Sırtımızda kambur olan tek adamı yıkmak için...
"Hiçbir burjuva partisi bizim olanı isteyerek vermeyecek, işçiler olarak zorla alacağız. Bu yüzden çok açık bir şekilde denilebilir ki Erdoğan gitse de kalsa da mücadele daha yeni başlıyor."
Fotoğraf: DHA
Sincan OSB’den bir metal işçisi
Ankara
Fabrikalarda yürütülen tartışmalar siyasetçilerin yaptıkları veya partilerin ittifaklarına sıkışmış durumda. Erdoğan’ın montajlanmış videolar üzerinden Kılıçdaroğlu’na yüklenmesi veya Sinan Oğan’ın, daha önce söylediklerinin tersine hareket etmesi... Örneğin bir işçi bu konulara dair şunları söylüyor: “Biri o gün öyle dedi, bugün tam tersini yaptı. Çünkü artık siyaset diye bir şey yok. Hepsi koltuk kapma yarışında. Kendi ittifakları içinde bile birbirlerini yarı yolda bıraktılar. Ben de alet olmak istemiyorum işte.”
Baktığımız zaman bunların hiçbiri yanlış söylemler değil. Tek bir tanesi dışında. Evet, ülkede siyaset, ceplerini dolduran bürokratların halk üzerinden geçinip, Mecliste kavga etmesi üzerine kurulu. Ancak bizim için siyaset yapmak, gerekirse fabrikamızda gerekirse sokakta neden geçinemediğimizin hesabını sormamız, bunun için mücadele etmemiz demektir. Eğer bizler siyaset yapma işini onlara bırakırsak sonuç bir işçinin söylediği üzere, “Oy kullanmamış olmamak için ve başka çarem olmadığını düşündüğüm için vermiştim. Artık kendimi düşüneceğim, oy vermeye gitmeyeceğim. Ne oluyorsa olsun” şeklinde sandığa gitmemek olur.
SİYASETÇİLERİ Mİ TARTIŞACAĞIZ, SORUNLARIMIZI MI?
Bu yüzden seçimi sadece partilerin ne yaptıkları üzerinden değil, bizi doğrudan etkileyen alanlarımız üzerinden tartışmak gerekiyor. Biz, işçiler olarak tek adam iktidarı sürecinde neler yaşadık, iktidar değişirse neler yaşayacağız?
Örneğin bir Arçelik işçisi şunu diyor: “Bence Kılıçdaroğlu doğru aday değildi. Mansur Yavaş aday olmalıydı.” Belki doğru bir tespit belki değil. Ancak gerek ekonomik, gerekse sosyal anlamda sınırda yaşadığını düşünen bir işçi için meseleyi sadece bu şekilde ele almak yeterli midir, orası tartışılır. Bu yüzden devamında şunu ekliyor: “Ama mevcut durumda kimin aday olduğu önemli değil, artık bu yönetimin değişmesi gerekiyor. Çünkü biz daha iyi yaşamayı hak ediyoruz...”
SENDİKALARIN DURUMU SEÇİM ÜZERİNDEN TARTIŞILIYOR
İşte asıl odaklanılması gereken nokta burası. Çünkü daha iyi yaşamak demek çalışmaktan vakit bulup ailemizle vakit geçirebilmek, onları tatile götürebilmek demektir. Çocuğumuz bir şey istediğinde kaç para olduğu kaygısını gütmeden onu sevindirebilmek demektir. Kimi zaman yoğun çalışma koşullarından, uzun iş saatlerinden ailemizi bile zor görüyoruz. Bu yüzden seçimde iktidara kim gelecek olursa olsun bizler bu taleplerimizin peşindeyiz. O niye aday olmuş, DEVA’ya milletvekilini fazla vermiş, İnce ile ittifak kurmalıymış... Bu tartışmalar artık geçmişte kaldı. 28 Mayıs’taki seçim bundan çok daha fazlası.
Bu seçim, kendi halkını açlığa mahkum eden Erdoğan’ı gönderip göndermemenin seçimi. Bu seçim, sendikaları arkasına alıp fabrikalarda terör estirenlere karşı işçilerin kendi sözünü söyleyip söylememesinin seçimi. Dolayısıyla seçim sonrası gerçekleşecek sonuç fabrikada yaşanmış ve yaşanacak olaylarla doğrudan ilintilidir. Bunlara tekil örnekler verilebilir. İktidarla yakınlığı olan bir fabrikada çalışan işçi bu durumu şöyle dile getiriyor: “İktidar değiştiğinde büyük ihtimalle burada yönetimdeki isimler de değişecek. Belki sendika da değişir ve biz o zaman seçim yapar, hakkımız olanı alırız. Yani ülkedeki demokratikleşme bize de yansıyacak.”
BU PARTİLER BİZİM OLANI VERMEZ, MÜCADELEYLE ALABİLİRİZ
Bu saptamalara karşı şu söylenebilir. Asgari ücrete zam yapıyor, faizsiz kredi veriyor... Bunlar işçiyi düşünmek değil mi? Değil! Bunun yanında sermayeye verilen imtiyazları cebimizden biz ödüyoruz. Onların borçları silindikçe biz daha çok vergi veriyoruz. O yüzden vermek zorunda olduğu geçici asgari ücret zamları çözüm değil. Çözüm işçinin kendisi için mücadele etmesinin önünü açmakta yatıyor. Fakat bunun tam aksine tek adam iktidarı işçinin elindeki bütün gücü günden güne eritiyor. Bugün grev yasağını işçinin tepesine çökertirken yarın daha önce başaramadığı kıdem tazminatını kaldıracak. Yani nice mücadelelerle kazandığımız haklarımızın hepsine birer birer göz dikecek. İşte tam da bu yüzden sandığa gidip, sermaye yandaşlığı ayyuka çıkmış AKP iktidarına son vermeliyiz. Mücadelemiz koşullar ne olursa olsun sürecek elbet. Ancak 21 yıllık kökleşmiş, işçinin sırtında kambur olmuş tek adam iktidarını yıkmak da bu mücadelenin bir parçasıdır. Yıktıktan sonra yerine gelecek olanla da aynı sorunları yaşayacağız. Aylardır tartıştığımız hiçbir burjuva partisi bizim olanı isteyerek vermeyecek, işçiler olarak zorla alacağız. Bu yüzden çok açık bir şekilde denilebilir ki Erdoğan gitse de kalsa da mücadele daha yeni başlıyor...