Kendimize sıkışmışlığımızı örgütlülüğümüzle aşacağız
Mektubun sahibi arkadaşımız da yaşadıkları karşısında ne yazık ki istediği neticeyi alamamış. Çıkış yolu aradığı gün gibi ortada. Ancak ona ne siyaset ne sivil toplum ne de sosyal devlet ulaşamamış.
Gençlik çalışanı
İstanbul
"Onu tanıyorum.
Bendeki örgütlenme biçimini biliyorum.
Beni zorlama biçimini biliyorum
Beni nasıl zorladığını...."*
Hafızaya ve insan zihnine duyduğum şüphe, gelecekte dönüp bakmak üzere beni belirli dönemlerde yazmaya iter. 15 Mayıs’ta da seçim sonuçları hakkında yazacaktım. Ancak çok üzücü bir haber gördüm, Marmaray Yenikapı istasyonunda intihar ederek yaşamına son veren 20 yaşındaki genç bir kadının mektubu yayımlandı.
Her satırına yansıyan sıkışmışlığı yüreğimde hissettim, aslında hatırladım. Yaşama duyduğum sevince rağmen çocukluk ve ilk gençlik yıllarında kurtuluşun, kendimi duyurma yolunun ne yazık ki ancak ölüm olacağı fikri zihninde dolanmış biri olarak mektubu zor okudum. Bunu istemediğimi ama beni koşulların ve çaresizlik hissinin oraya ittiğini çok iyi hatırlıyorum. Üniversitenin ilk yıllarına kadar çektiğim yalnızlık ve çaresizlik bende bir kurtarıcı bekleyişi, bireysel kurtuluş yollarının keşfiyle geçiyordu. Fakat nafileydi, kimse bana ulaşmıyor, duymuyordu. Uğradığım hak ihlalleri nedeniyle utanç içindeydim, kendi kendime çabalıyordum. Mektubun sahibi arkadaşımız da yaşadıkları karşısında imkanlarını zorlayarak bireysel çaba göstermiş ama ne yazık ki istediği neticeyi alamamış. Bir çıkış yolu aradığı gün gibi ortada... Ancak ona ne siyaset ne sivil toplum ne de sosyal devlet ulaşamamış.
TARİHİN NE BAŞINDA NE DE SONUNDA DEĞİLİZ
Bugün gençliğin sıkıştığı güvencesizlik, geleceksizlik ve aidiyetsizlik sorununa da bireysel çabalar çözüm olmayacak. Hepimizin umuda, bizleri güçlendirecek yöntemlere, politikalara ihtiyacı var. Benim yöntemim üniversitede gençlik örgütlenmelerine dahil olmak oldu. Bu bilinçle yaptığım değil; bir şekilde tanıştığım ve özne olarak kabul edildiğim için daha çok içerisinde yer aldığım, dönüşen/dönüştüren bir biçimde oldu. Sosyal faaliyetlere katılarak başlayan süreç, daha hak temelli ve politik çabaya dönüştü.
Kurduğum temaslar neticesinde bugün, örgütlü genç bir kadın olarak yaşadığım sorunların tahlilini daha soğukkanlı yapabiliyorum. Her insan gibi düştüğüm yoğun çaresizlik anlarında ise şu an bu satırları yazarak yaptığım gibi kendimi ifade ediyor ve çıkış yollarını yoldaşlarımla arıyorum, gençlerle bir araya gelerek faaliyetler yürütüyorum. Kadınlar, gençler, emekçiler için kurtuluşun ancak birlikte mücadele etmekle mümkün olduğunu düşünüyorum. Kendime tarihin ne başında ne de sonunda olmadığımızı hatırlatıyorum.
Benzer deneyimlerin ardından mektubu okuduktan sonra yaşanan durumun tekil bir örnek olmadığını, genç intiharlarının toplumsal bir mesela olduğu gerçeğini hatırlayarak kahroldum. Bulunduğum her yapıdaki faaliyetlerimi gözden geçirme, özeleştiri verme ihtiyacı hissettim. Bir şeyleri eksik, hatalı yaptığımız gün gibi ortada.
BİR SAYIDAN FAZLASIYIZ
Diğer yandan 21 yıllık iktidar ve parçası olduğu düzenin işçiler, kadınlar, çocuklar, gençler için yaşamı ne kadar zorlaştırdığının birçoğumuz farkındayız. İstatistiklerle her gün daha kötü bir tablo önümüze sunuluyor. Raporlara, istatistiklere bakıp “bunlar bir sayıdan fazlası, her sayının ardından bir yaşam var” derken tam da mektuptaki gibi yaşamları kastediyorduk.
Mektuba sirayet eden ve 15 Mayıs’ta özellikle gençler ve toplumun birçok kesiminde gördüğümüz umutsuzluk, çaresizlik hissi çok anlaşılabilir. Burada bir gençlik çalışanı olarak gençlere her birimizi farklı biçimlerde etkilese de sorunlarda ortaklaştığımızı, tüm çaresizliklerimizi, baskı ve zorbalık düzenine karşı mücadelemizi birlikte verebileceğimizi, kurtuluşun ancak böyle mümkün olduğunu hatırlatmak istiyorum. Yalnız değilsiniz. Başımıza gelenler biz kötü evlatlar, hain yurttaşlar, yetersiz bireyler olduğumuz için gelmiyor. Yoksulluk, zulüm görmek kaderimiz değil. Hak etmiyoruz. Bu düzende bazen yıkılan evlerimiz, talan edilen bedenlerimiz ve yaşamlarımız daha çok rant sağlıyor. Düzen tam olarak böyle işliyor ve biz de bunu yıkacağız.
Seçim bu karanlığı aşmak için yöntemlerden sadece biri. Seçimin yarattığı “her şey bir anda çok güzel olacak” illüzyonuna bu kadar kapılmanın da bizi kırılganlaştırdığını fark etmeliyiz. Seçimi kaybetsek de yaşamlarımıza sahip çıkma iradesini göstermek zorundayız. 21 yıldır nasıl direndiysek, %51 tek adam iktidarına nasıl dur dediyse daha fazlasını yapacağız. Seçimi kazanmak, her koşulda sürdüreceğimiz mücadelenin imkanlarını arttırmaktan fazlasına yaramayacak. Bu bilinçle kazanmak istiyorsak iktidardan çözülen oyların nereye ve neden gittiğini anlamaya çalışmalıyız.
“NEYİ DEĞİŞTİRECEKSEK BİRLİKTE DEĞİŞTİRECEĞİZ.”
Eğer çevremizde kararsız, boykotçu varsa gidip onlarla konuşmalı, ikna etmeyi denemeliyiz. Deprem bölgesini, oy verenleri suçlamak, insanları cehaletle itham etmek bize seçimi kazandırmayacak. İnsanları ikna etmenin yolu temas etmek. Demek ki anlatmayı, göstermeyi başaramamışız.
Mektup sahibi arkadaşımıza da çocuğu ve eşinin canına kıydıktan sonra kendisi de intihar eden babaya da ulaşamamışız. Bu noktada belki de başımıza gelenleri “bizi çevreleyen şeyin doğasının örgütlenme şeklini* açığa çıkaran kendi hikayelerimizle anlatarak tüm kurgu videolardan daha etkileyici bir sonuca ulaşabileceğiz.
Tek adam iktidarını göndermek hep birlikte başaracaklarımızdan sadece biri. İlk hamlelerimiz etrafımızdakileri duymak, sorunlarını paylaşabileceği alanlar yaratmak ve birlik duygusunu hissettirmek olmalı. Özel bir çabayla oy verme hakkı engellenmeye çalışılan öğrenci ve depremzedelerin oy verecekleri şehre gidebilmesi için dayanışma mekanizmaları örmeli veya dahil olmalıyız. Değişimi birlikte getireceğimizi ve gücümüzü sandıkta göstermenin doğuracağı imkanları daha çok gençle paylaşalım. Tek adam iktidarının çözüldüğünü görüyoruz. Bu gerilemeyi görmezden gelmek bizi umutsuzluğa sevk eder. Aksine buradan güç alarak sonuna kadar seçme ve seçilme hakkımız için çabalamalıyız.
Tek adam düzenini hep birlikte yıkacak ve geleceği örgütlü mücadelemizle kuracağız. Mektubun bize anlattıklarını ise seçim gündeminin ardından başka bir yazıda yeniden konuşmalıyız.
*Suzy Storck tiyatro metninden.
Evrensel'i Takip Et