Yaz aylarıyla asbest riski büyüyor, tedbirsizlik sürüyor
Uzmanlar, yaz döneminde kuraklaşmayla beraber tozumanın artacağını, bu durumun da asbest ve diğer zehirli maddelerin halk sağlığı açısından riskleri daha da artıracağına dikkat çekti.
Fotğraf: Müjdat Can/MA
Aysu KAYA
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
Asbest tehlikesi, Maraş merkezli depremlerin ardından yıkılan binlerce binanın enkaz çalışmalarıyla tekrar gündeme geldi. Deprem bölgesinde enkaz kaldırma işlemleriyle ilgili uzmanların uyarılarına rağmen çalışmalarda yeterli önlem alınmadığı görülüyor. Deprem bölgesindeki asbest kontrolü durumunu ve alınması gereken önlemleri 9 Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Profesörü Osman Alparslan Ergör ve Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz ile konuştuk.
“ÖNLEM ALMAKTA DEVLET KURUMLARININ KARNESİ ZAYIF”
Deprem bölgesinde zehirli gazlar açısından tek sorunun asbest olmadığına vurgu yapan Prof. Ergör, “Yıkılan ve taşınan molozların içinde küf mantarları, silika parçaları ya da zararlı metaller gibi başka tehlikeli maddeler de var. Bu maddelere maruz kalan insanlarda astım ya da kronik bronşit benzeri hayatını etkileyecek hastalıklar görülmesi beklenir” dedi. Bunların önlenmesi için öncelikle molozların toplanacağı alanların doğru seçilmesi gerektiğinin üzerinde duran Ergör, “Kentten uzak ve uygun biçimde kapatılacak alanlar seçilmeliydi. Bu depolama alanlarının, yer altı kaynak sularıyla da iletişiminin kesilmiş olması gerekirdi ancak daha taşırken özensiz davranıldı. Görünür tehlikelere karşı önlem almayan devlet kurumlarının, görünmeyen tehlikelere karşı önlem almada karnesi daha zayıf oldu” ifadelerini kullandı.
Yaz aylarının gelmesiyle bölgedeki asbest ve diğer zehirli maddelerin etkileri ile ilgili konuşan Ergör, “Yaz döneminde kuraklaşmayla beraber, bölgede tozuma artacaktır. Bu da asbestin halk sağlığı açısından riskini daha da artıracaktır” dedi. Bunun önlenmesi için yapılması gerekenlerden bahseden Ergör, “Depolama alanlarının üstlerinin uygun şekilde kapatılmasının sağlanması, depolama alanlarında ve henüz depolama devam ederken yapılan işlemlerin ıslak çalışmayla sağlanması ve ortamda da izlem yapılması gerekir. Bölgeden sık sık örnekler alınıp asbest ve silika gibi zararları maddelerin varlığı ve etkisinin ölçülmesi gerekli. Bunun bir süreç olarak düşünülmesi gerekir ve bu süreç çevre ve sağlık bakanlıkları, çevre mühendisleri odası, inşaat mühendisleri odası ve çeşitli ilgili akademisyenlerle beraber rahatlıkla sürdürülebilir” şeklinde konuştu.
“KAMU DA SORUMLU, ŞİRKETLER DE SORUMLU”
Deprem bölgesindeki moloz kaldırma işlemlerinin nitelikli ve dikkatli yapılmamasını yorumlayan Ergör, “Bölgedeki yıkıntı tırnak içinde değerli bir şeydir. Bugün onu sistematik bir geri dönüşüm için kullanmak, kapitalist ilişkiler ağı içinde kaçınılmazdır. Ancak özel firmalar, bölgedeki yıkıntı ve moloz işlemleri üzerinden rant sağlayacaksa o zaman bu rantın kamu sorumluluğu ile ilgili her şeyi üstlenerek yapması gerekir. Bölgede hiçbir önlemin alınmadığını görüyoruz. Kamu hukuku açısından bunun sorumlusu çok açık; kamu sorumlu, yerel yönetim sorumlu ve bu işin ihalesini alan özel şirketler de yönetmeliklere uymak üzere sorumludur. Ancak bölgedeki bazı illerde yerel yönetimlerle, kamu yönetimi arasında yeterli iş birliği yapılamadığı da görülüyor” ifadelerini kullandı.
“GELECEKTE ÖZELLİKLE AKCİĞER ZARINA BAĞLI KANSERLER ORTAYA ÇIKACAK”
Yıkım alanından alınan numunelerin dört tanesinde asbest pozitif çıktığı bilgisini veren Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz, deprem bölgesinde asbest riski taşıyan bölgelerde hâlâ yeterli sıvama yapılmadığını anlattı. Depremin üzerinden dört ay geçmesine rağmen asbeste yönelik yeterli önlem alınmadığından bahseden Yılmaz, “Gelecekte özellikle akciğer zarına bağlı kanserler ortaya çıkacak. Asbestozis dediğimiz nefes darlığına ve akciğerde sertleşmeye sebep olan kronik bir hastalık da ortaya çıkabilir. Bununla birlikte cilt hastalıklarına sebep olacak. En çok korktuğumuz şey, bunun toplumun tümüne etki etmesi” şeklinde konuştu. Moloz kaldırma işleminin sağlıklı bir şekilde yapılmadığının altını çizen Yılmaz, “Bölgedeki herkesi etkileyebilecek yerlerde, yaşam alanlarına yakın yerlerde molozlar dökülüyor. Yıkım yapılırken su kullanılmıyor. Taşıma sırasında kamyonların, tırların üstü brandayla örtülmüyor. Bu önemler alınsa aslında çok basit bir şekilde önlenebilecek bir durum” dedi. Bölgede bulunan değerli metaller karşılığında moloz kaldırma işinin ihale ile özel şirketlere verildiğini hatırlatan Yılmaz, “Asbeste karşı neden önlem alınmadığını sorduğumuzda ise firma yetkilileri tarafından masrafı arttıracağı gerekçe gösteriliyor” diye anlattı.
“DEVLETİN SORUMLULUĞU İHALEYİ ŞİRKETE DEVREDİNCE BİTMİYOR”
İş güvenliği tedbirlerinin alınmaması dahilinde ihaleyi alan firmaya yaptırım uygulanması gerektiğini ancak hiçbir yaptırımın da uygulanmadığını anlatan Yılmaz, “Devletin sorumluluğu ihaleyi şirkete devredince bitmiyor. Yönetici erkin burayı denetlemesi gerekiyor. Çünkü asbestin sökümü ve ayrıştırılmasıyla ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yönetmeliği var. Bununla birlikte molozların nasıl çıkarılacağı, kimler tarafından çıkarılacağı ne önlem alınacağıyla ilgili; yasa ve yönetmelikler var. Tüm bunları denetleme görevi devlete verilmiş. Ancak şu an molozlar çok hızlı bir şekilde kaldırılmaya çalışıldığı için kimse bu yasa ve yönetmeliklere dikkat etmiyor” ifadelerini kullandı.
Yıkım ve moloz taşıma işini yapan işçilerin de asbestten fazlasıyla etkilendiğine vurgu yapan Yılmaz, “Bu işlemler sırasında su kullansalar o toz kalkmayacak. Ona rağmen kalkan tozlardan da korunmak için FFP3 ya da N95 dediğimiz küçük partiküllerin solunum yoluna geçmesini önleyecek maskeler kullanılmalı. Standart maskeler bunu engellemiyor ve genellikle işçilerin maske kullanmadığı görülüyor” şeklinde konuştu.
“MOLOZLAR TAŞ OCAKLARINA TAŞINMALI”
Deprem bölgesinde molozları kaldırmaya yönelik işlemler sırasında daha büyük risklere yol açmamak adına yapılması gerekenlerden bahseden Yılmaz, “Yaz ayları gelirken önlemlere dikkat edilmesi gerekiyor. Yıkımın aceleye getirilmemesi lazım. Yıkım sırasında tozun kalkmaması için su kullanılması lazım. Molozlar taşınırken kamyon ve tırların brandayla kapatılması lazım. Yaşam alanı, tarım alanı, zeytinlikler ve deprem bölgesindeki göçmen kuş ve su kaplumbağalarının üreme alanlarına yakın yerlerde molozlar toplanmamalı. Doğa alanlarından uzak yerlere özellikle taş ocağı bölgelerinde molozların toplanması gerekli ancak taş ocaklarına molozları taşımak masrafı arttırdığı için oraya da taşımıyorlar” dedi.