18 Haziran 2023 03:48

Şair ve yazar babaları

Tarık Özyıldırım şair ve yazarların babalarıyla olan ilişkilerini yazdı.

Görsel: Pixabay 

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

Şairlerin ve yazarların babaları üzerine bir kitap yazsak yine yetmez anlatı­lacaklar. Biçare bendeniz, elimden geldiğince buraya aktarayım bildiklerimi. Tevfik Fikret’le başlayalım, babası Antep’e sürülür. O da sürgün babasıyla özlem gidermek için mektuplaşır. Babasına yazdığı son mektup, ona ulaşmaz. Babasının komşusu Ahmet Tâhir Efen­di’ye ulaşır. O da Tevfik Fikret’e gözyaşlarıyla bir cevap yazar: “Babanızın en büyük arzusu İstanbul’da ölmekti, bari mezarımız sürgünde kalmasın derdi.” 19 yıldır göremediği babasının ölümü Tevfik Fikret’i iyice yalnızlığa, bedbinliğe sürükledi. Babasının son isteğini de yerine getiremediği için kahroluyordu. İşte bu nedenle sürgünlere, tutuklamalara, sansürlere karşıydı, kimsenin yetim kalmaması için…

"BABAM, AĞABEYİM, KARDEŞİM, ARKADAŞIM"

Nâzım Hikmet de babasını en çok seven şairler listesinin ilk üçündedir dersek yalan söylemiş olmayız. Onun için “Baba!/ Her yılbaşında/ sana söyleyecek/ bir tek/ sözüm var:/  ‘seni ne kadar çok seversem/ o kadar/ çok olsun ömründen geçen yıllar...’/ Baba!/  Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!/  Ne zulüm, ne ölüm, ne korku başımı eğemez!/ Yalnız senin elini öpmek için eğilir başım./ Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım...” diye yazar.

Ne yazık ki ömrünün uzun olmasını dilediği babası şanssız bir şekilde ölür.1932 martında babası Hikmet Bey, köpek tarafın­dan ısırılınca kuduz aşısı olur. Sonra evine dönerken araba çarp­masın diye kenara çekilirken başını duvara vurur. Bu sefer de tetanos aşısı vurulur. Bu iğnelerin arka arkaya yapılmayacağı için Hikmet Bey’in durumu ağırlaşır. Tam o sırada Süreya Sineması­nın sahibi Süreya Paşa’nın oğlu, sinemada müdür olarak görev yapan Hikmet Bey’den ölüm yatağında hesap istemeye çalışır. Sonuç alamaz, Hikmet Bey 19 Mart’ta ölür.

Nâzım Hikmet, ölüm döşeğindeki babasından hesap sorandan, şiirle hesap soracaktır: “…Beş papelin hesabını istediniz./ İşte o hesabı şimdi ben veriyorum./  Size bir tokat/  Borcum vardı./ Dikkat!/ Kolumu geriyorum.” Bu şiir üzerine, Nâzım Hikmet’e dava açılır. Dört yıl hapis, 500 lira ceza. Bir yıl yatar Cumhuriyet’in 10. yılı dolayısıyla serbest kalır.

"ZURNAYI EN İYİ BİÇİMDE SEN ÇAL"

Rıfat Ilgaz da, biraz şefkatle biraz da veryansınla bahseder babası Hüseyin Bey’den: “…Ne ölümün geçti gazeteye/ Ne dokuz göbek soyun/ Kötü mü olurdu/ Beş on para ayırsaydın bir kenara/ Kara günler için/ Hiç olmazsa başımızı sokacak/ İki göz bir ev bıraksaydın/ Sokakta kalmış değiliz/ Adını herkese hatırlatacak/ Bir dikili çöpün bile yok yeryüzünde/ Mezar taşından gayrı/ Büsbütün unutulup gideceksin…”  Bir gün babam, benim şairlik arzum üzerine bana “İstersen zurnacı ol ama zurnayı en iyi biçimde sen çal.” dedi öyle de yap­tım.

"HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM"

Babasını en çok sahiplenen, seven edip kim derseniz akla Can Yücel gelir. Babanın yeri bir başkadır Can Yücel’de. O, baba­sı Hasan Ali Yücel’i yeri geldiğinde hem yerer hem de överdi. Dil iğneli olunca Nefi gibi o da babasını affetmez. Babasının adını öldükten sonra her duyduğunda gözlerinden bir damla yaş sızar yüreğinin en derin yerine.

“Hayatta ben en çok babamı sevdim/ Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk/ Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-/ Nasıl koşarsa ardından bir devin/ O çapkın babamı ben öyle sevdim…”

Babasının gereksiz yere övülmesine de çok karşıydı Yücel. Yalakalık kokan iltifatları hemen keserdi. Babasının şiirlerinin övüldüğü bir panelde: “Babamın şiirleri bir boka benzemezdi.” der. Çünkü babası da olsa dünyada en sevdiği adam da olsa yalana gelemezdi. Ne diyordu Can Yücel mezar taşında: “Ne kadar yalansız ya­şarsak o kadar iyi”

"SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?"

Cemal Süreya ise babası ölmeden “Sizin Hiç Babanız Öldü mü? şiirini yazar. Babası Hüseyin Bey’e biraz kırgındır. Bu şiir, kırgınlığın ürünüdür. Cemal Süreya’nın kendi başına nişanlanıp evlenmeye karar vermesi nedeniyle babası Hüseyin Bey’le arasının açıldığı dönem yazıldığı söylenir: Babam ben uyurken gece yatağıma gelir, kaşlarımın ve göz­lerimin birleştiği yerden hafifçe öperdi. O öldüğünde yanılsama­ları beni hep takip etti.”

Baba Hüseyin Bey, Haziran 1957’de ölür ve gerçek acıyı o gün hisseder şairimiz. Kız kardeşi “Su tankerinin devrilmesiyle baba­mın ne yazık ki başı parçalanmıştı. Abiciğim de büyük bir acı için­deydi, donmuş gibiydi, hiç ağlayamadı!” der. Gözyaşı, Cemal Süreya’nın gözünde düğümlenip kalır: “Sen ki gözlerinle görmüştün 57’de/ Babanın parçalanmış beynini”

MEZARINA ÜÇ YIL UĞRAMAZ

En hüzünlü baba hikayesi, romancımız Yaşar Kemal’e aittir. Yaşar Kemal’in ailesi aslen Van Muradiyelidir. Daha sonra Osma­niye’ye göç ederler. Hemite köyünde yaşarlar. Bu sırada Yaşar Kemal, bir kaza sonucu bir gözünü kaybeder. Henüz 5 yaşınday­ken babasının Hemite Camii’nde namaz kılarken öldürülmesine tanık olur. Bu travma, onun hem eserlerinde hem gözlerinde her daim canlanacaktır. Babasının ölümüyle yine babasını sorumlu tutar Yaşar Kemal onu yalnız bıraktığı için. Mezarına 3 yıl uğramaz ve uzun bir dönem kekeleyerek konuşacaktır bu olayın etkisiyle. (Yaşar Kemal, yaşadıklarını “Kimsecik” roman üçlemesinin ilkinde anlatır.)

‘DÜŞMANDIR DÜŞÜNCELERİMİZ, DOSTTUR ELLERİMİZ’

Bir de yalandan babasını öldüren bir yazarımız var. Yalan­dan baba öldürülür mü demeyin? Aziz Nesin yetim okulu olarak bilinen Darüşafaka’ya girebilmek için o dönem evden uzakta, define peşinde olan babasını ölü gösterir: “1926 yılında, babam define peşinde, annem veremdi. Darü­şafaka yarışma sınavı ile 4. Sınıfa öğrenci alıyordu. Bu mektep sadece babasızlara. Ama benim babam vardı, mahalle imamı Şevket Efendi’den babamın olmadığına dair bir belge istendi, o da ‘Mehmet Nusret’in babasının bulunmadığı’ yazısını bana ver­di. Babamı ölü göstermek bana çok dokundu. Çocuk yaşta işle­diğim bir cinayet gibi geldi. Yatılı okula girebilmek için babamı öldürmüştüm. Belgeyi alıp koştum. Sessiz bir yere sığınıp orada ağladım.” Sınavı kazanır ve kura sonucu Darüşafaka’ya girer. Fakat yap­tığı haksızlık içini kemirir ve 1 yıl sonra okuldan ayrılır. Çünkü onun babası vardı ve burayı hak etmiyordu. Babasıyla zıt dünyalara sahip olan Aziz Nesin’le yazımıza son verelim: “Dünyanın en iyi babası benim babamdır/ Düşmandır düşüncelerimiz, dosttur ellerimiz.”

ÖNCEKİ HABER

Kırbaca ve kılıca ‘Hayır De’mek

SONRAKİ HABER

EMEP Milletvekili Sevda Karaca: Doğru talepler, mücadele ve politika hattı cendereyi kıracak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa