birbirine eklemiştir. Özgen Seçkin’in, Böldüm Yüreğimi Avuçlarına (1976), Dört Mevsim Türküleri-1 (1978), Dört Mevsim Türküleri-2 (1983), Sevmekten Başka (1986), Bugünü Yaşayan Kalır (1986), Onyıl (1991), Kırkbeşlik Aşk Yalnızı (1997), Hayatla Ufalanmış Şiirler (1999), Yaşadığımız Kimi Saatler (2004 Ş. Avni Ölez Şiir Ödüllü), Şivan (2010), Kağıt Kesiği (2011), Külden Büyüttüm Narı (2019 İzmir / Karşıyaka Belediyesi Şükran Kurdakul Şiir Ödüllü), Kime Gitsem Hercai (2020 Hüseyin Atabaş Şiir Ödüllü) adlı şiir kitapları yayımlandı...
Kitaplaşmamış iki şiir dosyası da var Özgen’in. Zil Kil Bastilivri, (Bu şiir dosyasıyla Ruşen Hakkı Şiir Ödülü’nü aldı 2021’de), diğeri de Yoğun Yalın. Bu iki dosyadaki şiirler içerik olarak yakın tarihimizle ilgili. Dış konuların ustaca ve yetkin biçimde uzun şiirlerle anlatılması, sonra kanıksadığımız şiir biçemleri yanında farklı ve özgün biçemler denemesi oldukça ilginç ve bir o kadar da güzel.
Eğer şiir tahtadan kaşık yapmaksa, bunu birçok kişi yapar, asıl olan kaşığın sapını doğru ve orantılı yapmaktır. Ustalık da buradadır. Yine bir başka benzetme yaparak meramımı açıklayayım: Gerçek şairleri balıkçılara benzetirim. Birçok araç kullanarak balık yakalayan olur. Ama tuttukları balıktan çok başka şeydir. Oysa aracısız, tuzaksız, dinamitsiz, elektriksiz, trolsüz, ağsız, oltasız yani çıplak elle balık tutmaktır özgün ve gerçek balık avcılığı. Bunu her balıkçı avcıyım diyen yapamaz. İşte gerçek şairlik çıplak elle akı giden suda balık tutabilmek gibidir. Özgen de öyle bir şairdir.
KANA KANA ŞİİR İÇMEK
Şiir kitaplarının yanında özellikle şiire ve şairliğe dair yazılar da yazdı ve bunları da kitaplaştırdı. Geleceğe Yazılmıştır (2003), Şairin Hayat Eğrisi (2004), Damarımıza Basıldıkça (2005), Kendilik Sürecinde Şair/Şiir-Vicdan (2013). Özgen, “Dört Mevsim Türküleri 1-2” isimli kitabından ötürü gözaltına alındı. Kitabı toplatıldı. Çok sevdiği öğretmenliği engellendi. Aklandı ve beş yıl sonra mesleğine döndü. Yaşadıklarının hiçbiri onu, inancından, sevdasından vazgeçirmedi. Okulu şimdi bütünüyle mavi gökyüzünün altındaki yeryüzüdür. Çabasıyla, ürünleriyle, etkinlikleriyle bu yeryüzü okulunda her yaştan insanı eğitiyor demek abartılı olmaz. Özgen’in “Onyıl” adlı şiir kitabının arka kapağındaki yazının bir yerinde şöyle bir saptama var: “Onyıl” da nehir bir şiirle karşı karşıyayız. Kendine özgü lirizm ve felsefi yoğunlukla anlatılıyor yaşanan: Çelişkileriyle, iyi-kötü yanlarıyla, sevinçleriyle, üzüntüleriyle, umutlarıyla...
Özgen Seçkin, sanatın felsefi ve çağdaş sorunlarına eğildi. Bunun üstüne çalıştı, kafa yordu ve bu anlamdaki beyninin yongalarını düzyazılar ve şiir biçiminde yazdı. Kendi şiirini geliştirirken toplumsal ve sınıfsal mücadeleleri şiirlerine ‘elmanın içindeki vitamini, sütteki yağı’ ustalıkla koyarken insani kaygıları, umutları da göz ardı etmedi hiç. Soluğunu, yanan bir ocağın daha da gür yanması ve asla sönmemesi için korudu ve kurdu. Sesini, acıların ve sevinçlerin örgüsünde aradı hep. Edebiyat dönemleri ile kuşaklar arasında köprü olmaya çalıştı. Bedrettin Cömert’in, Asım Bezirci’nin ve daha nicesinin gölgede kalmış çalışmalarını yayımladı. Ödünsüz bir dünyayı imgesel ve kılgısal olarak oluşturmayı ve yaşatmayı amaçladı. Bu yüzden de en güncel şiirini bile zamanın tırpanından kurtarmak için güncelden arındırdı. Bu özgün ve uzun soluklu şairin şiir pınarından kana kana şiir içmenin tam da zamanı bence.
Evrensel'i Takip Et