Özgürlüğün yolunu aydınlatmak
Burjuva siyasetinin karanlığında, gençlerin kendi aydınlığını kendi örgütlülüğü ile yaratması; kendisini hayal kırıklığına uğratan siyaset anlayışının bir parçası değil, karşısında olması gerekiyor.
Arşiv | Fotoğraf: Pixabay
TOBB ETÜ öğrencisi
Ankara
Herkesin bildiği üzere 28 Mayıs’ta gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri Erdoğan’ın üstünlüğü ile sona erdi. Kimi arkadaşlarımız hayal kırıklığı yaşarken kimileri soluğu Kılıçdaroğlu’na kızmakta buldu, kimi arkadaşlarımız halkı suçlarken kimileri ise önümüzdeki dönemin oluşturduğu endişeler yüzünden göz yaşlarına hâkim olamadı. Genel olarak üniversiteli gençlik sonuçları benzer şekilde karşıladı ancak vakıf üniversitelerinde okuyan gençler olarak önümüzdeki seçime kadar “Ne yapacağız?” ve “Bizi neler bekliyor?” sorularının cevaplamamız şart. Tartışmamızı 2 temel başlıkta sürdürmenin önümüzdeki süreçte bize yol göstereceğini veya karşılaştığımız şeyleri anlamlandırmak bağlamında bize yardımcı olacağını düşünüyorum.
AKP’NİN İDEOLOJİK KUŞATMASI
Öncelikle “Bu halk cahil” değerlendirmesi ve bu değerlendirmenin altında yatan gerçeklik ile yüzleşmek gerekiyor. Birçoğumuz seçim sürecine bir şekilde dahil olduk. Kimimiz Kılıçdaroğlu’nun ya da desteklediği partinin mitingine giderek, kimimiz sandık güvenliği için sorumluluk alarak, kimimiz meydanlarda bildiri dağıtarak… Birçok genç geleceği için emek harcadı ancak iktidar güçleri de ellerini boş tutmayarak -seçim sürecindeki bütün hile ve oyunlar haricinde de- söylemek mümkün ki bizden daha başarılı oldu, bunun sebeplerinden birisi pek çok genç yalnızca seçim döneminde bu faaliyetleri yaparken Erdoğan yönetimi bunu yıllardır devletin bütün olanakları ile sürdürüyordu.
Dolayısıyla bu denklemden çıkabilmek için özeleştiri de yapabilmek gerekiyor. Tek adam iktidarının günlük hatta dakikalık propaganda yaptığı bir seçim sürecinde muhalefet halka günde yarım saat bile dokunamıyorken AKP seçmenin yaşadıkları ekonomik zorluklar veya depremzede olmak gibi nedenlerden dolayı muhalefete oy vermesini beklemek, Erdoğan iktidarının işçi ve emekçi kitleler etrafındaki ideolojik kuşatmasını göz ardı etmek demektir. Yani Erdoğan ve onun iktidarını örgütleyen güçlerin devletin bütün olanakları ile yürüttükleri seçim çalışması karşısında muhalefeti bir alternatif olarak görmeyen ancak tek adam yönetimine de ilk turda hayır diyen işçi ve emekçilere günlük, düzenli bir şekilde politika götüremediğimiz süreçte kazanmayı beklemek bir o kadar bilinçsizlik olacaktır. Tabii ki gençliğin değişime yönelik arzusu kıymetlidir ancak kendisine yüklenen bilinci ileriye taşımanın ilk adımı da sandığa indirgenmiş bir politik çalışmanın dışına çıkmak ve mücadeleyi yaşadığımız her alanda günlük bir şekilde örgütlemek olacaktır. Erdoğan yönetiminin işçi ve emekçi kitleler arasında devletin bütün olanaklarıyla kurduğu ideolojik ablukayı en aşağı bu şekilde dağıtabiliriz.
YURT DIŞINA GİDENE KADAR ELİMİZ ARMUT MU TOPLAYACAK?
Bütün bunlardan yola çıkarak vakıf üniversitelerinde ücretli okuyanlar arasında kayda değer bir eğilim olan yurt dışına gitme meselesini de ayrı olarak ele almak gerekiyor. Keza hazırlık, birinci ve ikinci sınıf öğrencileri okula ödediği ücret ile yurt dışına gidebileceğini düşündüğünden dolayı yurt dışındaki eğitim olanaklarını araştırırken, üç ve dördüncü sınıf öğrencileri de yüksek lisansları için araştırmalar yaptıklarını, hatta bazılarımız şakayla karışık şekilde evlenecek birilerini aradığını ifade ediyor. Evlilik, seyahat vb. şeylerin vize alma süreçleri açısından da ne kadar gerçek dışı olduğunu zaten görüyoruz, bir diğer yanıyla eğitim için gitmek kâğıt üzerinde ne kadar mümkün gözükse de ekonominin gidişatı, yabancı dil öğrenme zorunluluğu, yurt dışındaki üniversitelerin de buradakilerden ucuz olmayışı vb. birçok nesnel gerçeklik önümüzdeki günlerde bu düşüncenin de gerçeklikten uzaklaştığını ortaya koyacaktır. Ayrıca, özel üniversite öğrencileri olarak her şeye istediğimiz anda ulaşabilecek ekonomik durumlara sahip olmadığımızı hatırlarsak; özel üniversite sahiplerinin bir sonraki yılın okul ücretlerini hukuksuz bir şekilde açıkladıkları şu günlerde, bir an önce harekete geçmek ve bu meseleyi sıra arkadaşlarımızla günlük olarak gündem etmek, eğitimimizi kurtarmak ve bir sonraki yıl eğitime devam edebilmek için bir zorunluluk haline geliyor. Çünkü yurt dışına gitme arzusunu hayatının merkezine koymak, bize halihazırdaki yaşantımızın sorunlarına çözüm bulma ihtiyacını unutturarak bir yanıyla da hayaller içerisinde boğulmamıza, hayatımızın en güzel günlerini hayal kırıklıkları ile doldurmamıza sebep oluyor. Bu anlamda daha iyi bir gelecek için planımız ne olursa olsun, şu andan itibaren bulunduğumuz yeri daha iyi bir yer haline getirmek için mücadele etme zorunluluğu kaçınılmaz bir gerçek.
Ayrıca bu gerçekler bir kenara dursun, kendini vatansever olarak tanımlayan bütün gençlerin bugün oy vermekle sınırlı bir mücadele anlayışının mağlubiyeti ile beraber bu düşüncelere kapılması karşısında; ülkenin gerçek yurtseverlerinden, yani sosyalistlerden, farklı bir yolun ihtiyacını da dinlemeleri gerekiyor. Burjuva siyasetinin karanlığında, gençlerin kendi aydınlığını kendi örgütlülüğü ile yaratması; kendisini hayal kırıklığına uğratan siyaset anlayışının bir parçası değil, karşısında olması gerekiyor.
Nitekim Avrupa halklarının da bugünkü ekonomik, sosyal ve siyasal haklara erişebilmek için yüzyıllarca mücadele etmiş olduğu gerçeğini öğrendiğimizde, bugün tek başına bir kurtuluşun gerçekçiliği ile en yakın çevremizdeki insanlarla girişeceğimiz daha iyi bir ülke mücadelesinin gerçekçiliği arasında karar vermek için düşünmeye zemin hazırlamış olacağız ve bu sürecin sonunda göç etmekte karar kılsak bile gidene kadar hayatın bize gösterdiği gerçeklik karşısında ne yapacağız sorusuna acilen bir yanıt üretmemiz gerekecek, keza döndüğümüzde daha iyi bir ülke ile karşılaşmanın yolu da buradan geçiyor.