31 Mayıs 2023 04:55

Prof. Dr. Tuğal: Büyük görev halk kesimlerinin programatik birlikteliğini kurmak

"Oy dengesini tek değiştirebilecek şey, üçüncü bir hattın ortaya somut olarak konulması. Teşkilatı, sınıf desteği ve üzerinde yükseleceği mücadele alanlarıyla.”

Cihan Tuğal | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Türkiye siyasi tarihinde ilk kez ikinci tur için sandık başına gitti. 14 Mayıs’ta hiçbir adayın 50+1’i bulamaması nedeniyle 28 Mayıs’ta ikinci tura kalan seçimi Cumhur İttifakının Adayı Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Erdoğan aldığı yüzde 52 oy oranıyla üçüncü kez cumhurbaşkanı oldu. Seçim sonuçlarını ve önümüzdeki döneme etkilerini Berkeley Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihan Tuğal’la konuştuk.

14 Mayıs’ta yapılan seçim ile 28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçim sonuçları kısaca nasıl bir tablo ortaya koydu?

Rejim en zor günlerini yaşamasına rağmen Meclisi ve başkanlık koltuğunu korudu. Muhalefetin ciddi dersler çıkarması gerekiyor ama bunun önünde engeller var. En başta iktidarı suçlama kolaycılığı. Elbette rejim muhalefetin alanını sınırlıyor ama bütün vurguyu buna yapmak eksikleri, hataları kapatmaktan, belki çok geçici olarak moral kazanmaktan başka bir işe yaramıyor.

"SEÇİMİ KAYBETTİREN ADAY DEĞİL, VİZYON VE TEŞKİLAT EKSİKLİĞİ"

Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybetmesiyle aday tartışmasını yapmak isteyenler var. Siz ne diyorsunuz, mesele aday mıydı seçimin kaybedilmesinde?

Seçimi kaybettiren aday değil, vizyon ve teşkilat eksikliği. Yavaş veya İmamoğlu olsa, daha bile düşük oy alınabilirdi. Bu iki adayın da daha milliyetçi olduğu biliniyordu, Kılıçdaroğlu karşıtları bunu sorun olarak görmüyordu. Çünkü altılı masanın dışında bıraktıkları Kürtlerin desteğinden neredeyse yüzde yüz eminlerdi.  “Kimi aday göstersek Kürtler oy verir, başka çareleri yok” ayıbı, ikinci turda iyice ifşa oldu.

Millet İttifakının ilk turdaki temel vaadi “restorasyon ve liyakatti.”  İkinci turda temel taktik göçmen karşıtlığı ve “terör” söylemi oldu. Bu söylemin seçmen nezdinde karşılığı nasıl oldu?

Kılıçdaroğlu, Babala TV’de rekor kıran konuşmasında “Liyakatli kişiler yönetirse, sorunlar kendiliğinden çözülür” dedi. Böyle olmadığını 1980’den itibaren görüyoruz, nedir bu “uzmanlar yönetsin” ısrarı?  “Eski güzel günlere döneceğiz” ya da “bizi uzmanlar yönetecek” söylemleri profesyonel orta sınıflarda, belki beyaz yakalı emekçilerin de bir kısmında, bir parça heyecan yaratıyor olabilir. Ama daha geniş halk kesimlerinde bunların çok bir karşılığı yok. Bu söyleme rağmen CHP’ye ya da Kılıçdaroğlu’na oy veren emekçilerin çoğu, diktatörden kurtulmak için yaptılar bunu, vaatler heyecan yarattığı için değil. İkinci turda bu heyecan eksikliğini, milliyetçiliği körükleyerek aşmaya çalıştılar. Ama aşırı milliyetçiliği kendilerinden iyi yapan bir blok varken, niye Oğan’ın heyecanlandırdığı herkes muhalefete oy versin? Evet, bir kısmı verdi, çünkü “Erdoğan olmasın da ne olursa olsun” diye düşünüyorlar. Fakat Ata İttifakı’nın belki yarıdan da fazlası, nefret söyleminin asıl adresini tercih etti.

Seçim sonuçlarından yola çıkarak, göçmen karşıtlığı ve “milliyetçi” söylemin etkilerinin önümüzdeki döneme yansıması hakkında neler söylersiniz?

Altılı masanın yürüttüğü kampanya, milliyetçiliği derinleştirdi. Rejim zaten on yıldır en çok buradan besleniyor. İkinci turda yapılanlar durumu daha da vahim hale getirdi. Bizzat Kılıçdaroğlu’nun ağzından, göçmenler hakkında kesin olmayan gayri-resmi sayıların verilmesi, kolay kolay kurtulunamayacak bir paranoya hali yarattı. Eğer bu sayılar gerçekse, niye yıllardır söylenmiyor kendisi tarafından? Kesin sayılar değil tahmin veya abartıysa bunlar, durum vahim, çünkü bu spekülasyonlar gerçeğin yerini aldı. Neyse ki bu ruh halinin bazı sınırları var, onu da bu cumartesi Evrensel’deki yazımda anlatmayı düşünüyorum.

"OY DENGESİNİ TEK DEĞİŞTİREBİLECEK ŞEY, SINIF DESTEĞİ VE MÜCADELESİ…"

Muhalefet ekonomik krizin üzerinden ağırlıklı olarak propaganda yaparken, iktidar da seçim sürecinde silah sanayi ve Togg üzerinden propaganda yaptı. Bu iki propagandanın seçim sonuçlarına etkileri hakkında değerlendirmeniz nedir?

Kriz farklı kesimleri farklı şekillerde vurdu. Orta sınıflarda daha keskin bir hayat kalitesi düşüşü yaşandı. Ana muhalefet de zaten orta sınıflara dayandığı için, işçi sınıfının başka kaygıları olduğunu göremedi. Şimdi de zaten tanımadığı işçi sınıfına ve yoksullara, neredeyse yüz yıllık, bildik ezber cümlelerle hakaret ediyor ana muhalefetin kimi kalemleri. Silah sanayi, TOGG, birer sembol olmanın ötesinde, ekmek ve umut kapısı bazı kesimler için, bu anlaşılmıyor. Sembolik taraflarına gelince de, bu sembolizmin sadece kimlikle alakalı olmadığını, daha geniş, ekonomiyi de kapsayan bir yönelimi ifade ettiğini görmek lazım. Bu yönelime (basitleştirerek) milli kapitalizm diyebiliriz. Dünyada artık iki hakim hat var. Düşüşteki piyasa kapitalizmi, ki on yıllardır Türkiye’de de uygulandığı haliyle, krizin sebeplerinden biri budur. Halkın yarısı buna hayır demiş oldu. Diğer hat ise, küresel kapitalizme alternatifmiş gibi gösterilen, ancak yapısal olarak ona bağımlı olan, (sözde) milli ekonomi. Silah ve TOGG onun ifadesi. Akademik olarak bunun bir çözüm olmadığı anlatılabilir ama bu oylarda çok bir değişiklik yaratmaz, ne kadar iyi anlatılırsa anlatılsın. Oy dengesini tek değiştirebilecek şey, üçüncü bir hattın ortaya somut olarak konulması. Somuttan kastım, sadece programıyla, “uzman”larıyla ve akademik açıklamalarıyla değil. Teşkilatı, sınıf desteği ve üzerinde yükseleceği mücadele alanlarıyla.

"DEMOKRATİK BİR EMEK HAREKETİ KURULMADAN, TÜRKİYE’DE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞEMEZ ARTIK"

Aralarında HDP, EMEP, TİP’in yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı ve Sol Parti ve TKP’nin yer aldığı Sosyalist Güç Birliği açısından seçim sonuçları nasıl bir tablo ortaya koydu?

Lafı eğip bükmeye gerek yok, bazı kazanımlar olmasına rağmen, iyi bir tablo çıkmadı, üzgünüm. Artık yaraları sarıp, birbirimize tekrar güvenmenin zeminini tekrar oluşturmamız gerekiyor. Bunu o ya da bu teşkilatı çok sevdiğim, illa da barıştırmak istediğim için söylemiyorum. Mesele “birlik için birlik” de değil. Bazı zihinlerde, TBKP-BSP-ÖDP yıllarından beri yapılan birlik arayışları, sanki sırf bir arada durabilmek için yapılıyormuş gibi bir intiba uyandırıyor. Bu tarz kanıları besleyecek davranışlardan kaçınmak, ancak konuyu daha yapısal şekilde konuşarak mümkün olabilir. Olayın yapısal boyutunun basite indirgenmiş ifadesiyse şu: İşçi sınıfı tek başına bir alternatif kuramaz, demokrasi de getiremez. Ama emeğin bu yöndeki en muhtemel müttefiki, Kürt halkı, zaten olabildiğince örgütlü ve tecrübeli. O cenahta yepyeni bir sıçrama zor. Ve de Kürt hareketinin, var olan müttefikleri ile, toplumu bugüne kadar dönüştürdüğünden daha fazla dönüştürmesini beklemek gerçekçi ve adil değil. Bütün beklentimizi orada yoğunlaştıramayız. YSP’de cisimleşen bu hareketin/ittifakın başarılarının ileriye taşınmasının ve izolasyonunun kırılmasının, tek yolu var. O da emeğin aşağıdan örgütlenmesi ve Kürt hareketiyle (seçim koalisyonlarının ötesine giden) bir birlik kurması. Demokratik bir emek hareketi kurulmadan, Türkiye’de hiçbir şey değişemez artık. Çok kabaca ifade edecek olursak, HDP ve etrafındaki yapıların Kürt hareketi kadar klasik proletaryaya ve alt-proleter kesimlere daha çok dayandığını, TİP, Sol Parti ve TKP’nin ise beyaz yakalı emekçiler arasında, taşra ve mahallelerde ve profesyonel orta sınıfta daha örgütlü olduğunu söyleyebiliriz, bu genellemelerin ne kadar istisnası olursa olsun. Türkiye’nin tek kurtuluş yolu, bu toplumsal kesimlerin (Kürtler, proletarya, alt-proletarya, beyaz yakalılar, bazı profesyoneller) sermayeye ve aşırı sağa karşı bir araya gelmesi. Bu, bir yanda CHP ve SP gibi altılı masada yer alan, diğer yanda AKP ve YRP gibi rejimin içindeki yapıların tabanlarıyla eklemlenmeden yapılamaz. Böylesi bir eklemlenmenin gerçekten demokratik bir yerden kurulabilmesi için, önce sizin saydığınız siyasi çevrelerin bir çatı ve program oluşturması gerekiyor ki bir etki alanı kurulsun. Seçim sürecinde alınan kararlar (ayrı liste, ayrı ittifak, sorunlu adaylar, vs.) ve yaşanan çirkinlikler oldu, bunların muhasebesi elbette yapılsın, ve her şeyden önce bir daha bunların bu kadar sert yaşanmaması için çaba gösterilsin. Ama o işin hakikaten küçük kısmı. Daha büyük görev, halk kesimlerinin programatik birliğini kurmak. Yeni dönemde, bahsettiğiniz siyasi çevrelerden gelen bazı vekillerin bu yönde de çabalayacağını umuyorum. Fakat bu programatik blok, asılolarak meclisten değil, sokaktan, iş yerlerinden, mahallelerden başlayarak kurulabilir. Özetleyecek olursak, moral bozmadan ve kırıp dökmeden hatalarımızı gözden geçirelim, uzun vadeli hedeflerden, yapısal süreçlerden gözümüzü ayırmayalım.

"YENİ BİRLİKTELİKLERİN MAHALLELERDE, İŞYERLERİNDE KURULMASI LAZIM"

Zaman zaman yazılarınızda ve sosyal medyadaki paylaşımlarınızda “Türkiye’nin en büyük sorunu, emeğin örgütsüzlüğü” diyorsunuz.  Bu değerlendirmenizi açar mısınız? Emeğin örgütlü olması Türkiye’nin geleceği açısından ne ifade eder?

Yukarıda da değindiğim gibi, piyasa ekonomisine ve milli ekonomiye karşı üçüncü bir hat elzem. Ama bunu ekonomistler, bilim insanları, siyasetçiler, vs. yaratamaz. Üçüncü bir ekonominin ve dış siyaset yöneliminin toplumsal koşullarını üretecek olan, emek mücadeleleri ve bunların kendine (ve 21. yüzyıla) has bir toplumsallık kurmasıdır. Uzun vadede Suriyeli düşmanlığını, Kürtlerle Türkler arasında bir türlü aşılamayan mesafeyi (milli duyguları bastırarak değil anti-emperyalist, anti-kapitalist bir rotaya kanalize ederek) aşacak olan da budur. Emek güçleri kendi derneklerini, kendi eğlence anlayışlarını, kendi duygularını yaymadıkça, yalnızlaşmış, izole olmuş, ya da milliyetçi hegemonyaya eklemlenmiş insanlara, “Başkalarından nefret etmeyin, sevin, hoş görü gösterin” diye ders vermenin anlamı yok. Yeni birlikteliklerin her mahallede, her işyerinde tabandan kurulması lazım ki, liberalizmin getirdiği yalnızlığa ve onun nefret dolu milliyetçi (sözde) panzehirine karşı somut bir alternatif olduğu gündelik hayatın içinde görülsün.

ÖNCEKİ HABER

Bingöl'de sağanak su baskınlarına neden oldu

SONRAKİ HABER

Üsküdar'da kaçak yapı yıkımında İBB ekibine saldırı: İmar Müdürü yaralandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa