Kara propaganda içinde deprem bölgesinde seçim
"Bu CHP gelirse hepimizi hapse atacaklar" diyor. Durdurup sorunca “Kim sizi niye hapse atıyor” diye, Kur’an kursunda öyle öğrendikleri çıkıyor ortaya!
Fotoğraf: MA
Nurgül DENİZ
Malatya
Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turuna çok az bir zaman kaldı. İki seçim arasındaki bu süreç, 14 Mayıs öncesini de katlayan bir gerginlikle geçiyor. İlk turun ne kadar sağlıklı ve demokratik gerçekleştiği tartışmaları bir yana, yoğun bir propagandaya maruz kaldığımız bir süreçten geçiyoruz ancak bu, sadece bir propaganda değil, bir kara propaganda süreci. Özellikle AKP, bu zamanı, "ülkenin bütün sorunlarının tek çözüm noktası" olduğu ve olası tüm aksi ihtimallerde seçilenin "yapılan her şeyi yıkacağını" propaganda ederek geçiriyor.
Bu propaganda halkta bir huzursuzluk ve korku iklimi yaratıyor; ayrışmayı ve kutuplaşmayı derinleştiriyor. Deprem bölgelerinde bu korku iklimi ve ayrışma beraberinde çok daha ürkütücü tartışmaları getiriyor.
KALACAK YER OLMAMA OLASILIĞININ GÖLGESİNDE…
Bir süredir Malatya’dayım. Depremde yıkılan evlerin yakınlarına kurulmuş çadırlarda geçiyor günler burada. İki haftayı aşkın süredir yüzde 70’i yıkılacak olan bu kentte, çadırlarda ve konteynerlerde seçimi dinliyorum. Ağır hasarlı binalara asılmış, elektrik direklerinin arasına gerilmiş propaganda afişlerini görüyorum. Burada seçim tartışmaları, ülkenin geri kalanındaki ittifaklar ve "Kim neyi savunuyor" ekseninden ziyade kendi yıkılan kentlerinin, evlerinin onarımı, inşası üzerinden dönüyor. Kara propagandanın yarattığı ayrışma ve korku iklimi, zaten her şeyini depremde yitirmiş depremzedeleri daha büyük bir çaresizliğe doğru itiyor. Ertesi gün başlarını sokabilecek bir çadırlarının olmayacağı olasılığı, yarını kalacak yer üzerinden planlamaya sebebiyet veriyor. Her şey kalacak bir yerin olmama olasılığının gölgesinde kalıyor...
KUR’AN KURSLARINDA KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARA KARA PROPAGANDA
14 Mayıs seçimlerinden birkaç gün öncesi, akşam yemekten sonra çay saati. Birkaç aile bir arada bir çadırda. Konu; yaz geliyor, çadırlar çok sıcak, ne yapmak lazım. 40’lı yaşlarında bir kadın Şare, konteyner çıkmadığı için çok sinirli. Engelli bir çocuğu var ve çadır koşullarında ona bakmakta zorlanıyor. Hep Erdoğan’a vermiş bundan önce oyunu, “İnşallah seçilmez” diyor. Aynı yaşlarda başka bir kadın Emoş, “Öyle deme” diyerek uyarıyor onu. Çok sinirli Erdoğan’ın seçilmemesi talep edildiği için. “Haberleri izlemiyor musun? Atacaklar bizi çadırlardan, bahçelerden, verilen konteynerleri de alıp yakacaklar CHP seçilirse, o zaman nerede kalacaksın?” Uzunca bir süre Kılıçdaroğlu seçilirse insanların nasıl sürüklenerek çadırlarından atılacağını anlatıp kızıyor, müdahale etmek gerekiyor, "Kimse kimseyi bir yerden atmayacak, atamayacak" diye.
13-14 yaşlarında 8. sınıf öğrencisi iki çocuk, dersler boş olduğu için Kur’an kursuna gidiyorlar. Kurs çıkışı kendi arlarında konuşuyorlar, boyca kısa olan, “Ula Musa, inşalla Tayyip’i seçerler. Bu CHP gelirse hepimizi hapse atacaklar” diyor. Durdurup sorunca “Kim sizi niye hapse atıyor” diye, Kur’an kursunda öyle öğrendikleri çıkıyor ortaya. Kur’an okudukları için hapse atılacaklarmış!
ÇARESİZLİKTEN BESLENEN OYLAR
Malatya dışında bir belediyenin kurduğu bir konteyner kent. İçeride binlerce insan yaşıyor. Girişinde ve yakınındaki bütün duvarlarda bir sene içerisinde TOKİ’lerin teslim edileceği yazılı devasa AKP afişleri asılı. Farklı illerden gelen AKP Kadın Kolları üyeleri konteyner konteyner gezip gıda ve temizlik malzemeleri bırakıyorlar. Laf arasında, halihazırda sosyal yardımlarla geçinen insanlara sosyal yardımın AKP ile geldiğini ve AKP giderse biteceğini anlatıyorlar, onlardan oy istiyorlar. Başka herhangi birinin bu konteynerlerin yakınında güvenliği ve polisleri aşıp seçim çalışması yürütmesi mümkün değilken, Erdoğan’ın birkaç gün önce kentte gerçekleştirdiği mitinge iki otobüs çıkardı AKP İl Başkanlığı bu konteyner kentten.
Ez cümlesi; montaj kasetler, sahte afişler, ana akım medyada sabahtan akşama kadar dönen karalama haberleri, önü alınamaz bir kara propaganda. Oy kazandırmasına kazandırıyor, ama korkutarak, ama çaresizliği sömürerek. Yine de tüm bu çaresizliğe rağmen oy verme tartışmasını biraz eşeleyince bir değişimin ilk esintilerinin de bu çaresizlikten estiğini görmemek mümkün değil.