07 Haziran 2023 15:32

Seçim mülteciler yüzünden mi kaybedildi?

“Sınır namustur” naralarıyla savaş tezkerelerini onaylayanların mülteciler gidecek-kalacak demesi, bu sorunu kendi siyasi çıkarlarının mezesi yapmalarından başka bir şey değildir.

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Emre GÖKMEN

İzmir

 

Geride bıraktığımız seçim sürecinin öne çıkan tartışmalarından biri de mülteci sorunuydu. Mülteci sorunu, özellikle muhalefet partilerinin çoğu için önemli başlıklardan biriydi. Bunun yanında seçim sonuçlarına dair mülteciler üzerinden çeşitli değerlendirmeler yapıldı.

Öncelikle mülteci sorununun başlangıcına bir göz atmakta fayda var. Ortada bir “sorun”dan bahsedeceksek öncelikle bu sorunun kaynağını tartışmamız gerekir. Mülteci sorunu tarih sahnesinde yeni değildir, kendiliğinden de ortaya çıkmamıştır. Emperyalist dönemin bir sorunu olarak savaşlar ve emperyalist politikalar göç dalgalarının en önemli sebeplerindendir. Peki, savaşlara neden olan nedir, dünya çapında milyonlarca insanın yerinden yurdundan sorumlusu kimlerdir?

Suriye Savaşı örneğinden başlamak gerekirse; ABD, AB, Rusya, Arap ülkeleri ve “Yeni Osmanlıcılık” hayalleriyle Türkiye, savaşın başlıca aktörlerindendi. Savaşın yarattığı yıkımdan kaçan milyonlar, göç ederek hayatta kalmaya çalıştılar. Dolayısıyla kentleri yaşanmaz kılan, milyonlarca insanın ölümüne ve milyonlarcasının da göç etmek zorunda kalmasına sebep olan kapitalist-emperyalist ilişkileri, savaşları tartışmadan bu sorunun çözümünü tartışmak mümkün değil, bu tartışmayı sürdürmeden halkın çıkarına çözümler üretmek de.

Gelelim iktidarın yaptıklarına. “Esad gidecek” mantığıyla hareket edenler, göç politikası adına hiçbir hazırlığı olmadan bu sorunların bugüne dek katlanarak büyümesine sebep olmuştur. Suriyeli göçmen nüfusunu, hem Suriye’nin iç işlerine karışmakta bir koz hem de iç politikada “mazlumların dostuyuz” propagandasının aracı haline getirdiler.

Diğer taraftan Türkiye’nin emperyalistler ilişkiler içinde edinmeye çalıştığı pozisyon, daha doğrusu koparmaya çalıştığı tavizler, kendisinin de bağımlı kapitalist bir ülke olmasıyla birlikte çeşitli çıkar çatışmalarına yol açıyor. Örneğin AB’yle yapılan “Geri Kabul Anlaşması” neticesinde Türkiye, AB’nin göçmen deposu haline getiriliyor. İktidar ise bunun karşılığında hem maddi karşılık alıyor hem de AB ile olan ilişkilerinde bu sorunu bir koz olarak kullanıyor. Dolayısıyla bir kez daha, emperyalist ilişkileri tartışmadan ve ona karşı gelmeden göçmen sorununu tartışmak ayakları yere basmayan bir yerde duruyor.

MÜLTECİLER SEÇİMİ ETKİLEYEBİLİR Mİ?

Şimdi bu tablo dahilinde seçimlerden de söz edelim. Sonuçlar üzerinden yapılan değerlendirmelerden biri de “Mülteciler AKP’ye oy verdi, seçimi bu yüzden kaybettik” yorumuydu. Öncelikle Türkiye’de oy kullanma hakkı olan göçmen sayısına bir bakalım. Resmi verilere göre 163 bin 44 seçmen var. Elbette bu veri pek de güvenilir değil ve iktidarın seçimler için göçmenlere dair özel bir ajandasının olduğunu tahmin etmek zor değil. Yine de seçim sonucunu göçmen oylarıyla açıklamak hem matematiğe hem de siyaset bilimine aykırı. Bu güvensiz verilere rağmen, gerçekte Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasındaki 2 milyonu aşan oy farkını belirleyecek kadar göçmene oy kullandırılamayacağı ortada. Ama bu söylemin yaygınlığı, elbette bir matematik hatasından kaynaklanmıyor.

Türkiye’de son yıllarda yükselişe geçen milliyetçi, ırkçı, şoven politikalar ve mülteci sorunu üzerinden kışkırtılan bu saldırgan tutumlar var olan düşmanlığın katlanarak büyümesine sebep oldu. Özellikle Zafer Partisi’nin ve yanı sıra burjuva muhalefetin her sorunun temelinde mültecilerin olduğu söylemleri, “göndereceğiz” vaatleri mülteci sorununun gerçeklerinin önüne perde çekti. Yıllardır eğitimden sağlığa, işsizlikten ev kiralarına kadar tüm sorunların temelinde mültecilerin olduğu söylemi burjuva muhalefetin ve ırkçı, şoven partilerin dilinden düşmezken iktidar bu düşmanlığın ekmeğini hem siyasal hem ekonomik olarak yemeye devam etti. Yaratılan bu saldırgan ve düşmanca söylemlerin sonucu olarak seçimde de mülteci sorununun payını alması elbette garip değil, hâlbuki “göndereceğiz” politikasının da gerçekleşmesinin epey zor olduğunu fark etmek gerekiyor.

MÜLTECİ KRİZİ NEDEN BİZİ VURDU?

Nitekim bugün ülkeye gelen göçmenlerin sermaye sınıfı için ne ifade ettiği çok açık. Göçmen emeği ucuz iş gücü olarak, toplam ücretleri aşağı çekmek için kullanıyor. Çünkü kayıtsız ve sigortasız çalıştırılabiliyorlar. İktidar da muhalefet partileri de sermayenin çıkarlarını savundukları için bu gerçeği pek de mesele etmiyorlar. Ne buradaki göçmen ve Türkiyeli işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesine dair geniş bir politika ortaya koyuyorlar ne de Türkiye kapitalizminin göçmen işçileri neden burada tutmak istediğine dair bir şey söyleyebiliyorlar. Mümkün olmadığını bilmelerine rağmen, hem “Bir gecede göndereceğiz” demeye hem de kapitalizmin iki yüzlü politikalarını savunmaya devam ediyorlar.

Öyleyse Türkiye gençliği, gerçekten kalıcı ve herkes için bir çözüm istiyorsa, bir göç sorunu olduğunun ama bu sorunun kaynağının göçmenler olmadığı gerçeğine tutunmalıdır. Nitekim savaştan kaçmış ve burada en kötü koşullarda yaşayan göçmenler için “Savaşsalardı” gibi yorumlar ne insani ne politik olarak doğru. Şimdi Türkiye gençliğinin bir bölümü seçim sonuçları sebebiyle yurt dışına gitmenin yollarını arıyorken, ülkesi emperyalistlerin savaş alanına dönmüş insanlar için yaşamayı hak görmeyen bir muhakeme biçimine savrulmamalıyız.

Hâl böyleyken Türkiye’de mülteci sorununun esas sorumlularının, emperyalist amaçlarla ülkeyi savaş bataklığına sokanlar olduğunu hatırlamak gerekli. “Sınır namustur” naralarıyla savaş tezkerelerini onaylayanların mülteciler gidecek-kalacak demesi, bu sorunu kendi siyasi çıkarlarının mezesi yapmalarından başka bir şey değildir. Kaldı ki nasıl göndereceklerine dair tek bir planları bile yoktur. Kalacak diyenler sermayedarların kasasını ucuz işgücü olanaklarıyla doldurmaktan, gidecek diyenlerin milyonlarca mülteciyi savaşın ortasına tekrar göndermekten öte bir planı yoktur.

Seçim sonuçları bizlere milliyetçi, ırkçı, şoven politikaların ve güçlü Türkiye naralarının gençler içerisinde yansımalarını görmeyi işaret ediyor. Bu rüzgâra kapılırken, geleceğimizin bu politikalarla esir alındığını görmemiz gerekir. Şimdi mücadele tek adam yönetimine, kutuplaştıran ve saldırgan söylemlere, ırkçı-şoven politikalara karşı gereklidir. Emperyalist politikaların, paylaşım savaşlarının ve Türk burjuvazisinin buradan pay alma hayallerinin mülteci sorununu çözmeyeceği, katlayarak büyüteceği kesindir. Mülteci sorununun çözümüyse, savaşın tarafı olmaktan vazgeçmekten ve Geri Kabul Anlaşması’ndan çekilmekten geçiyor. Gençlik için çözüm, öncelikle emperyalizme ve politikalarına karşı gerçek bir anti-emperyalist mücadeleyle birlikte, geleceğini bu politikalara teslim etmemek, seçim sonuçlarıyla yetinmeden ve sorumluluğu çeşitli kesimlere atmadan birleşmekten, mücadeleye atılmaktan geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

Kadın düşmanlarına karşı daha fazla birlik daha fazla mücadele!

SONRAKİ HABER

Açlık Türk’ü bilmiyo’ ki*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa