Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
30 Mayıs 2023 19:08
/
Güncelleme: 18:10

Yarın değil şimdi yalnız değil hep beraber!

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu ve milletvekili seçimleri geride kaldı. Seçimlerin ikinci turu olan 28 Mayıs’a ise sayılı gün var. 14 Mayıs’ta anketlerin aksine Erdoğan %49’u geçkin bir oy ile birinci aday olarak seçimlerden çıktı. 15 Mayıs sabahı ortaya çıkan parlamento görüntüsü ise çarpıcı idi. Cumhur İttifakı meclisin salt çoğunluğunda egemen pozisyonda seçimleri bitirdi. Bunun karşısında bir diğer burjuva mihrak olan Millet İttifakı ve iki burjuva mihrak dışında bir alternatif sunan Emek ve Özgürlük İttifakı mecliste yer alacak.

Ortaya çıkan tablo birçok yerde çeşitli biçimlerde yorumlandı. Ancak üç başlıkta durumu kabaca tarif etmek mümkün. Birincisi tüm devlet imkânlarına, oy çalışma işlemlerine, hilelere ve manipülasyonlara rağmen Erdoğan seçimi ilk turda “götüremedi.” Ayrıca 2017 seçimlerinden beri güç kaybettiği büyük metropollerdeki destek kaybı devam ediyor. İlk tur seçimlerinde 5.3 oy alan Sinan Oğan’ın Erdoğan’ı desteklemesi dahi Erdoğan’ın işini kolaylaştıracak gibi görünmüyor. Aksine ortaya çıkan tablo geniş kesimler arasında Erdoğan yönetimine yönelik hoşnutsuzluğun büyüdüğüne işaret ediyor. İkincisi parlamentoda ortaya çıkan durum tek adam yönetiminin gerici, karanlık bir ittifak ile mecliste kendini temsil ettiğini gösteriyor. Öyle ki Cumhur ittifakı ortaklarından HÜDA-Par ve Yeniden Refah Partisi kadınların tarihsel kazanımlarının meclis eliyle törpülenmesinin koçbaşı kuvvetleri olacaklarını daha şimdiden ilan ediyorlar. İttifak ve Erdoğan’a oy veren işçiler, emekçiler ve onların genç kuşakları açsından bu durum ikinci turda Erdoğan aleyhine olabilir. Sonuncu başlık ise Emek ve Özgürlük İttifakı vekillerinin parlamentoda yer almasının önemi. Özellikle EMEP’in işçi sınıfı mücadelesinin somut ihtiyaçlarını görev edinmiş iki vekilinin İstanbul ve Antep gibi işçi merkezlerinden seçilip parlamentoda olması ayrıca önemlidir. Ayrıca Emek ve Özgürlük İttifakı partilerinin ve Sosyalist Güç Birliği partilerinin aldığı oylar halkın geniş kesimleri içinde burjuva lafazanların ortaya koyduğu bir hat dışında mücadele arayışının olduğunu gösteriyor.

GENÇLER SEÇİMLERDEN NE SONUÇ ÇIKARDI?

Seçimin ilk turunun, sonuçlar bu yönleriyle değerlendirmemiş olacak ki, özellikle Kılıçdaroğlu’na ve muhalefet partilerine oy veren gençler arasında hayal kırıklığına yol açtığı görüldü. Etkisi hala sürse de bu eğilimin ilk günlerle sınırlı olduğunu söylemek daha doğru olacak. Özellikle belirli bölgelerde “oy çalma” işleminin tespit edilmesi umutsuzluk etkisini kırdı. Ancak umutsuzluğun getirdiği eylemsizliğin tümüyle kırıldığını söylemek güç. Şimdi bazı okurlar içinden “Oy kullanırken Erdoğan yönetiminin kaybetmesi için tutum aldım, hatta müşahit bile oldum. Oyların güvenliği elimden geldiğince aldım. Daha ne yapabilirim?​” diyor olabilirler. Bu yargı o kadar da anlaşılmaz değildir. Fakat işin gerçeği, dişiyle tırnağıyla sermayeyi beslemek için 21 senedir uğraşan bir iktidarın bu kısıtlı tutumla yenilmesini beklemenin fazla iyi niyetli bir yaklaşım olacağıdır. Örgütlülüğün sağlanamadığı koşullarda bu sonuç kaçınılmazdır. O zaman örgütlü bir mücadelenin sağlaması için harekete geçmek iki seçim arasından çıkarılması gereken ilk sonuçtur.

Her sandık kurduğunda “Bakın ben ne kadar demokratiğim bu da benim demokrasi şölenim” diye bizden alkış bekleyen Erdoğan yönetimi, seçim yapmayı demokrasinin tek aracına indirmiş durumdadır. Buna karşılık Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve burjuva muhalefetinin çeşitli partileri de bunun dışında bir hat izleyememişlerdir. Öyle ki oyların çalınabileceği herkes tarafından öngörülen – ki bu gerçeğe dönüştü – Türkiye tarihinin muhtemelen en kritik seçimlerinde aday olan Kılıçdaroğlu, sandık güvenliği için sorumluluk alma, seçim güvenliği için kamuoyunu tutum almaya davet etme gibi işler bir yana dursun “sokağa çıkmayın, provokasyon yapmayın” çağırısı yapmıştır. Süreç boyunca gençliğin her talebini seçime havale eden tutumlarını zaten dergimizde pek çok kez işledik. Demokrasi mücadelesini sandığa sıkıştıran bir anlayışın; hileler, manipülasyonlar ve gasplar etrafında ne sonuç doğurduğunu gördük. Buna dikkat etmeliyiz. Ancak seçimleri bu mücadelenin tek aracı olarak görmesek de araçlarından biri olduğunu bilmeliyiz. Somut durumda 28 Mayıs seçimlerine var gücümüzle hazırlanmalıyız. Az da olsa kitle mücadelesinin önündeki engellerin kalkması için, tek adam yönetimine son verilmesi için Erdoğan’ın bu seçimleri kaybetmesi son derece önemlidir. Seçime günler kala ve seçim gününde bu dikkatle hareket etmek gerekir.

VAATLER SİYASETİ DEĞİL, TALEPLER MÜCADELESİ

Bir aylık seçim sürecini şöyle bir incelediğimizde iki burjuva mihrakın bütünüyle ortaya koyduğu hat gençliğe vaatler sunmaktan ibaret. Yurtdışına eğitim almaya giden gençlere “ülkenize dönebileceksiniz” çağrısından “depremzede öğrencilerin kredileri burs olacak” vaadine kadar. Hele ki Erdoğan yönetimi 21 yıldır ülkeyi yönetmiyormuş gibi gençlerin öne çıkan taleplerini oy rantına çevirmek için seçim vaadi olarak Türkiye gençliğinin önüne sürüyor. Böylesi bir dönemde Türkiye’de gençler vaatlerle sınırlı bir seçimi tercih etmeyeceğini açıklıkla ortaya koyuyor. Maalesef sınır başka bir yerden çiziliyor. “Hele şu bela bir gitsin de…” yaygın bir tutum ve söylem haline geliyor. Bu sınır, seçimler ele alındığında etrafında kenetlenilesi görülebilir. Ancak gençliğin siyasete dâhilinin, kurgulanmış metinlerin dikkatle okunduğu programlarla veya sadece parti liderlerine hiç düşünmeden soru sormanın makbul bulunduğu “açık mikrofon” konseptleriyle sınırlı bir düzlemde nereye kadar ilerlenebilir? Siyasetin yeri, okul okuduğumuz sıra, iş işlediğimiz tezgâh veya yürüdüğümüz sokak değil midir? Taleplerimiz üretime katıldığımız bu alanlarda çıkmaz mı? Elbette öyledir. Dolayısıyla seçimin sonuçları her ne olursa olsun esas belirleyen bize vaat edilenler, dayatılanlar değil kendi isteklerimiz ve taleplerimiz etrafındaki mücadeledir. Bu başlı başına bir yazının konusu olur ancak önden şu ipucuyla bitirelim: Haklarımız ve özgürlüklerimiz için yarın değil şimdi, yalnız değil hep beraber!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Cesaret zamanı

Cesaret zamanı

Ucuz emek ve yüksek kâra dayalı çalışma düzeni sendikal yasaklarla sürüyor. Bu düzenin değişmesi için sendikal hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bunun için mücadele hayati önemde. Fiili grevleri kazanımla sonuçlanan Birleşik Metal-İş’in Başkanı Özkan Atar, “İşçiler inisiyatifli ve cesur olmalı, bize düşen sinmek değil mücadele etmek” diyor.

Sendikalı işçi oranı: %8,4

TİS kapsamındaki işçi oranı: %4,7

İş cinayetinde ölen sendikalı oranı: %1,9

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et