07 Haziran 2023 15:37

Türkçülük bizi kurtarabilir mi?

Türk şovenizminin, hem Türk halkının çıkarlarının aksine tutumlar almasıyla hem de başka halkları tahakküm altına alma arzusuyla halk düşmanı ve gerici bir yerde konumlandığı açığa çıkıyor.

Fotoğraf, @umitozdag Twitter hesabından alınmıştır

Paylaş

Batuhan ENGİNER

İTÜ

 

"Pantürkizm kavram olarak orijinal bir akım fakat birçok terimini ve taktiğini Panslavizm’den almıştır"*

TÜRKÇÜLÜĞÜN ANAVATANI: RUSYA

Türkçülük; Rusya’da kültürel hem de iktisadi olarak geri bırakılmış ve Çarlığın sömürgesi pozisyonundaki Türkistan’da ve Güney Rusya’da yaşayan Müslümanların ulusal haklarını ve kültürel birliğini savunan bir düşün akımı olarak ortaya çıktı. Sonrasındaysa bu akım Osmanlı’ya ithal edildiği ölçüde Osmanlı’nın ve Türk burjuvazisinin emperyal hedeflerinin doğrudan aracı haline gelmiştir. Zeki Velidi Togan’sa Türkçülük için “medeni fikir hareketi” demektedir; bu tanım ancak 19. yy. için bir ölçüde doğrudur.

İsmail Gaspıralı’nın yayıncısı ve editörü olduğu, 1883’te yayın hayatına başlayan Tercüman gazetesinin şiarı “Dilde, fikirde, işte birlik” idi, Tercüman’a Rusya’daki ilk Pantürkist gazete demek yanlış olmaz. Tercüman’ın modern bir gazete formatında ve Türkçe olarak yayın yapması Rusya Müslümanları arasında kısmen popülerleşmesine neden oldu. Gaspıralı, Usul-i Cedit adı verilen Batılı tarzda bir Müslüman okulu kurulmasına da öncülük etti. Tercüman gazetesinin kadın ve çocuk eklerine sahip olması, Usul-i Cedit ile beraber incelendiğinde bize 19. yy. sonlarında, Rusya Müslümanları arasında zayıf bir “aydınlanmacı” harekete işaret ediyor. Ulusal talepler ve Batılılaşma etrafında olan fakat halkla buluşmayan ve kitleleri değiştirip dönüştürmeyi hedeflemeyen bu güdük “aydınlanma” hareketi, (dilde, fikirde birlik deyişinin aksine) ne Osmanlı Türkçesini ortak edebi dil haline getirebilmiş ne de Müslümanların eğitim düzeyine kayda değer bir katkı yapabilmiştir.

Bu hareket, 1905’te Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi’ni toplayarak siyasetin tanınır bir parçası oldu ve seçimlerde Duma’ya (Çarlık Rus meclisi) temsilci gönderdi. Kongre üyeleri genelde varlıklı veya soylu Müslümanlardan oluşuyordu. Müslüman parlamenter katıldıkları ilk seçimden sonraysa, girdikleri her seçimde daha az vekil çıkardılar. Bunda, Yusuf Akçura’nın doğrudan teklifiyle Rusya’nın en gerici siyasal oluşumlarından biri olan Kadetler ile iş birliği yapmalarının ve grubun tutarlı bir siyasal platforma sahip olmayışı etkili oldu diyebiliriz. Kongre ve Duma sürecinden de anlaşılabileceği üzere Türkçülük, Rusya’nın Müslüman burjuvazisinin ideolojisiydi.

OSMANLI’DA DURUM

Türkçülüğün Anadolu ve Balkan topraklarına uğramış oluşu çok da şaşırtıcı değil, 1908 Devrimi’nde Osmanlı burjuvazisinin iktidarı alması Türk ulusal bilincinin yükselmesinin başlıca mimarlarındandı. 1908 ile siyasi partilerin hayata başlamasıyla Türkçülük hızlı bir şekilde İttihat ve Terakki’ye eklemlenmeye başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti; Türkçülük, İslamcılık ve Osmanlıcılığın çeşitli eğilimlerini barındıran parçalı bir yapı olarak hayatına başlamıştı. Türkçülük İTC içerisinde Balkan Savaşları’ndan beri mevziler kazandı. 1908 Devrimi’nde iktidarı paylaşan İTC ve Taşnak arasındaki yakınlığın 1913’teki Bâb-ı Âli darbesiyle bozulması ve bugünden de aşina olduğumuz üzere eski müttefiklerin terörist ilan edilmesiyle, Türkçülüğün İTC’de egemen olmasının önünde bir engel kalmadı.

Osmanlı’daki Türkçülük, Orta Asya halklarını Türk burjuvazisinin egemenliğine almak ve Osmanlı’da yaşayan diğer halkların kazanılmış haklarını ellerinden alıp mal varlığını ele geçirmek amacına hizmet etti. Bu ganimetleri Mübadele, 6-7 Eylül Olayları ve Ermeni Soykırımı sonrasında ele geçirilen binlerce küçük ve büyük işletmede; Orta Asya hayallerini ise Alman burjuvazisine yaltaklanarak girilen 1. Dünya Savaşı’nda, İTC ve İtilaf Devletleri’nin el birliğiyle yok edilen Osmanlı’da, Konya’ya kadar işgal edilen vatan topraklarında ve Sarıkamış gibi sayısız faciada görmek mümkün.

TÜRKÇÜLÜKTEN CUMHURİYETE KALAN

Bugün Türkçülüğün tekrar ve kısmen yükselen bir akım olduğunu söylemek hiç de güç değil. Bir ölçüde, aidiyet hissi ve vatanseverlik-milliyetçilik arasında kurulan altı boş ilişki buna sebep olarak gösterilebilir. Ancak Türkler bugün zaten egemen ulus olarak konumlandıkları için, Türk halkının milliyetçi siyasetten nesnel olarak çıkarları olması mümkün değildir. Zira, milliyetçiliğin hiçbir temsilcisi veya akımı halkımızın tarihinin en büyük yoksullaşmasının içinde oluşuna, kadınlara yönelik baskıcı politikalara, gençlerin gelecek kaygısına tek bir çözüm önerisi dahi sunmamakta; hatta hem programları hem söylemleriyle burjuvaziye “Sizin çıkarlarınızı en iyi ben korurum” deme yarışı içindedir.

Türk milliyetçiliği; Türk burjuvazisine daha fazla doğal kaynak ve ucuz işçi kazandırmak üzere başka ülkelerin topraklarına göz dikmek, Türkiye’deki emek düşmanı ve rantçı ekonomi programlarının yarattığı fakirleşmeyi sığınmacılarının sırtına yıkmak, halkı baskılayan politikalara ve savaş sanayisine “meşruluk” kazandırmak için Kürt sorununun çözülmesine dair atılan her adımı baltalamak dışında bir şeyle ortaya çıkmamaktadır. Tam da bu sebeplerden, Türk şovenizminin hem Türk halkının bütün çıkarlarının aksine tutumlar almasıyla hem de başka halkları tahakküm altına alıp kendi topraklarında mülteci pozisyonuna düşürme arzusuyla halk düşmanı ve gerici bir yerde konumlandığı açığa çıkıyor.

Türkçülük pek çok zaman son dayanağı olarak Türkiye üzerindeki “emperyalist planları” bozmayı söz konusu ediyor. Ancak CIA mensuplarıyla Türkiye’de neler yapacaklarını konuşan Muhsin Yazıcıoğlu bu planların parçası değilmişçesine anılıyor.** Ya da bağımlılık ilişkilerinin nesnel yapısına karşı durmuyor, kapitalist ilişkilere karşı mücadele etmiyor. Ekmek kavgası veren emekçi sınıfların, eşitlik isteyen Kürt halkının, gençlerin ve kadınların hak mücadelesini bastırmayı amaçlıyor. Her türlü milliyetçiliğin er ya da geç varacağı yer, aracı olduğu yerdir, o da burjuvazinin çıkarıdır. Tam da bu sebepten Türkiye gençliği, kendisinin nesnel çıkarlarını istikrarlı bir siyasal platformla savunan örgütlerine yönelmeli.

 

*Jacob M. Landau, Pan-Turkism in Turkey: A Study of lrredentism, C. Hurst & Company, London 1981, s. 8

**Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, REİS-Gladio’nun Türk Tetikçisi, Doğan Kitap, 2011, s. 191

ÖNCEKİ HABER

Tıp öğrencilerinin yurt dışı planı fakülteden başlıyor | Amfinin yarısı TUS’a, yarısı yabancı dile çalışıyor

SONRAKİ HABER

CHP’den "tüzük değişikliği" ve "ön seçim" açıklaması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa