15 Haziran 2023 03:45

Tolga Gümüşay: Çocukluk anılarını rüyalara benzetiyorum

Tolga Gümüşay, Günışığı Kitaplığı'ndan çıkan “Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk” isimli kitabını anlattı.

Tolga Gümüşay (Fotoğraf: Serdar Dönmez)

Paylaş

Kadir İNCESU

Günışığı Kitaplığı, Köprü Kitaplar koleksiyonundan her yaştan okura hitap eden kitaplar yayımlamaya devam ediyor. Tolga Gümüşay, “Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk” adlı öykü kitabıyla okurlarını yakın ve uzak geçmişe bir yolculuğa çıkarıyor. Öykü kahramanlarının yaşadığı heyecanları, sevinçleri korkuları, pişmanlıkları, hayalleri yalın bir dil ve anlatımda abartıya kaçmadan anlatıyor. Çocukluğunuzla “kucaklaşmak” için bir şans verin kendinize, “Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk”u okuyarak…

23 yıllık yazın geçmişiniz var. Yazmak, hayata bakışınızı, düşün dünyanızı nasıl etkiledi?

Çocukken uçsuz bucaksız çayırlarda koşturmayı, az sonra nelerle karşılaşacağımı merak etmeyi, bana ilginç gelen çiçekleri toplamayı, evime getirip onlarla arkadaş olmayı, sevdiklerime hediye etmeyi severdim. Yazmaya başladıktan sonra da benzer bir dürtüyle hayatın çiçeklerini toplamaya, onları derleyip beyaz sayfalarda biriktirmeye, onlara dair hayaller kurmaya, kendi bahçelerimi yaratmaya devam ettim. Yazmak bahçıvanlığa benziyor; toprağınıza, ikliminize en uygun; bahçenizi benzersiz kılacak, hatta -hayal bu ya- ölümsüzleştirecek tohumları, fideleri bulabilmek için keşfe çıkıyorsunuz. Sonra onları bazen dünyanın öbür ucunda, bazen de burnunuzun dibinde bularak, köklerini zedelememeye özen göstererek bahçenize dikiyor, kendi toprağınızla örtüyorsunuz. Şefkatle sulayıp, budayıp, aşılayıp, okşayıp sabırla büyütüyorsunuz. Çiçek açınca da bahçenizi ziyaretçilere bırakıp, siz yan tarafta her şeye baştan başlıyorsunuz.   

"ÇOCUKLUĞUNU SEVEN BİRİYİM"

“Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk”ta yer alan öykülerin çıkış noktasının anılarınız olduğuna vurgu yapılıyor. Anılarınızı öyküleştirmek sizin için geçmişle de bir hesaplaşma yaşamanıza neden oldu mu?

Hesaplaşmadan ziyade kucaklaşma oldu benim için. Çocukluğunu seven biriyim. Sevgiyle büyütülen, şanslı bir çocuktum. Komşu teyzelerin melodili konuşmalarına, kapıları açılan küçük kırmızı arabalara, doğayla bütünleşen çizgi film kahramanlarına, Erol Evgin’in yeni çıkan şarkılarına, babamla askeri cipe binmeye, kuşe kokulu parlak kitap sayfalarına, ketum asker ağabeylerin çatık kaşlarına, küfür eden akranlarıma, hastalanıp yatağa düşenlere yani çevremdeki hemen her şeye, herkese birer mucizeye tanıklık ediyormuşçasına merak ve hayranlıkla bakıyor, sıkılmadan dinliyor, gözlüyor, hayal dünyamda roller veriyordum. Çocukluk anılarını rüyalara benzetiyorum. Dağınık ve güçlü bir takım imge ve duygulardan oluşuyorlar. Onları tercüme edip öyküleştirebilmem için uzun yıllar geçmesi gerekti.

Kişinin çocukluğunda yaşadığı olayları tam olarak özümsemesi, anlamlar yüklemesi yıllar sonra ortaya çıkar genellikle… Yaşandığı anda pek de farkında olunmayan olayların etkisi kişinin bilinçaltını nasıl etkiler?

Zaman, yaşanılanın gerçek değerini ortaya koymada en belirleyici ölçüt kuşkusuz. Öykülerimden birinde ifade ettiğim gibi, bellek gizemli bir sandık. Çocuklukta ve hatta takip eden yıllar boyunca, bize çok mühimmiş gibi gözüken bazı olaylar zamanla solup giderken, o tarihlerde sıradan olduğunu düşündüğümüz bazı anlar, nesne ve kişilerse yıllar içerisinde tazeliğini koruyabildiği gibi, pek çok anının tahliye edildiği bellek sandığında kendi hacimlerini büyütebiliyor, ışıltılarını ilk günkü parlaklığıyla koruyabiliyor. İşte bu yüzden, bu öykülerde sözü geçen olay ve kişiler benim için çok değerli. Anlık bir heyecanın, ya da yanılsamanın ürünü değil de zamanın acımasız sınavlarından geçebildiklerine göre yalnızca benim değil, kolektif bilinçaltımızın da seçkileri. Sorunuzun son kısmına gelince; olaylar çok da önemli olmayabilir ama o olayların yol açtığı duygular, yani çocuklukta doyurulan ya da aç bırakılan sevgi gibi onaylanma gibi, güven gibi temel duygular, bilinçaltını ve dolayısıyla sonraki yıllarda yaşanacak duygusal tatmin, eksiklik ve arayışları doğrudan etkiliyor.

"BANA GÖRE BÜTÜN ÇOCUKLAR FİLOZOFTUR"

Küçük bir çocuğa “Ben kimim?​”, “Burada ne işim var?​”, “Bu dünyaya neden geldim?​” sorularını sorduran hangi bilinç düzeyidir? Bu soruları soran kahramanımızın ayakkabılarının bağcıklarını annesinin bağladığını da düşünürsek…

Çocuk bilinci, temel varoluşsal sorulara yanıt aramayı, ayakkabı bağlamak gibi öğretilmiş birtakım bilgilerden daha önemli ve öncelikli bulabilir. Çünkü bu dünyada var olmaya çalışmaktadır. Her yere, her şeye, kendisi dahil herkese yabancıdır. Henüz suyu bulanmamıştır. Ön yargısız, tertemiz bir sayfadır. Her şeyi merak eder, sürekli sorular sorar. Özellikle o suyun hepten dinginleştiği uyku çıkışlarında soruları kendi varlığı üzerinde yoğunlaşabilir. O kimdir? Bu dünyaya neden gelmiştir? Buradan önce nerededir? Bana göre bütün çocuklar filozoftur. Ve bu durum sular bulanıncaya kadar devam eder.

Her türlü riski alarak istediklerini gerçekleştirmeye çalışan, yaşadıkları olaylardan gerekli dersleri çıkaran, sorumluluklarının da bilincinde olan kahramanlarınızla hata yapmanın doğal olduğuna dikkat çektiğinizi söyleyebilir miyiz?

Haklısınız, böyle bir sonuç çıkarılabilir. Çocukluk insanın hem keşfe en açık, hem de en kırılgan olduğu dönem. Bu da şu anlama geliyor. Öğrenmek ve gelişebilmek için daha önce denemediğin bir sürü şeye kalkışacaksın. Bunların bazılarından mutluluk, bazılarındansa pişmanlık duyacaksın. Denemeden ve hata yapmadan neyin ne olduğunu anlamana olanak yok. Henüz kirlenmemiş, tertemiz bir vicdanın var. Çıkarman gereken dersleriyse o senin kulağına fısıldayacak.

"NETİCEDE SU AKIP YATAĞINI BULUYOR"

Öykülerde, ebeveynlerin çok da müdahaleci olmaması dikkat çekiyor. Aşırı koruyucu-kollayıcı ebeveynlerin özellikle okumasını isterim kitabınızı. Neler önerirsiniz, yaşı kaç olursa olsun çocuklarına nefes aldırmayan ebeveynlere?

Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ebeveynler, hiçbir devirde olmadığı kadar karmaşık rol ve sorumluluklar üstlenerek, maddi manevi tüm olanaklarını seferber ederek çocuklarını bildikleri en iyi şekilde yetiştirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Onların yalnızlığını, idealistliğini, özverilerini çok iyi anlıyor ve saygı duyuyorum. Öte yandan kendi çocukluğuma dönüp baktığımda, beni büyüten ve bugün anlatmaya değer bulduğum olayların neredeyse tamamının, gözetim altında değilken yaşadıklarım olduğunu görüyorum. Çocuğun nefes almasına, kendi keşiflerini yapabilmesine ve kendi biricikliğini inşa etmesine izin vermek gerekiyor. Neticede su akıp yatağını buluyor. Sevgi ve güveni esirgememek, ama dereye de suni barajlarla müdahale etmemek gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Şenyaşar ailesinin katledilen fertleri mezarları başında anıldı

SONRAKİ HABER

AYM, üç kurumdaki huzur hakkı ödemelerine "Anayasa ihlali" dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa