18 Şubat 2013 02:09

100 yıl sonra talep yine 8 saat işgünü

Doç. Dr. Saniye Dedeoğlu, Muğla Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde Öğretim Üyesi. Onu, özellikle kadın istihdamı alanında yaptığı değerli çalışmalarla biliyoruz. Son çalışması ise içinden geçtiğimiz dönem açısından özellikle önemli. &l

100 yıl sonra talep yine 8 saat işgünü
Paylaş
Sevda Karaca

Tam da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in doğum izninin 24 haftaya çıkarılması, doğum sonrası işe dönüşlerin ve kreşlerin zorunlu hale getirilmesi ile çocuk sayısına göre emeklilik yaşının kademeli hale getirilmesi gibi çalışmalar yürüttüklerini  açıkladığı bugünlerde kadınların istihdama katılımının ve refah düzeylerinin artışının koşulları üzerine yürüttüğümüz tartışmadan önemli bir sonuç çıkıyor: Nasıl ki kadınlar 100 yıl önce “8 saat işgünü” mücadelesi veriyorlarsa, bugün de aynı mücadeleyi verme zorunluluğu ile karşı karşıyalar. Çünkü hükümetin kadın istihdamını artırmak için ortaya attığı kreş yardımları, doğum izin süresinin uzatılması, işverenlere teşvik gibi uygulamaların hiçbiri yerini bulmayacak. Çünkü esas olan “insana yaraşır bir iş” yaşamının oluşturulması.

Hükümetin kadın istihdamını desteklemek konusunda ortaya attığı projeler var. Örneğin; 300 liralık kreş yardımı, “Annemin İşi Benim Geleceğim” projesi, organize sanayi bölgelerine kreş açılması ve işverenlere teşvik verilmesi... Bu örnekler hükümetin önemli adımlar attığının göstergesi olarak sunuluyor. Bunlar kadın istihdamını artıracak öneriler midir?

Kadınların istihdamdaki payının artırılmasının cinsiyet eşitliği açısından çok önemli bir yanı var. Ancak kadınların istihdamdaki payının artırılması politikası tamamen piyasaya bırakılmış durumda.  Bunun en bariz biçimini, kadın istihdam eden işyerlerine vergi indirimleri sağlamak ve teşvikler olarak görüyoruz . Ben hükümetin ortaya attığı bu projelerinin çok masum olmadığını düşünüyorum.

Kadın istihdamı konusunda hükümetin çözüm bulma çabalarını incelerken Türkiye’de asgari ücret ya da altında çalışacak işgücü arzında bir kısıtlılık mı var,  bu uygulamaların  bu sorunu aşmaya yönelik bir çaba mı olduğuna bakmak gerekiyor.  Fakatbunun sonuçlarını ancak uzun vadede görebileceğiz sanırım. . Kreşe yönelik bu çabalar çok büyük dönüşümler yaratmayacak. Siz insanları organize sanayi bölgesinde ya da başka bir yerde 13 saat çalıştırıyorsanız, çocuğu 12 saat kreşte nasıl tutacaksınız, kreşte çalışanlar 12 saat mi çalışacak?

Asıl yapılması gereken şey çalışma koşullarının iyileştirilmesi. Bugün Türkiye’nin hiçbir yerinde 10 saatten daha az çalışma süresi yok, birer saat de işe ve eve gitmek için yolda geçse 12 saat eder. Bu süre boyunca çocuğunu yanında taşıyacak mı kadın? Bu çocuklar ne olacak? Siz bir kadını 12 saat bir yerde çalışmak zorunda bırakırsanız, bu sorunu kısıtlı saatlerde kreş hizmeti sunarak çözmeniz çok zor. Kadın istihdamını artırmak için en çok dillendirilen öneri “çalışma yaşamının esnekleştirilmesi”. Böylelikle kadın hem çalıma hayatına dahil olacak hem de ev içi bakım hizmetlerini yerine getirecek deniyor. Toplamda çalışma yaşamının esnek ve yarı zamanlı bir modelle yeniden düzenlenmesi kadınlar için ne anlama gelir? Esnek çalışma kadınların bilmediği, deneyimlemediği bir şey değil. Türkiye’de işgücü piyasasının verili koşulları içinde, ki bu enformel çalışmanın yaygınlığı olarak özetlenebilir, daha da esnekleştirilmek istenen işler güvenceli işlerdir. Zaten kadınların kayıtlı çalışma oranı çok düşük. Kayıtlı çalışan kadınların büyük kısmı kamuda çalışıyor diyebiliriz. . Özel sektörde ise, tam zamanlı ve güvenceli işlerin çok kısıtlı sayıda olduğu, kadınların çok düşük ücretlerle çalıştırıldıkları bir çalışma hayatı söz konusu. Kadınların yoğunluklu olarak çalıştıkları işleri esnekleştirirsek kadınlar daha çok çalışır demenin gerçekle bir bağı yok. Tekstil sektörü üzerinde yaptığım çalışmada da gördük ki, kadınlar günde en az 10 saat çalışıyorlar. Sosyal güvenceleri yok, aldıkları ücretin büyük kısmını çocuk bakımı için harcıyorlar.  Maraş’ta örneğin tekstil firmaları çalışacak kadın işçi bulamıyorlar. Neden? Çünkü o kadar kötü koşullar dayatıyorlar ki, kadınlar çalışmak istemiyor.

GÜVENCELİ İŞLER DOĞUM ORANLARINI YÜKSELTİYOR

Bugün kadınların hayatını ve çalışma yaşamına katılmalarını gerçekten değiştirecek ne gibi somut adımlar atılması gerekiyor sizce? Ne talep etmeli kadınlar?

Kadın istihdamını artırmanın en önemli koşulu toplamda çalışma koşullarının iyileştirilmesi, güvenceli istihdam yaratılmasıdır. Siz eğer kadınlara gerçekten güvenceli istihdam yaratırsanız, o zaman  kadın istihdam oranları artacaktır. . Araştırmacı Esping-Andersen, İskandinav ülkelerinde bir araştırma yapıyor ve kadın istihdamı ile doğum oranları arasındaki ilişkiyi inceliyor. Esnek ve güvencesiz işlerde çalışan kadınların doğurganlık oranlarının çok düşük olduğunu görüyor. Güvenceli işlerde çalışan kadınların doğum oranları ise daha yüksek. Siz kadınların hem doğurmasını hem de istihdama katılımlarının artmasını istiyorsanız güvenceli işler yaratmalısınız. İşte bu anlamda, insana yaraşır iş çok önemli bir talep.   Çalışmak bugün kadınlar için zaten yavaş yavaş bir zorunluluk haline geliyor. Eğer Batılı anlamda bir refah devleti istiyorsak, kötü işlere mahkum edilen kadınlar için başka güvenlik mekanizmaları oluşturmak gerekiyor. Ailenin geliri asgari ücretin altında kalıyorsa devlet geliri destekleyebiliyor, ekstra ödemeler yapabiliyor. Ütopik bir şey olsa da sosyal güvenliğin çalışmadan bağımsız hale getirilmesi gerekiyor. İnsanlar çalışsın ya da çalışmasın emeklilik hakkına sahip olabilsin. İnsanların yaşam hakları piyasa mekanizmalarına bırakılmamalıdır.  Bunun dışında, mesela, Türkiye koşullarında gelecek güvencesine sahip olmak çok önemli ve bu nedenle kadınlar ev-kadınlığından emeklilik talep edebilirler. Kadınların böyle bir hakkının olmasının kadının yaşamını değiştireceğine inanıyorum. Ama biz bunları konuşmanın neresindeyiz? Hala “kreşler açılsın”dayız.

Çok yeni bir gelişme de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in doğum izninin 24 haftaya çıkarılması, doğum sonrası işe dönüşlerin ve kreşlerin zorunlu hale getirilmesi ile çocuk sayısına göre emeklilik yaşının kademeli hale getirilmesi gibi çalışmalar yürüttüklerini  açıklaması oldu. Ne dersiniz bu açıklamaya ilişkin?

Bakan’ın açıklamasındaki en belirgin öğe, kadınlar çalışsın ama çalışırken annelik rollerini bırakmasın, çocuk yapmaya devam etsindir. Şimdi elbette bu uygulamalar çok konuşulan iş ve aile yaşamını uyumlaştırmaya ilişkin önemli adımlar olarak nitelendirilebilir. Formel ve güvenceli işlerde çalışan kadınların ev ve iş sorumlulukları arasında dengeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu gerçekliğin diğer yüzü ise, bu tür uygulamalar işverenleri kadın çalıştırmak için iki kere düşünmeye itmektedir. Bugün birçok işyerinde kadınlar daha hamile kaldıkları anda işlerinden atılmakta ya da evlenir evlenmez işlerine son verilmektedir.


2008 yılında uygulamaya geçen Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası ile kadınların aleyhine sonuçlar yaratacağı çokça söylendi. Aradan geçen 4.5 yılda gelinen durum ne?

Daha önce de kadınların sosyal güvenlik merkanizmasındaki yeri bağımlılıkla tanımlanıyordu, şimdi de  öyle. Aslında pek bir şey değişmedi kadınlar açısından. Erkekler üzerinden sisteme dâhil olmaları ve hizmetlerin faydalanıcıları olmaları devam ediyor. Sosyal Güvenlik reformunun kadınlar için en önemli, eski sistemden kadınların anne ve eş olarak bağımlı konumda tanımlarken ve kadınları bu bağımlılık üzerinden sisteme dâhil ederken, yeni sistem kadınların geleneksel rolleri üzerinden faydalandığı bazı avantajları ortadan kaldırdı. Örneğin kadınların erkeklerden daha erken ve daha az prim günü ile emekli olması gibi. Fakat siz kadınların işgücü piyasasındaki konumlarını iyileştirmeden bu tür uygulamalar yaparsanız sonuç kadınların hepten enformel alana çekilmesi olabilir.. İş buldukça çalışan ve emeklilik hayali bile kuramayan kadınların, daha uzun yıllar ve daha çok prim ödemek için çaba sarf etmeleri zorlaştı diye düşünüyorum.  Kadınlar doğum iznine ayrıldıklarında ya da çocuk bakımı için işlerini bırakmalarının yaygın olduğu durumlarda,  kadın ve erkeklerin emeklilik yaşında eşitliğe mahkum edilmeleri eşitsiz bir sonuç doğuruyor haliyle.

Sağlıkta dönüşüm programı kadınların refah devletiyle ilişkisi açısından nasıl sonuçlar yarattı?

Sağlıkta dönüşüm programının en önemli sonucu hizmetlerin belirli bedellerinin olması. AKP’nin 10 yıllık uygulamalarına bakıldığında Türkiye’de neoliberal politikaların yarattığı etkiyi azaltmada kullandığı en önemli uygulama sağlığa erişimin kolaylaştırılmasına ilişkin söylemdir.  Bunu söylerken yaptığı en önemli şeylerden biri de yeşil kart uygulamasının yaygınlaştırılması oldu.  Fakat bununla beraber birçok hizmetin artık belli ödemeler karşılığından sunulduğunu görüyoruz . Bu kadınları nasıl etkiledi diye baktığımızda görüyoruz ki, kadınlar bedellerini ödeyemeyecekleri hizmetleri satın alamıyorlar, hizmet kalitesindeki ciddi düşüşten daha fazla etkileniyorlar. Bu da sağlıkta ticarileşmenin bir sonucudur elbette. Sağlık bakanlığının bütçesinde özel hastaneler üzerinden sunulan hizmetlere yapılan harcamaların giderek arttığını gösteriyor rakamlar. Bu, kamunun sağladığı hizmetlere bütçeden ayrılan payın azalması ve varolan hizmetlerin kalitesinin ve yaygınlığının düşmesi sonucunu getiriyor. Yine aynı alanda,  kürtaj tartışmaları sonucu bize gösteriyor ki, bu süreçte kadınların kendi bedenleri üzerindeki karar hakkı ciddi oranda bir erozyona uğruyor.


KADINLARIN BAĞIMLILIKLARI PEKİŞTİRİLİYOR Türkiye’de özellikle son yirmi yıldır refah sistemini belirleyen üç ana eksenden bahsediliyor kitapta. Neoliberalizm, politik İslam ve AB’ye katılım. Türkiye’de bu eksenler açısından ne değişti refah devleti yapısında? Kadınların konumuna ne yaptı bu üç değişken?

Üç ana eksenin de  rejim üzerinde farklı etkileri var. AB’ye uyum sürecinde yaşanan yasal dönüşümler, kadınların yasal konumlarını değiştiriyor. Bu düzenlemeler Anayasa’dan tutun da İş Kanunu’na kadar geniş bir yelpazede, yasal düzenekte kadınların geleneksel aile içindeki eş ve annelik üzerinden tanımlanan konumlarını daha   evrensel bir yaklaşımla  birey olarak tanımlanmaya doğru değiştiriyor.  Bu kadın erkek eşitliği anlamında atılmış önemli bir adım. Ama bunlar aynı zaman da, yasa sayfalarındaın arasında kalmaya mahkum çünkü  bu yasal düzenlemelerin günlük hayatı etkilemesini sağlayacak politikalardan yoksunuz. İşte bu yoksunluğu da, daha çok neoliberalizm ve muhafazakarlaşma ile açıklayabiliriz belki.

AB uyum yasalarının da esas olarak neoliberal uygulamaların kapısını açıyor olmasından kaynaklanıyor olabilir mi bu kağıt üzerinde kalma durumu?

AB uyum süreci elbette neoliberalleşmenin önünü açan bir kanal olarak devam ediyor. Özellikle AB’nin uygulamaya koyduğu kadın erkek eşitliği politikaları ise, kadınların esnek işgücü havuzuna eklemlenebilmesinin bir aracı olarak kullanıldıklarından ciddi olarak eleştirilmektedir. Fakat özellikle AB ülkelerinde bu süreç kadınların işgücü piyasalarındaki varlıklarında ciddi artışlarla beraber yaşanırken, biz de ise buna benzer bir dönüşüm yaşanmıyor. Neoliberal uygulamalarla yapılan ise, refah devletinin yapısını belirleyen hizmetlerin piyasalaştırılması. Başta da söylediğimiz gibi kadının zaten erkeğe bağımlı bir konumu var. Kadınlar düşük oranda istihdama katılıyorlar. Yani zaten ticarileşmiş hizmetleri satın alacakları ekonomik güçleri yok. Bu, bağımlılığı daha çok pekiştiren bir şey.  Kadınlar bu hizmetlere yine bağımlı bireyler olarak ulaşmaya devam edecekler.  Devlet sosyal politikaları ve hizmetleri genişletmediği zaman açığa çıkacak boşluğu başka araçlarla doldurmaya çalışıyor. Bunlar cemaatler, mahallelerde kurulan akrabalık ilişkileri, yardım ilişkileri gibi araçlar.


TÜRKİYE’DE SOSYAL DEVLETİN EN ÖNEMLİ KURUMU AİLE

Refah devleti ve refah rejiminden ne anlamalıyız?

Sosyal devlet, devletin vatandaşın yaşamını idame ettirmesi için sağladığı eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hizmetlerin bütünü. Rejim ise bu ilişkinin teorisini yazan insanların, uygulamaları belli kriterler etrafında sınıflaması. Sınıflar arasındaki ilişkiler, devletin sosyal yardımlarının genişliği, sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik kapsamının nasıl belirlendiği, ailenin bütün bu ilişkiler ve hizmetler açısından nerede durduğu, aile dışında da sosyal güvenlik sağlayan dini kurumlar, akrabalık ilişkilerinin bütünü olarak tanımlanabilir. Bu değişkenlerin biraraya gelmesinden oluşan farklı tipolojiler refah rejiminin ne olduğunu belirliyor. 3 tipolojiden bahsedebiliriz. Sosyal güvenlik ve korunmanın piyasa mekanizmalarıyla sağlandığı, İngiltere ve ABD’yi örnek olarak verebileceğimiz liberal rejimler. Bu rejimde örneğin bir kadın istihdama girmek istiyorsa çocuk bakım hizmetlerini piyasadan satın alıyor.  Bunun karşıtı olarak İskandinav rejimi örneği var. Devletin sosyal politikaları aile üzerinden değil de daha çok bireysel ihtiyaçlar üzerinden sağladığı bir rejim bu. Kadın işe gittiğinde, çalışmak istediğinde çocuk bakım hizmetlerinin piyasadan değil, devlet tarafından karşılandığı bir model. Bir de Fransa ve Almanya’yı örnek verebileceğimiz sosyal demokrat ya da  korporatist rejimler diyebileceğimiz karma rejimler var. Bu anlamda Türkiye’deki refah rejimi ise Akdeniz modeli olarak sınıflanan dördüncü bir rejim gibi tanımlanıyor. Aile üzerine yükselen ve bireyin değil ailenin ve enformel güvenlik ve korunma mekanizmalarının başat olduğu bir rejim Akdeniz rejimi.

Türkiye’deki refah rejiminin  özellikleri neler, özelikle kadınları konumlandıran yanları bakımından?

Türkiye’de sosyal devletin en önemli kurumu aile ve o ailenin devamını sağlayan kadının ev içindeki rolü. Kadınların ev işlerinden erkeğin aile geçiminden sorumlu tutulduğu bir geleneksel aile yapısına dayanıyor. Bunun sonucu olarak da kadınların erkeklere bağımlılığı söz konusu ve bu bağımlılık sistemin uygulamaları tarafından tasdik olunuyor. Bu da “erkeğe bağımlı bir vatandaşlık” tanımı getiriyor kadınlar için. Kadınlar devletle kurdukları ilişkiyi ancak erkekler üzerinden gerçekleştirebiliyorlar. Refah devleti modelinin aile yapısı üzerinden kurulması sonucunda bir kadının hayatında bir erkek yoksa, kadın klasik aile modeli içinde yer almıyorsa karşılaşacağı riskleri de arttırıyor. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Adım adım zaman aşımına

SONRAKİ HABER

Barış ve eşitlik turu başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa