Gelecek kaçıp kurtulmakta değil kalıp kazanmakta
Gençlerin “kaçıp kurtulma’’ düşüncesine, bir yurtdışı hayaline kapılmasına sebep olan iktidar, biz dur demedikçe durmayacak gibi gözüküyor. Peki, tek adam düzeninin gerici politikalarının geleceğimizi
Fotoğraf: Freepik
Onur MERCAN
Beyza BEYCAN
ODTÜ
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin geçmesiyle birlikte halkın geniş kesimlerinde, özellikle de gençlik kesimlerinde seçim sonuçlarının hayatlarına ve geleceklerine dair duydukları endişeyi derinleştirdiği görülüyor. Gençler arasında “Daha iyi bir yaşamı nasıl kurabiliriz?” sorusunun sıkça tartışıldığı ve kimilerinin bu soruya cevabının yurtdışına çıkmak olduğu, “kendini kurtarmak” gibi çözümlerin öne sürüldüğü bir atmosfer mevcut. Peki, bu yurtdışına çıkmak meselesi nedir, bugünden geleceğimiz için çabalamak mümkün mü?
YURTDIŞI HAYALİ VE MÜHENDİSLİK ÖĞRENCİLERİ
AKP’nin iktidarda bulunduğu yirmi yılı aşkın süre içerisinde eğitim de dahil birçok hizmette özelleştirilmeler derinleştirildi. Gençler açısından bu durumun yansıması eğitimin artık parayla alınıp satıldığı, nitelikli eğitime ulaşabilmenin iyiden iyiye zorlaştığı, gençlerin ancak cebindeki parayla orantılı olarak ulaşabildiği ve faydalanabildiği bir eğitimi işaret ediyor. Bunlara ek olarak HÜDA-PAR ve Yeniden Refah gibi partilerin meclise girmesi, iktidarın kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik saldırgan söylemleri ve gençleri günden güne güvencesizliğe ittiği politikalarıyla birleşince gençliğin gelecek kaygısı daha da büyüyor. Bu ve benzeri sebeplerle 14 ve 28 Mayıs seçimleri kritik bir önem atfedilerek tartışılıyordu. Seçimlerin tek adam yönetiminin cumhurbaşkanlığını kazanmasıyla sonuçlanması gençler arasında gelecek kaygısını artırarak birçoğunun yurtdışına çıkmak istemesine yol açtı.
Mühendislik Bölümündeki öğrenciler olarak çalışma koşullarının günden güne kötüleşmesi, esnek iş saatleri, ekonomik krizin katlanarak artması karşısında maaşların hızla erimesi bize gelecekteki iş koşullarımız hakkında endişelendiriyor. ODTÜ’de okuyan bir mühendislik öğrencisini ele alalım. Eğitim gördüğü süreç boyunca çok emek verdiği geleceğini garanti altına almak üzere bir pozisyon aldığını söylemek mümkün. Oysa ülkede hızla artan ekonomik kriz, okurken temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanmasına sebep oluyor. Bunun yanında tek adamın atanmış rektörler aracılığıyla uyguladığı politikalar nitelikli eğitimin de önüne geçiyor. Sermaye yanlısı ekonomik politikalar, mezun öğrencilerin çalıştığı savunma sanayi şirketlerinin karlarının katlanmasına, ülke ekonomisi sermayedarlar lehinde büyürken alım gücünün her gün daha da düşmesine sebep oluyor.
Bir kaçış yolu olarak beliren yurtdışına çıkma hayali Türkiye’nin yurtdışında hızla kaybettiği prestijle birlikte daha da zorlaşacak gibi görünüyor. Bunun sebeplerinden biri yurtdışına çıkmak isteyen öğrencilerin kabul ve burs almasının, vize işlemleri gibi birtakım bürokratik aşamaları atlatmasının güçlenmesi oluyor. Yurtdışına çıkmak için gerçekleştirilen bürokratik işlemlerin gerektirdiği maddi yükümlülüklerin karşılanması gençlik için giderek güç bir hâle geliyor. Öte yandan sosyal güvencesizlik ve ekonomik yetersizlik gençleri bireyselleştirirken sağlıklı bir zihne sahip olmayı zorlaştırıyor ve beraberinde bunalım, odaklanma bozuklukları gibi rahatsızlıklar gençler arasında yaygınlaşıyor. Deyim yerindeyse, gençlik bu türlü imkansızlıklar arasında yurtdışına çıkmanın yollarını arıyor, ancak yurtdışı hayali tamamen imkânsız olmasa da pek çok işçi-emekçi ailelerden gelen genç için günden güne gerçekliğini yitiriyor ve geniş gençlik kesimlerinde olumsuz karşılıkları oluyor.
GİDİNCE KURTULUYOR MUYUZ?
Gençlerin bu noktada aklındaki sorulardan biri de geride bırakacağı ailesi ve arkadaşları oluyor. Bundan çok kısa bir süre önce gerçekleşen ve yüzbinlerce insanın hayatına mal olan depremler de gösteriyor ki iktidarın, işçi ve emekçileri, gençleri güvencesizliğe sürükleyen ve sermaye çıkarını halkın çıkarlarının üstüne koyan işbirlikçi politikaları karşısında gençlerin talepleri etrafında birleşerek yarınının mücadelesini vermeye bugünden başlamaktan başka çaresi yok. Çünkü gençlik, bugün yurtdışı planları kurarken yarın bir deprem gibi yıkıcı sonuçları önlenebilecek bir felakette dahi yalnızlığa ve çaresizliğe sürüklenebiliyor. Ailesini, yakınlarını enkazların altında kaybedebiliyor. Dolayısıyla sorulması gereken sorulardan en önemlisi “Bu gidişatı durduracak, yurtdışına çıkmanın gerektirdikleri ve arkasındaki kargaşadan daha kolay bir yol bulunabilir mi?” sorusu oluyor.
Anlattıklarımız doğrultusunda bu aşamaya kadar anlaşılabileceği üzere bugün Türkiye’de işçi emekçi kesimin çocukları için yurtdışı kapılarının şimdiye kadar uygulanan politikalarla kapanmaya yüz tutmuş durumda. Gençliğin bir kesimi yaşadığımız ülkede bir gelecek göremeyip yurtdışına çıkmak istiyor, bireysel kurtuluş için yurtdışını bir imkân olarak görüyor. Gençlerin “kaçıp kurtulma’’ düşüncesine, bir yurtdışı hayaline kapılmasına sebep olan iktidar, biz dur demedikçe durmayacak gibi gözüküyor. Peki, tek adam düzeninin gerici politikalarının gün geçtikçe geleceğimizi kuşatmasını oturup izleyecek miyiz, nasıl durduracağız?
BUGÜNÜ KURTARMAK, YARINI KURMAK İÇİN MÜCADELE
Gerek bugün yaşadığımız sorunlar gerekse geleceğimiz için endişelerimiz bu kuşatmayı geriletmekten ve son vermekten geçiyor. Şimdi, bugünden bir araya gelip bu gidişatı nasıl engelleyeceğimizi, geleceğimizi nasıl kazanacağımızı, hak ve özgürlüklerimiz, taleplerimiz dahil olmak üzere yaşam koşullarımızı nasıl iyileştireceğimizi tartışma ve bunlar için harekete geçme ihtiyacımız hiç olmadığı kadar büyük. Bugün en küçük talebimiz için deneyeceğimiz her mücadele yolu bir sonraki talebimiz için bize yol gösterecek. Kampüslerimizde atanmış rektörlerin uygulamaları, güvenli kampüsler için taleplerimiz, ücretsiz ve nitelikli eğitim, özerk ve demokratik üniversite talebimiz bugün hâlâ en acil taleplerimizden birkaçı. Bu talepler için mücadele etmeden, salt bir kaçış yolu çizmek hem yukarıda anlatmaya çalıştığımız sebeplerle gerçekçilikten uzaklaşıyor hem de yaşadığımız her alanda yaşanacak hak kayıplarımızı durup izlememiz anlamına geliyor. Kısacası bugünü kurtarmak ve yarını kurmak için kolları sıvamamız gerektiği anlamına geliyor. Harekete geçtiğimiz her an, hayal ettiğimiz geleceğin mümkün olacağı günlere adım atmamızı sağlayacak, geleceğimizi elimizden alanlara karşı mücadelemizi büyütecek.