Emeğin adaylarıydılar temsilcileri oldular!
Bayhan’ın “Siz de bizim temsilcimiz olun fabrikalarda, atölyelerde” dediği, Karaca’nın “Antep’i meclise, meclisi de Antep’e taşımak” diye bahsettiği şeyin parçası olmalı, mücadeleleri büyütmeliyiz.
Sevda Karaca ve İskender Bayhan | Fotoğraflar: Evrensel
Kaan BİÇİCİ
İstanbul
14 Mayıs’ta gerçekleşen seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalmış olsa da milletvekilliği seçimleri yapılan itirazların değerlendirilmesi sonrasında sonuçlandırıldı. Sonuçlara göre, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimdeki çatı partisi Yeşil Sol Parti’nin listelerinden seçilen Emek Partisi adayları Sevda Karaca ve İskender Bayhan önümüzdeki dönemde mecliste olacak. Seçim çalışmasını yürüttükleri süreçte “örgütlü mücadele” vurgusunu yaparak oylarını işçilerden, emekçilerden, gençlerden ve kadınlardan isteyen Karaca ve Bayhan; emekçi kitlelerin sesi ve temsilcileri olmak için mecliste olacaklarını söylüyorlar.
İŞÇİLERİN, KADINLARIN, GENÇLERİN VE EZİLENLERİN SESİ OLMAK
14 Mayıs’a giderken sanayi bölgelerinde, mahallelerde seçim çalışmalarını sürdüren Karaca ve Bayhan tek adam yönetimini göndermek gerektiğini vurgularken örgütlü mücadeleyi büyüttükçe güçlü olduğumuzu da her buluşmada hatırlattı. Birçok iş kolumdan sanayi işçilerinin yoğun olduğu Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinden “tezatlığın, sınıf mücadelesinin de merkezi” dediği Başpınar’dan seslenen Sevda Karaca, sınıf sendikacılığını güçlendirmenin sendikalaşmanın ve işçilerin sendikalı olmasının önündeki tüm engelleri birlikte kaldırmanın çağrısını yapıyordu.
Esenyurt’ta liman işçileriyle bir araya gelen İskender Bayhan da mecliste iki tür milletvekili olacağını: Bunlardan birinin işçilerin, emekçilerin çıkarlarını savunan, onların temsilcisi olan, onların mücadelesini sahiplenerek ve bu mücadeleyi göze almış vekiller; diğerinin ise sermayenin, “büyük tekellerin paralı askerliğini yapacak olan” vekiller olacağını hatırlatıyordu. Önümüzdeki seçimlerin, bir şeylerin değişmesini umduğumuz ve tek adamın gönderilmesi için mücadele ettiğimiz bir şey olduğunu söylerken bunun yetmeyeceğinin de vurgusuyla “işçilerin, emekçilerin kendi çıkarları için örgütlenmesi” gerekliliğini de hatırlatıyordu. Her işçi buluşmasında da bildiri dağıtırken karşılaştığı her işçiye hatırlatıyordu bunu.
İskender Bayhan da Nisan ayı sonunda öğrenim ücretlerine fahiş zam yapılan İstanbul Aydın Üniversitesi öğrencilerinin eğitim hakları için verdiği mücadelede yanlarında olduğunu söylerken, parasız, bilimsel ve demokratik bir eğitim için eğitimi piyasalaştıran zihniyetin de karşısında olduğunu belirtti. Bilimin yuvası olmaktan çıkartılıp sermayenin arka bahçesi haline getirilen üniversiteleri değiştirmek için de üniversite öğrencilerine çağrısını yapıyordu: “Birlikte kazanacağız, gençlik kazanacak!”
Antep’te kadınlarla ev ziyaretlerinde, mahalle aralarında buluşan Karaca da artan kadın cinayetlerine, iş cinayetlerine, çocuk istismarlarına değiniyordu. Kadınların ucuz emek gücünün yeniden üreticisi pozisyonuna sokulduğunu anlatıyordu. İstanbul Sözleşmesi’ni içeren, aynı zamanda kadınların eşitlik ve özgürlük ihtiyacını, eşit vatandaşlık ihtiyacını her bakımdan sağlayacak yeni bir Anayasa dahil her türlü kazanılan hakları bir daha geri alınamayacak noktada yeniden kazanma, bunun için de bir arada olma ve mücadele etmenin gerekliliğini tartıştı aynı zamanda her buluşmasında.
Cihatçı, barbar çetelerin Kürtlere karşı katliam yaptığı, 40’ı çocuk, 56 kişinin yaşamını yitirdiği Beybahçe Katliamının gerçekleştiği yerden seslenen Sevda Karaca, Kürtlerin anadil hakkının tanınmasının önündeki engellerden biri olan tek adam rejimini birlikte değiştireceğimizi vurgulamıştı, aynı zamanda mücadele edenlere de hatırlatırcasına ve çağrı yaparcasına sesleniyordu: “Biz kazanacağız, barış kazanacak, halklar kazanacak!”
GÜÇ; SOKAKTA, OKULDA, FABRİKADA
Meclisteki gücümüzü, meclis dışında da hayatın içinde ve ülkenin her yerinde destekleyecek, kuvvetlendirecek köklere sahip olmamız gerekiyor. Fabrikalarda, iş yerlerinde “insanca yaşanacak bir ücret”, üniversitelerde ve liselerde “parasız, bilimsel, demokratik eğitim”, mahallelerde “İstanbul Sözleşmesi yaşatır”, “yaşasın halkların kardeşliği” diyerek yan yana geleceğiz, sesimizi yükselteceğiz, mücadeleyi büyüteceğiz ki gerçekten güçlenelim.
Bayhan’ın “Siz de bizim temsilcimiz olun fabrikalarda, atölyelerde” dediği ya da Karaca’nın da “Antep’i meclise, meclisi de Antep’e taşımak” diye bahsettiği şeyin birer parçası olmalı, mücadeleleri büyütmeliyiz.
Meclisi sadece işçilerin, gençlerin, kadınların, ezilenlerin temsilcisi olanlar kullanmayacak. Daha önce olduğu gibi temsilcisi oldukları sınıfın, kapitalistlerin yararına türlü yasa teklifleriyle, önerileriyle gelecekler oraya. Meclisin “kapalı kapıları ardında” planladıklarını, konuştuklarını meclisin kürsüsüne de gündemine de taşıyacaklar. Karaca ve Bayhan bunları da teşhir edecek; işçilerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin sırtına bindirilmesi planlanan ya da memleketin herhangi bir yerinde bindirilmeye çalışan her yüke karşı bizim sesimizin ve birlikteliğimizin gücüyle sözlerini söyleyecekler. Onlar her sözünü ettiğinde biz dönüp bulunduğumuz alanda mücadeleye de birbirimize de daha çok sarılacağız.
Bugüne kadar genellikle patronların yararına edilen sözlerinin çarptığı meclis duvarlarına, bu sefer bizim sesimiz çarpacak. Ancak sesimizin mecliste yankılanması elbette ki sorunlarımızın buhar olup uçmasını sağlayamaz. Bu, taleplerimizin kazanılması için tek başına yeterli değil. O sesin kaynağı ne kadar güçlü olursa, biz ne kadar güçlü olursak; o ses de o kadar yankı bulacak ve o kadar da hem patronları hem de onların temsilcilerini “tir tir” titretecektir.