Cumhur İttifakına oy veren işçiler ne diyor?
İzmir’de demir çelik fabrikalarında çalışan AKP ve MHP’li birkaç işçi ile seçim sonuçlarını konuştuk.
Fotoğraf: Gökhan Balcı/AA
Turan KARA
İzmir
Seçimler sona erdi ve yeni Meclis kuruldu. Meclisin işçi ve emekçiler için neler yapacağı henüz bilinmezken, iktidarından muhalefetine oy veren bütün işçiler belli bir beklenti içerisinde.
İzmir’de demir çelik fabrikalarında çalışan AKP ve MHP’li birkaç işçi ile seçim sonuçlarını konuştuk. Bu işçiler kimi zaman sözleşme kimi zaman ise iş yeri sorunları üzerinden bir araya geldiğimiz, sendikalarının eylem kararı alması için çabalayan, sendika kararına uyan, az çok mücadeleci işçiler.
Seçim sürecini muhalefetin iddia ettiği gibi adaletsiz, baskıcı ve hukuksuz görmediklerini anlatıyorlar. Düzenin rekabete dayalı bir sistem olduğunu dile getiren işçiler, muhalefetin devlet televizyonunda diğer kanallarda yer bulamamasını, devlet olanaklarının sadece AKP tarafından kullanılmasını da böyle değerlendirdiklerini ifade ediyorlar.
Bir işçi, “Önceden de öyle değil miydi? Aydın Doğan başbakanları ayağına çağırıp aday belirliyor, deviriyor ya da iktidara çıkarıyordu. Ama Erdoğan hepsini yendi ve kural devam ediyor. Şimdi demokrasi diye kuralı yine diğerleri mi belirlemeli sence? Adil olan bu mu yani?” diyor.
İŞSİZLİK MAAŞI VE EYT’NİN İŞÇİLERE YANSIMASI
Kendisini milliyetçi olarak tanımlayan demir çelik işçisi, “2000’den önce Çebitaş Demir Çelik’te çalışıyordum. Her sene üç ay ücretsiz izne gönderirlerdi. Eşim ve çocuğum evdeyken işsiz kalırdım. Şimdi onu kaldırdı. Krizde, pandemide, başka bir zamanda işsiz, ücretsiz kalmak yok, artık devlet ödüyor, işsizlik maaşı önemli bir şey. EYT de halloldu, adaletsizliği de gidereceklerdir. 1 günle 17 sene vuruyor insanlara, yazık. Kademe getireceklerdir, inanıyorum. Erdoğan işçiye yakın birisi” diyor.
Ücretlerin düşüklüğünü, grev yasaklarını, çalışma koşullarının kötülüğünü “sendikaların basiretsizliği” olarak görüyor ve sendikayı da siyaset üstü olarak ele alıp iş yeri hukukunun bir parçası olarak değerlendiriyor. İktidar, işçi ve patron ilişkisini bir bütün görmüyor, görünce de “Ortak amaçta olması gerek” diyor.
Hükümetin işçileri koruduğunu düşünen işçi ayrıca şunları ekliyor: “Zaten eleştirenler de kendilerinin yaşam alışkanlıklarına dokunacak diye değil, onunkini sevmediği için karşı. Milli ve manevi değerler kardeşim. Kimseyi de zorlamıyor...”
"SOSYAL MEDYA GENÇLERİ ETKİLİYOR AMA..."
Seçimi alamayacaklar diye endişelendiğini de ifade ederken, çocukları ile olan seçim tartışmalarını gülerek aktarıyor: “Ben çocuklarımı ikna edemedim mesela. Karışmadım da ama şakasına da olsa ‘Oy ver, fotoğraf at sana 500 lira’ dedim, yine olmadı. İlla ‘Kemal Kılıçdaroğlu’ dediler. İki kızım var, İyi Partiyi seçtiler.”
İşçinin ses tonu bir anda ciddileşiyor: “Sosyal medyadan çok etkileniyorlar. Her şeye de inanıyorlar. Orada olur olmaz safsatalar dolanıyor. Hep Erdoğan’a diyorlar ya yalan yanlış söylüyor diye. Bir gün kızım geldi ‘Baba bankalarda para kalmayacakmış, paramızı çekelim’ dedi. ‘Kızım öyle şey olur mu hiç’ dedim, inandıramadım, sonra unuttu. Bir sürü saçma sapan şey var sosyal medyada ve gençleri etkiliyor.”
İş yeri tartışmalarının ise kısır ve belli bir mantık taşımayan, sırf muhaliflik için yapıldığını söylüyor. “Lafı Aleviliğe, solculuğa da getiriyorlar ama alakası yok. Derdimiz o değil. Baktık Kılıçdaroğlu kazansa ne yapacak? Öyle ya da böyle gelişmeler olmuş ülkede, onlara engel olacak. Geriye gidiş demek bu, iyi bir şey mi?” diye soruyor.
İş yeri tartışmalarının uzamadan kapandığını, herkesin birbirini tolere ettiğini belirtiyor. “İş yerinde de bazı arkadaşlar tepki gösteriyor, hem anlamak istemiyor hem de anlaşılmaz şeyler söylüyor; yok efendim artık kimseye yardım etmeyecekmiş, üzülmeyecekmiş. Sanki yardımseverdi” diyor.
"MUHALEFET KARŞITLIK ÜZERİNE KURDU OYUNU"
Kılıçdaroğlu’nun ve genel olarak muhalefetin duruşunu şöyle değerlendiriyor bir başka işçi de: “Kılıçdaroğlu başarısızdı. 40 milletvekilini başkasına kaptırdı ki onlar da Ak Parti’yle çalışacak gibi. Hem partisine kaybettirdi hem de kendisi kaybetti. Bir amacı da yoktu kazanmaktan başka. Diğer destekleyenler de garipti, aklını bir yere koyup kendi başka yerde gibi. Zaten HDP ile beraber davranan, hiç değinmiyorum... Tüylerim diken diken oluyor. Kendilerine yazık ediyorlar. Terörü destekliyor mu, evet, bu bile yeter.”
Cumhur İttifakını değerlendiren bir başka işçi ise “Emperyalizme karşı dik duruyor. Kılıçdaroğlu Avrupa’ya, Amerika’ya yaslandı” diye ekliyor. Muhalefet, tartışmaların odağındaki silah sanayi ve otomobil çalışmasını genelde küçümseyen ya da sembolik bir seçim propagandasına indirgemeye çabalar görünürken, Cumhur İttifakı bu araçlarla yeni bir hikaye inşa etme çabasında ve bunu da yerelleştirip, inanılır kılmış görünüyor.
İşçi devam ediyor: “Erdoğan Amerika’ya, Avrupa’ya, emperyalistlere meydan okuyor ama görmezden geliyorlar, küçümsüyorlar. Bu tür sanayi işleri bütün dünyada özel şirketlerde; devlet destekli ama özel. Diyor ki ‘Yandaşa veriyor’, güvendiği adama verecek, kime verecek? Devlet işletme çalıştırmaz. Baksana PETKİM’e, zarar ediyordu şimdi nasıl? Şimdi Azerbaycan devlet şirketine bağlı ama hem Azerbaycan yabancı değil hem de direkt kişiye bağlı...”
İŞÇİLERDE NATO İKİLEMİ
Sohbet devam ederken bir işçi anlatıyor: “İHA, SİHA durduracakmış. Aselsan silah üretemiyordu ya, şimdi öyle mi? Muhalefetin bunları desteklemesi lazım. Bu ülkenin herkesten önce uçak fabrikası varmış, NATO’ya girmiş kapatmışlar. ‘Ne gerek var’ demişler. Amerika ‘Size veririz, yapmanıza gerek yok’ demiş. Uçak fabrikasını kapatmışlar. Sattığı halde yok yazılımı vermem, yok şurada kullanamazsınız, yok bunu yapamazsın diyor. Askerler de böyle bakıyordu, zaten komutanları da NATO belirlemiyor muydu? Bağımlılık budur. Şimdi bize parasını bile verdiğimiz uçakları vermiyorlar. Parasını da vermiyorlar, daha düşük model uçakları da. Uçak yapmak bağımsızlıktır. (Kinaye yapıyor) Atatürk demiyor mu istikbal göklerde diye?”
“NATO’dan çıkılmalı mı?” diye sorduğumda ise, “Çıkılmalı bence. Ama neden çıkmıyorlar benim aklım o kadar ince hesaplara ermez. Her şeyi, herkesi karşına alarak yapılacak şeyler değildir belki de” şeklinde cevap veriyor.
Togg üzerinden devam eden sohbette bir işçi, “Otomobil yapmış benim ülkem ama onu da kapatmışlar, gelmiş Ford kurmuş fabrikayı. Bizimkiyle de dalga geçmişler ‘Gitmiyor’ diye, yakıt koymadıkları halde. Şimdi otomobil fabrikası yapmak, bunun için uğraşmak, bağımsızlık mücadelesi değil mi? Millet de işçiler emekçiler de bu bağımsızlık konularında ve emperyalistlere meydan okuduğu için destekliyor. Muhalefet ise küçümsüyor. ‘Kandırmak için’ diyor. ‘Soğan patates’ diyor…” şeklinde konuşuyor.
Ancak ekonomik endişeleri de yok değil. Şimdiden gözü eylülde yapılacak sözleşmelerde. Demir çelik işçisi çok kötü iki sene geçirdi ve yoksulluk sınırına yakın olan ücretleri onun yarısına kadar geriledi. Hem de her şey üç katına çıkarken. Bir işçi “Sözleşmeden iyi bir artış almak lazım. Ne olmalı dersen ücretler yarı yarıya geriledi” diyor.
SOHBETLERDEN ÇIKAN BİRKAÇ NOT
Cumhur İttifakı destekçisi işçilerle yaptığımız sohbette öne çıkan bir sonuç vardı diyebiliriz. Cumhur İttifakı seçmeni Millet İttifakı seçmenine göre daha “politik” ve ne istediğini daha iyi biliyor. Güçlenmiş, politikalarında bağımsız bir Türkiye anlatısına inanıyor. Gerçek bir antiemperyalist anlatıdan yoksun olsa da.
Türk-İş, Hak-İş, TOBB, TİSK ortaklığının pratik karşılığı var. İşçiler (Özellikle büyükşehirlerde olup şehirden uzak kesimlerde yaşayanlar), küçük işletmeciler, köylüler patronların “milli sanayi”, “bağımsızlık için yerli sanayi” mottosuna kazanılmış ve daha da fedakarlık yapmaya hazır. Sömürü rasyonelleştiriliyor ve bu konuda sendikal bürokrasi de çabalıyor.
AKP-MHP tekelci kapitalizmi güçlendirirken, antiemperyalizm hikayesi yazmakta ve halkı inandırmakta başarılı olmuş denebilir. Bu kesim tarafından CHP, HDP ya da sosyalistlerin özgün, inanılır bir hikaye anlatacağı da düşünülmüyor.
Milliyetçilik popülist bir biçim olmaktan ziyade sermaye politikası olarak işlev görüyor ve yayılmacılık da meşru görünüyor. Savaş gibi konularda istenen destek de işçiler tarafından veriliyor.