Bizim adımıza birileri değil bizzat biz değiştireceğiz!
Esas sorun halkın ortak talepleri etrafında örgütlenmiş bir siyaset anlayışıyla, muhalefet cephesinin söylem ve eylemlerini belirleyebileceği bir alanın yaratılamamasıydı.
Kaynak: Unsplash
İrem Hazal KELLECİ
Emre YILMAZ
ODTÜ
Ülkemizdeki seçim sonuçlarını birçok gençlik kesiminin “hayal kırıklığı” olarak değerlendirdiğini görebiliyoruz. Evrensel gazetesinde yayımlanan ODTÜ Hazırlık öğrencileri röportajında ise bu “hayal kırıklığı” ve “umutsuzluk” değişmez bir karamsarlıktan ziyade, gerici ittifakların güçlendiği ve tek adam iktidarının devam ettiği bir ülkenin geleceğine ilişkin endişe durumu olarak karşımıza çıkıyor. Bu röportajların dışında hazırlık öğrencileri arasında “Muhalefet halka inemedi”, “Bu saatten sonra bu ülke için bir şey yapmam”, “ODTÜ zaten muhalif öğrencilerden oluşuyor”, “ODTÜ’de mücadele gerekli mi?” gibi başlıkların öne çıktığını söyleyebiliriz. Bu görüşler bir koyvermişlik değil yarını tartışan bir içerik taşıyor.
MUHALEFET HALKA İNEMEDİ Mİ? ÜLKEDEN ÜMİDİ KESMELİ Mİ?
Son iki yıldır her büyüme potansiyeli olan halk hareketinde hem iktidardan hem burjuva muhaelefetinden “Aman sokağa çıkmayın, tercihinizi sandıkta gösterin” duyuruları geçildi. Enes Kara’nın intiharı, işçilerin grev çağrısı, atanmış rektörlere karşı öğrenci direnişi hep sandığa ertelenmek istendi. Sandık o kadar yüceltildi ki depremi bile unutturdu. Hatay’da su yok, çadır kentleri sel vurdu haberlerinin yerini bir anda kazanacak aday tartışmaları aldı. İfade özgürlüğü ve örgütlenme hakkını hedef alan genelgeler, şenlik ve topluluk yasakları, kadın ve LGBTİ’ler için kampüsleri güvensiz hale getiren politikalar, öğrenci eylemlerine polis müdahaleleri sürerken bunlara karşı sokağa dökülen öğrencilere her seferinde sandığı bekleme çağrısı yapılmaya devam edildi; hak mücadeleleri pasifize edildi. Sandık yaklaştıkça da gençlerin, halkların taleplerini önceleyen bir muhalefet cephesi oluşturulmadı. Aksine kim daha milliyetçi yarışına girilen ve tek adam yönetiminin kutuplaştırıcı söylemlerine benzer bir politika örgütlendi. Farklı adaylara, partilere oy veren gençlerin yaşadığı sorunlar birçok noktada benzeşirken yaratılan kutuplaştırma sonucunda görünür olan şey ortak talepler değil birbirine kutuplaştırılmış bir gençlik, halk kesimleriydi. O yüzden sorunun özü muhalefetin halka inememesinden de ötede. Esas sorun; halkın ortak talepleri etrafında örgütlenmiş bir siyaset anlayışıyla, muhalefet cephesinin söylem ve eylemlerini belirleyebileceği bir alanın yaratılamamasıydı. Bu tabloda sayısal verilere ve kazanan tarafın kazanma istikrarına bakılırsa ümitsizliğe kapılmak oldukça doğal. Değişimi sadece 5 senede bir oy vererek ya da müşahit olarak bekleyenler için asla değiştirilmeyecek bir güçle savaştığımızı düşünmek de doğal. Ancak bu düşüncelerin doğallığı doğru olduğu anlamına gelmiyor. Sadece değişimin dinamiklerini görebilmek ve hedeflediklerimiz için sistematik ve gerçekçi bir mücadele hattı belirlememiz gerekiyor.
ODTÜ ZATEN “MUHALİF” BİZE YAPACAK NE KALIYOR?
Bu noktada “Biz gençler olarak ne yapabiliriz” sorusu önem kazanıyor. Cevap, bulunduğumuz her alanda örgütlenmekten geçiyor. Bir iş yerinde örgütlenmenin sebebi olarak nasıl ki düşük ücretleri, mobbingi, iş güvenliğini, hak gasplarını gösterebilirsek; üniversitelerde de akademik özgürlüğün her geçen gün daha da düşmesini, yemekhane ücretlerini/niteliğini, topluluk yasaklarını, şenlik/etkinlik iptallerini gösterebiliriz.
Örgütlenmek bu ortak sorunlar etrafında birleşik bir cephe oluşturmamızı sağlıyor. Bu cephe sayesinde karar mekanizmalarına müdahil hale gelebiliyoruz. Öğrencilerin çoğunun herhangi bir karardan rahatsız olması, aralarından birkaç kişinin bu konuda rektörlüğe e-posta atması bir değişime sebep olmuyor. Ama ne zaman ki geniş öğrenci kesimleri, topluluklar ve gençlik örgütleri birlikte hareket ederek kitleselleşiyor, işte bu noktada kolektif bir güç elde ediliyor. Mücadelenizi okulunuzda yaparsanız rektörlüğün bir kararını, iş yerinizde yaparsanız çalışma saatlerinizi, kamuda yaparsanız bir davanın sonucunu değiştirebiliyorsunuz.
MÜCADELE 101
Peki bu süreç nasıl işliyor? ODTÜ örneğinden gidecek olursak belirtmemiz gereken önemli noktalar var. Bunların en önemlilerinden birisi ODTÜ kurulduğu günden beri gelen birlikte hareket etme kültürü. ODTÜ’de öğrenci hareketi, forum kültürüne dayanıyor. Okul genelindeki eylem ve söylemler bu forumlarda örülüyor. Bu forumlarda güncel sorun ve talepler her öğrenciye ifade zemini açılarak ve yürütülen tartışmalarla birbirini besleyecek şekilde ilerliyor. Bu birikim öğrencilerin ortak taleplerinde buluşabildiği bir zemin olarak oldukça önem taşıyor. Bu zemin yıllardır ODTÜ’de hazırlık öğrencilerinin mücadele deneyimlerinden de besleniyor. Okuldaki 9. Onur Yürüşüyüşü’ne gerçekleşen polis saldırısından sonra “Polis, şiddet, nefret varsa ders yok!” şiarıyla gerçekleşen boykota katılan, Ankara’da gerçekleşen bombalı terör saldırısında kaybettiğimiz ODTÜ öğrencisi Ozancan Akkuş’u anarken barışın sesini kampüsten yükselten, yüz yüze eğitim hakkı için mücadele eden yüzlerce hazırlık öğrencisiydi. Hayat pahalılığının arttığı günlerde kantine gelen zamlardan sonra boykot örgütleyen ve ertesi gün zamların geri çekilmesi gibi kazanımlar elde eden de yine hazırlık öğrencileriydi. Bu mücadele örneklerinin hepsi dönemin Hazırlık Öğrenci Temsilciliği üzerinden çağrılan toplantılarda planlanmış ve hem ülke hem de ODTÜ gündemine dair harekete geçilmişti. Bugün resmi bir öğrenci temsilciliği bulunmasa dahi öğrenciler yeniden forumlarda buluşmaya, kendi kararlarını almaya devam ediyor. Bu bir araya gelişleri güçlendirmek bugünümüze ve yarınımıza sahip çıkacak birliktelikleri örgütlemek anlamına geliyor.
Ülke genelinde yarının tablosu karanlık gözükse de ODTÜ’de yıllardır süre gelen bu mücadele kültürü bize bir ışık yakıyor. Taleplerimize ve bu talepleri gerçekliğe dönüştürecek mücadele mevzilerimize dört elle sarılmak gerekiyor.