Kutuplaştırıcı dil işçileri bölüyor
Seçimden sonra fabrikalarda tartışmalar sürüyor. Siyasetin kutuplaştırıcı dili işçileri fabrikalarda, bant başında, hak mücadelesinde nasıl bölüyor? İşçiler anlatıyor…

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Hilal TOK
İstanbul
Seçim sonrası fabrikalarda tartışmalar sürüyor. Fabrikalarında yaşananları anlatan işçiler, özellikle seçim sürecinde artan kutuplaştırıcı dilin işçilerin arasındaki ilişkiyi doğrudan etkilediğini söylüyor. Seçim sonrası Cumhur İttifakına oy verenlerle vermeyenler arasında küskünlüğe varan boyutta bir ayrışmaya şahitlik ettiklerini belirten işçiler uyarıyor: “Bundan vazgeçmeliyiz. Sen AKP’lisin, sen CHP’lisin, şusun busun demek bizi bölüyor. Kendi çıkarımızı gözetip, bileneceksek karşımızdaki patrona nasıl bileneceğimizi konuşmamız gerekiyor.”
"SEÇİM BİTSE DE MÜCADELE BİTMEDİ"
Çalıştığı tekstil fabrikasında sendikanın patrondan yana tutum almasını eleştirdiği için işten atılan ve şu an işsiz olan bir işçi, seçimlerin ardından özellikle muhalefet kanadında “Artık bitti, hiçbir şey kazanamayız” şeklindeki söylemlere tepkili. “Sorunlar devam ettikçe mücadele de sürmeli” diyen işçi şunları söylüyor: “Burada kendi eksiklerimize de bakmamız lazım. Biz fabrikalarda daha çok emek sarf edebilirdik. İktidarı biraz gerilettik ama nihayetinde kazanamadık. Tabii bir yandan Millet İttifakı kazanmış olsa bu yine işçi sınıfının kazandığı anlamına gelmeyecekti, o başka bir tartışma. Ama başta sendikalaşma olmak üzere yürüttüğümüz mücadelelerde biraz daha nefes alacaktık. Ama bundan sonra da her şey bitmiş değil. Örgütlenmemiz, birlik olmamız, iş yerlerimizde komiteler oluşturarak bu mücadeleyi sürdürmemiz lazım. Çünkü işçi sınıfını büyük saldırılar bekliyor. Devlet kurumunda bile patlama oluyor, işçiler ölüyor. ‘Şehit’ deyip başka da bir şey yapmayarak esas meselenin üzerini örtüyorlar...”
"SERMAYENİN İŞİNE YARAMADIĞINDA KAPIDASIN"
Başka bir tekstil işçisi de önceki seçimlere göre AKP’nin ciddi şekilde oy kaybettiğini söylüyor. “Eksiklik nerede bence onu tartışmak lazım” diyen işçi şöyle devam ediyor: “Ben insanlara yeterince dokunulmadığını, gidilmediğini, güven verilmediğini düşünüyorum. Bunu halkla yüz yüze gelerek yapmalıydı muhalefet. Ev ev gezilmeli, insanlarla yüz yüze gelinmeli, anlatılmalı. Mesela iş davalarında ara buluculuğu bu hükümet getirdi. Ve bizim oylarımızla seçildi bu iktidar. Bu gibi çelişkileri daha çok göstermeliyiz. En zor zamanda bile kazandılarsa bu büyük sıkıntı. Demek ki başkaca hamleler lazım. Bakın, kaç tane işçi vekil var büyük partilerde? Patronları soktular Meclise. Senin hangi görüşte olduğuna bakılmıyor fabrikada, hangi görüşte olursan ol sermayenin işine yaramadığında kapıdasın. Sermayenin dini imanı yoktur. Yukarıda pazarlıklar döner ama işçi bunu bilmez. Sermaye her zaman sopayla başımızda bekleyecek, ister milliyetçi ol, ister AKP’li, ister CHP’li...”
"ÖNCE MUHTAÇ ETTİLER SONRA LÜTUF GİBİ VERDİLER"
Aynı tekstil işçisinin eşi de söz alıyor. AKP’nin iktidarı sürecinde insanların sürekli yardımlarla ayakta kaldığını anlatıyor: “Yardımlar sayesinde kazandı bence. Ama benim üç tane çocuğum var, ben bugüne kadar hiçbir yardım görmedim. Ben markete gidince çocuğuma alabileceğim belli. Benim çocuğum hasta, iğnesi var, 5 bin lira. Karşılayamıyorum. Bu tedaviyi almak için de çok uğraştım.”
Diğer tekstil işçisi kadın da destek veriyor: “İnsanları ilk önce muhtaç ediyorlar sonra da lütufmuş gibi insanlara geri veriyorlar. Bizim de kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Yani sadece seçimden seçime değil, her an bunları tartışmamız, insanların hayatına dokunmamız lazım. Ben değişim şart dediğim için sandığa gittim, çünkü umudum var.”
"KUTUPLAŞTIRICI DİL BİZ İŞÇİLERİ BÖLÜYOR"
Tekstil işçisi kadın bu seçim sürecinde çalıştığı fabrikadaki kutuplaşmanın arttığını söylüyor. Fabrikada işçilerin kabaca CHP’liler ve AKP’liler olarak ikiye ayrıldığını dile getiren işçi, “AKP’li kazandı diye CHP’linin önünde oynadı, CHP’li, AKP’linin kızı nişanlanınca ‘Sakın her şey çok pahalı diye gelme benim yanıma söylenme, cahil’ dedi. Birbirlerine parmak sallıyorlar sürekli. Çok keskin bir ayrışma oldu. Küsenler, konuşmayanlar var. Tabii ki AKP seçmeni AKP’ye oy verebilir, bunun için onu düşmanlaştırmamalıyız. Ona ortadaki yanlış sistemi anlatmalı, ikna etmek kazanmak için uğraşmalıyız. Yönetimler tabii ki değişebilir, isimler, partiler farklı olabilir. Ama bu bizim hayatımıza nasıl etki edecek, bunu tartışmak lazım. Bu sistemi değiştirmeyi anlatmalıyız, CHP’liye de AKP’liye de. Yoksa kaybeden hep biz işçiler olacağız. O keskin dil biz işçileri bölüyor. Bundan vazgeçmeliyiz. Sen Suriyelisin, sen AKP’lisin, sen CHP’lisin demek, biz işçileri bölüyor...”
"BİLENECEKSEK PATRONA BİLENELİM"
Bir metal işçisi de aynı kutuplaştırıcı dilin kendi fabrikalarında da büyük bir ayrışmaya neden olduğunu anlatıyor: “Seçim öncesinde de bizim fabrikada ‘Bırakın patates soğanı, biz ülkede nasıl huzur ve güvenle yaşayacağız’ kaygısı vardı. Seçim sonrası zamlar olduğunda fabrikalarda muhalefet seçmeninden ‘Oh olsun’ sözlerini kullananlar var. Böyle bir tabloda en büyük zararı biz görürüz. Yarın TİS döneminde işçilerin yan yana gelmesi önündeki en büyük engel bu ayrışma olacak. Çünkü işçi patrona bilenmiyor, ya da eksik kalan, patronla iş birliği yapan sendikacılara bilenmiyor. Karşısındaki işçiye bileniyor. Ya şöyle durumlar bile oluyor; Tezgahta çalışan biri parçaya dair bazı şeyleri yanında çalışan arkadaşına sorup yardım istediğinde yanındaki işçi yanıt vermiyor, ‘Ne halin varsa gör’ gözüyle bakıyor. ‘Suriyeliler kazandırdı’ gibi bir algı var bir de. Ama benim fabrikamda Suriyeli yok ve işçilerin yüzde 70’i gidip AKP’ye oy verdi. İşçiler kazandırıyor böyle baktığında da. Biz yanı başımızdaki arkadaşımızı ikna etmek yerine daha kolay olanı seçip, ‘Suriyeliler oy verdi o yüzden kazandı’ deyip kendimizi geriye çekiyoruz. Şimdi seçim bitti, yanımızdaki işçiyle kaldık ve güvenebileceğimiz tek kişi de yanımızdaki o işçi. Kendi çıkarımızı gözetip, bileneceksek karşımızdaki patrona nasıl bileneceğimizi konuşmak gerekiyor.”
"SADECE EKONOMİ İLE SINIRLI MÜCADELE DEĞİŞTİRMEYE YETMEZ"
İşçilerle bir araya gelen Emek Partisi (EMEP) İl Yönetici Avukat Orhan Atan da, işçilerin yürüttüğü tartışmaya ilişkin fikirlerini paylaştı. “Elbette biz değişim istiyorduk, çünkü memlekette ciddi sorunlar ve bir tıkanıklık var. İşçiler korkuyor, sendikaya adım atmıyor, attırılmıyor, eyleme geçecek geçemiyor. Biat kültürü oluşmuş durumda. Memleketin bir nefes alması lazımdı ki mücadele büyüsün. Ancak seçim bitmesi de mücadelenin bitmesi anlamına gelmiyor. İşçiler şimdi daha zor koşullarda bir mücadele yürütecek, burası gerçek. Ama yine de o mücadele yürüyecek. Sendikaları değiştirmek de önemli. Ancak bu biraz daha zor olacak. Bunun bir yanı çoğu sendikanın AKP’nin arkasında hizaya girmiş olması. Diğer yanı da AKP’ye itiraz eden ama mücadeleci bir anlayıştan uzak olması” diyor.
Ülkedeki ekonomik tablodan AKP’ye oy veren işçilerin de etkilendiğini dile getiren Atan şöyle devam etti: “Ama buna rağmen oy verdiler. Bu bize mücadelenin sınırlarının olmadığını da gösteriyor. Demek ki milliyetçilikten Kürt sorununa LGBTİ’lerden mülteci sorununa kadar her şeyi konuşmalıyız. Bugün ‘Türkiye’deki işçi sınıfının kardeşliğini’ kuracaksan, buna milyonlarca Suriyeliyi dahil etmeden olmaz. Çünkü patronlar onların da tepesinde boza pişiriyor, işçilerin ücretlerini onları öne sürerek düşürüyorlar. Patron sizi nasıl sömürüyorsa onu da sömürüyor. Bizim ‘sınıf birliği’ dediğimiz şey, ‘Ben sadece ücretimi tartışırım, memleketin diğer yerlerinde olanlara kulağımı tıkarım, beni ilgilendirmez’ demekle olmaz. O örgütlülüğü böyle sağlayamayız. Bu memleketin siyasal sorunlarını tartışmadan birlik olamayız. Düşman ortak, bizi ezen de sömüren de ortak; patron ve patronları koruyup, yasaları çıkaranlar.”
15-16 Haziran’ın yıl dönümünün geldiğini hatırlatan Atan, “Bu memlekette işçiler 15-16 Haziran’da, aynı böyle bir dönemde; sermayeye, onların hükümetlerine Türk-İş’e rağmen birlik oldu, mücadele etti, işçi hareketini büyüttü. Böyle onlarca örnek var tarihte” diyor.
Evrensel'i Takip Et