Zengin Mutfağı: mutfağı olmayan ve mutfakta zengin olmayanlar
Film ilk sahnelerde sınıfını bilmeyen karakterlerin 15-16 Haziran olayları sonucu sınıf bilincine erişmeleri ve mücadelenin saflarında yer edinmeleriyle sonuçlanıyor.
Zengin Mutfağı oyun afişi
Elif Sude YILMAZ
İÜ İngiliz Dili ve Edebiyatı
Bir mutfak düşünün, bir zengin mutfağı. Lakin içinde zenginler yok. Hayır, bu mutfağa girip çıkan kimse zengin değil, hatta üniversiteli bir genç hariç hepsi emekçi. Bu mutfağın aşçısı Lütfü Usta, mutfağı çekip çeviren, gelen besinleri yemek haline getiren, o mutfağı her gün yeniden üretenin ta kendisi. Ama hayır, mutfağın sahibi Lütfü Usta değil. Mutfak ve içindeki her şey, hatta Lütfü Usta ve Usta’nın getirdiği hizmetçi kız da dahil olmak üzere zengin bir iş adamı olan Kerim Bey’e ait.
Zengin Mutfağı (1988) filminin ana karakteri Lütfü Usta, yirmi yılı aşkın süredir köşkün mutfağında çalışmakta fakat oradan kaçmanın planını yapmaktadır. Filmin ilk sahnesinde dördüncü duvarı yıkarak izleyiciye bu planından, onu bu noktaya getiren olaylardan bahsediyor. Usta’nın hikâyesi mutfağa getirdiği hizmetçi kızın nişan gününden başlıyor. Olayların kaçış planına varmasının sebebi olarak arka planda havlayan köpekleri öne sürüyor.
Tarih 15 Haziran 1970, müstakbel nişanlısını almaya gelmesi beklenilen öğrenci Selim dahil köşke çoktan varmış olması gereken kimsecikler evde yoktur. Aşçı ve hizmetçi neler olduğunu anlamazken Kerim Bey’in şoförü Seyfi’nin eve gelmesiyle ne olup bittiğinin haberi de ulaşır. İstanbul’da işçilerin ayaklanması tüm şehri felç etmiş, bu direniş zengin patronları korkutup kaçacak delik arayacak duruma getirmiştir. Kerim Bey’in ise tehdit altında hissedip Avrupa’ya kaçtığı, akşam yemeğine de bu yüzden gelmediği anlaşılır. Lütfü Usta ise ona ekmeğini suyunu bahşettiğine inandığı patronuna bu hareketi bir türlü yakıştıramaz ve kaçtığını kabullenmek istemez. Bugün takvimlerimiz yine haziran ayını gösteriyor. Zengin Mutfağı da haziran ayının ifade ettiklerini hatırlamak için güzel bir film. Film ilk sahnelerinde sınıfını bilmeyen, kendini herhangi bir safa ait hissetmeyen karakterlerin ilerleyen sahnelerde 15-16 Haziran ve bu tarihleri izleyen olaylar sonucu yaşadıkları zihinsel kargaşalarla sınıf bilincine erişmeleri ve mücadelenin saflarında yer edinmeleriyle sonuçlanıyor.
SELİM’IN SINIF ATLAMA YANILGISI
Filmde bir karakter vardır ki patron Kerim Bey’in tesiri altında kalarak sınıf atlamanın yolunu, ötekileştirdiği işçi sınıfını yok etmekte aramaya başlamıştır. Bu karakter ilk sahnelerde pek nazik ama bir o kadar da fakir bir üniversite öğrencisi olan Selim. Üniversiteden tanıdığı devrimci yaşıtlarına karşı devlete muhbirlik yaparak elde edeceği ödül parasının sevdiği kadınla evlenmesini sağlayacağını düşünerek, arkadaşı saydığı bir genci ispiyonlaması ile dünyası değişir. Bu hareketi onu devrimci gençlerden gelecek karşılıktan korkarak kenara kıstırsa da Kerim Bey’in onu ‘’Vatansever bir genç!’’ diyerek pohpohlamasıyla yaptığı ispiyonculuğa duyduğu güven artar. Sonuçta Kerim Bey ona yatacak yer vermiş, karnının hemen doyurulmasını emretmiştir. Bu yarım güven duygusuna ve Kerim Bey’in onu satın almak için kullandığı tüm araçlara aldanan Selim’in, aslında patron Kerim ve burjuvazinin adeta bir köpeği olduğu vurgusuysa mutfakta et yediği sahnede kendini gösteriyor. Selim, Kerim Bey’in onu gönderdiği kamptan döndüğündeyse artık tamamen değişmiş olarak karşımıza çıkar. Eski naifliğinden eser kalmayan bu genç kim olduklarını, ne istediklerini bilmediği insanlara bozguncu, bölücü gibi laflar takıştırıp her şeyleriyle mücadele veren işçi sınıfını ettiği laflarda ayaklar altına almaya başlamıştır. Kerim Bey gibi pek çok burjuva patronun kirli işlerine alet olarak sınıf atladığına inanmaktadır. Bu sınıf değişimiyse Selim’in köşkün kilerinde sürünen bir öğrenciyken artık vaktinin çoğunu “üst katta” geçirmesiyle gözlemlenir.
“BEN KİME HİZMET EDİYORUM?”
Lütfü Usta’ya gelince, onun sınıfsallığın farkına varışını ve apolitiklikten kurtuluşunu en çok perçinleyen şey Kerim Bey’in Almanya’dan getirttiği köpeklerle kurduğu ilişkidir. Bu köpekler kim olduğunu bile bilmediği insanları düşman görüp saldırmalarıyla Selim’e benzerken, çıkardıkları gürültü ve garibanları yaralamalarıyla her gün onları besleyen Lütfü Usta’nın kinlenmesine sebep olmuşlardır. Lütfü Usta bu köpeklerin yemeğinden de sorumludur ve en başından beri bu işten hazzetmemektedir. Öyle ki bu köpek krizi Lütfü Usta’yı gözlerinin sınıfsallığa açılmasına iten o sorgulamaya itmiştir: “Ben kime hizmet ediyorum? Kerim Bey’e mi? Yoksa onun köpeklerine mi?”
Hâline acıyarak yanına aldığı hizmetçi kızcağızın ise köşkten ayrıldıktan sonra bir fabrikada işe girip ardından mücadeleye en ön saflardan katıldığını gazetede gördüğündeyse ip inceldiği yerden kopar. En başından beri sınıfının saflarında mücadele veren Ahmet’in sözlerine gösterdiği itimattan da anlıyoruz ki Lütfü Usta artık tarafını ve sınıfını bilen bir emekçi olarak izleyicinin karşısındadır. Öyle ki mutfaktaki çalışma şartlarından bıkmasına rağmen Ahmet’in “Sen bize orada lazımsın.” sözlerini anlamış, bulunduğu yerde mücadele vermesinin önemini özümsemiş olduğu için köşkten kaçıp kaçmamakta kararsız kalmıştır. Ve sonunda izleyiciye o efsanevi soruyu yöneltir: “Ayrılmak mı zor, bu mutfakta hizmet etmek mi?”