20 Haziran Dünya Mülteciler Günü | Gitme-kalma ikileminde sıkışan mülteciler anlattı: Korkuyorum, sorana ‘öğrenciyim’ diyorum
Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Savaşlar, çatışmalar ve artan yoksulluk nedeniyle göç dalgası büyürken milyonlarca mülteci, siyasetin “Geri gönderme” tartışmaları arasında sıkışmış durumda.
Suruç'ta mültecilerin sınır geçişi | Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel
Volkan PEKAL
Adana
Tüm zorlukları sırtlayarak yeni bir yaşam için yola çıkanlar, dikenli telleri, tepeleri, denizleri aşsalar da gittikleri yerde ‘öteki’ olmanın zorluğunu yaşıyor. Bir süredir dünyada ve Türkiye’de tartışılan mülteci karşıtlığı ‘Kalsın-gitsin’ tartışmasına sıkıştırılırken gidenin hangi koşullarda, nereye gönderileceği konuları arka planda kalıyor. Öte yandan bu sıkıştırılmış tartışma insanları memleketinden eden nedenlerin, iltica sonrası kayıtsız ucuz emek olarak sömürenlerin sorumlularını perdeliyor. Türkiye’de mültecilerin geri gitme koşullarını, bugün süren tartışmaları ve geri gönderme tehlikesini mültecilerle konuştuk.
‘İHTİYACIMIZ EV DEĞİL, YAŞANABİLİR BİR HAYAT’
Geri gönderme söylemleriyle birlikte hedef haline gelen Suriyelilerin ise sesi duyulmuyor. Suriye’deki yaşam koşullarını, geri dönmenin koşullarını Adana’da yaşayan mülteci işçi Muhammed ile konuşuyoruz. Muhammed “Bize ‘Orada ev yaptık, göndereceğiz’ diyorlar. Sanki Suriyelilerin ihtiyacı sadece ev. Sağlık hizmeti var mı, ekonomi var mı?” diye başlıyor sohbete.
Suriyeli mültecilerin gönderildiği bölgenin Türkiye sınırındaki köyler olduğunu anlatan Muhammed, “Daha çok yaşlılar orada. Ama kendi memleketlerinde değiller. Mesela Halep’e dönemiyorlar. Burada çalışan çocuklar yaşlılara para gönderiyor, o şekilde geçimlerini sağlayabiliyorlar. Mecburen para gönderiyoruz, çünkü çalışma imkanları yok. Olsaydı zaten biz de giderdik. Evimize dönme imkanımız olsa neden dönmeyelim?” diye soruyor.
Karşısında oturan dayısını gösteren Muhammed “Mesela dayım orada varlıklıydı. Kendi atölyesi, arabası, evi vardı. Burada başkasının işinde çalışıyor. Başka bir akrabam hâlâ orada, atölyesi vardı. Onu Türkiye’ye taşıdı. Kardeşleri ile ortak olduğu için satmak zorunda kaldılar. Şimdi zor durumda. Çünkü üretim yok. Hayat yok, iş yok. Orada halk bir avuç pirinç alamaz halde” diyor.
‘ESAT GİTSE BİR DAKİKA DURMAM’
Sınırın ötesinde ufak tefek atölyeler olduğunu ancak bunların yetersiz olduğunu anlatan Muhammed, “Antep’te yaşayan Suriyeli zenginler var. Onlar ayakkabı, tekstil atölyeleri açtılar. Biraz da demir, çimento imalatı var. Orası Türkiye devleti kontrolünde. Türkiye’nin para birimi geçiyor. Buradaki fabrikaları oraya taşısalar da aynı olacak. Buradaki sorunlar çözülmeyecek. Türkiye’nin olduğu bölgeye buradaki Suriyeli nüfus da sığmaz zaten” diyor.
10 yıl önce 14 yaşındayken geldiği Suriye’ye bir daha hiç gitmediğini ifade eden Muhammed, “Serbest bölgelerde iş yok, hayat yok. Öte yandan Esat’ın olduğu bölgeye gidersek de zulüm görür müyüz korkusu var. Oradan gelen haberleri görüyoruz. İnsanları hapse atıyorlar, kötü muamele yapıyorlar. Üstelik orada da hayat çok pahalı” diyor. Türkiye ve ÖSO’nun bulunduğu Afrin’den Cerablus’a kadar olan bölgede yılbaşına kadar 1 milyon Suriyeli için ev yapılacağının söylendiğini ifade eden Muhammed, “Halep’te evlerimiz, malımız mülkümüz var. Benim çocuğum daha küçük. Arapça bilmiyor. Orada öğrenir ama korkudan gidemiyoruz. Esat gitse bir dakika durmam. Gitmemiz için tehlike olmaması lazım. Sadece ‘Göndereceğiz’ diyorlar. İhtiyacımız olan sadece ev değil” diyor.
‘EVDEN ÇIKMAYA, EVDE KALMAYA KORKUYORUM’
Hilmi MIYNAT
Denizli
İranlı mülteciler ‘Gönderilsin’ tartışmalarından genel olarak muaf tutulsa da sınır dışı edilen İranlı mülteci sayısı az değil. Genelde politik nedenlerle İran’a geri gönderilen, geri gönderme tehlikesi yaşayanların bir kısmı İran’a deport (sınır dışı) edildi ve orada idam cezasıyla yargılandı. Avukat bulabilen ve kamuoyu yaratabilen sınır dışı kararını durdurabilse de hukuka erişemeyen, sessiz sedasız sınır dışı edilen çok sayıda İranlı mülteci var. Göç İdaresi Başkanlığının 8 Haziran verilerine göre 2023’te 42 bin 549 göçmen sınır dışı edildi, 18 bin 157 kişinin de sınır dışı işlemlerinin sürdüğü açıklandı.
İran’da düşünce ve ifade özgürlüğü elinden alınan mültecilerin geri gönderme tehdidiyle Türkiye’de de ifade özgürlükleri kısıtlanıyor. Bu endişe mülteciler üzerinde büyük bir baskılanmaya neden oluyor. Denizli’de yaşayan İranlı mültecilerle geri gönderme tartışmalarını ve yaşadıkları endişeyi konuştuk. Geri Gönderme merkezlerinin (GGM) doluluğuna dikkat çeken mülteciler, 9 yılı aşkın süredir her an geri gönderilme endişesiyle yaşadıklarını anlattı.
‘ÇALIŞMA İZNİM YOK; KORKARAK ÇALIŞIYORUM’
37 yaşındaki Aras 9 yıldır Denizli’de yaşıyor. 9 yıl öncesine kadar mültecilerin rahatlıkla Avrupa ve Amerika ülkelerine gidebildiğini belirten Aras, sınırların kapatılması ile Türkiye’de hapsolduklarını ifade etti. Ateist olduğu için İran’da işkence gördüğünü anlatan Aras, tekrar tutuklanma tehlikesi yaşayınca Türkiye’ye sığındığını ifade etti.
9 yıldır üçüncü bir ülkeden kabul beklediğini aktaran Aras, “Daha önceden birkaç yıl Türkiye’de kalıp Kanada, Amerika’ya gidilebiliyordu. 9 yıldır çalışma iznimiz de yok, çalışırken korku içindeyiz. Başka ilde kayıtlıyım evden dışarı çıkmaya korkuyorum” diye konuştu.
Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcılığın kendilerini de etkilediğini belirten Aras, “Mülteciler düşman olmuş. Ben ‘mülteciyim’ diyemiyorum. Sorana ‘öğrenciyim’ diyorum. Mültecilerden önce Türkiye’de asgari ücret çok mu yüksekti? Çalışıyoruz, yediğimiz içtiğimiz her şeyin vergisini ödüyoruz. Yetmiyor iki katı ev kirası ödüyoruz. Her şeye ekstra para ödüyoruz” dedi.
‘İNSANLAR ÖLÜMÜ GÖZE ALIYOR’
Yunanistan açıklarında batan teknede ölen mültecilere de değinen Aras, “GGM’ler ağzına kadar dolu. Binlerce mülteci sınır dışı edilmeyi bekliyor; Avrupa yolu kapalı. Buna rağmen insanlar ölümü göze alıp Avrupa’ya göç etmeye çalışıyor. Yunanistan’da 79 mülteci öldü, yüzlercesi kayıp. Ölü sayısı daha fazla. Ama insanlar ‘Ölsek de kalsak da gideceğiz’ diyor. ‘Ölmezsek Avrupa’ya geçeriz’ diye düşünüyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’deki ekonomik koşullara ilişkin de konuşan Aras, “Geçinemiyoruz. 9 yıldır çalışıyorum halen birikimim yok. Ailem para gönderiyor, Avrupa’dan arkadaşlar para gönderiyor. Türk lirası her gün değer kaybediyor. Türkiyeli gençler de Avrupa’ya gitmenin yolunu arıyor. Türkiye’de durum kötü ve sebebi mülteciler değil. Denizli’deki arkadaşlarım sabah başka işte akşam başka işte çalışıyor çünkü para yetmiyor” dedi.
‘İRAN’DA İNSANLAR HÂLÂ İDAM EDİLİYOR’
9 yılı aşkın süredir Denizli’de yaşan Reza da uluslararası koruma başvuru dosyası kapatıldığı için endişe yaşayanlardan. Avrupa’ya geçmek isterken gözaltına alınan Reza’nın mahkeme süreci devam ediyor. Reza sürece ilişkin şunları söylüyor: “9 yıldır buradayım. Çalışıyorum, geçinemiyorum. Avrupa’ya kaçak yollardan geçmeye çalıştım. Birilerine 10 bin avro para verdim, bana pasaport ayarladılar. Sahte pasaportla yakalanınca GGM’ye gönderildim. Sonra AB dosyamı kapattı. Para gitti, Avrupa’ya gidemediğimle kaldım. Şimdi evden çıkmaya korkuyorum, evde kalmaya korkuyorum.”
Birçok arkadaşının GGM’de olduğunu, İran’a gidenlerden haber alamadığını belirten Reza, “İran’da halen insanlar idam ediliyor. 70 yaşında bir tanıdığım GGM’de tutuluyor. Başka bir arkadaşım İran’a döndü geçen ay, haber alamadım. Ölümü göze alıp döndü. Benim İran’a dönme şansım yok” dedi.
‘BANA KALAN YİNE BAVULUM VE YİNE YOL’
Laçin BARIŞ
İstanbul
İranlı Ressam Termeh Yaghoubi, şubat ayında “ulusal güvenliği tehdit” ettiği iddia edilerek sadece şüphe koduyla GGM’ye gönderilmiş, kamuoyunun desteğiyle İran’a geri gönderilmesi engellenmişti. Yaghoubi’nin başka bir ülkeye nakli sağlandı.
Yaghoubi, İranlı kadınların yaşamak uğruna verdiği mücadelenin büyümesi ve bu sesin yükselmesi için hiç durmayacağını anlatıyor: “İran’da bir kadın ressamsanız hayatınız ne kadar güvenli olabilir? Benim resimlerimin ana konusu da kadınlar ve hakları. Siz sadece saçı gözüküyor diye öldürülen Mahsa’yı biliyorsunuz. Artık herkes biliyor. Bursa’daydım, yeni bir yaşam için, sözümü söylemek için, çizmek için gelmiştim. Mahsa hepimizin mücadele şifresi oldu. Mahsa için ben de Bursa’da sokağa çıktım. Sadece orada neler oluyor anlatmak için. Biraz geçtikten sonra soluğu GGM’de aldım.” Geri gönderme merkezlerinin hapishanelerden dahi kötü birer işkence merkezleri olduğunu ifade eden Yaghoubi, “Hele kadınsanız her gün bir hafta gibi geçiyor” dedi.
Hiçbir delil olmadan sadece bir şüphe koduyla GGM’de tutulduğunu hatırlatan Yaghoubi, GGM’de yaşadıklarını “Defalarca ‘Ben ne yaptım’ diye sordum. Kimse yanıt vermedi. Ben hiçbir şey yapmamıştım. Yanlış olan, yasak olan hiçbir şey. Yine İran ve Türkiye arasında yapılan bir pazarlığın parçasıydım. GGM’de olan tüm kadınlar devletlerin ve baskıcı hükümetlerin pazarlıklarının bir parçasıydı. Afrikalı kız kardeşlerimin vücudu yara izleriyle doluydu. Kendi ülkelerinde sistematik işkence görmüşlerdi. Onun için kaçmışlardı ancak yine başka bir yerde sistematik işkenceye maruz kalıyorlardı. İşkence sadece darp değil ki. Her yer kir içinde, regl olmaya bile hakkımız yok. Ped isteyince 2 gün sonra geliyordu. Tuvalet kağıdı yoktu. Her yer çöp içindeydi. Tarağımız yoktu, çatalla saç tarıyorduk” diye anlattı.
GGM’lerdeki bu koşulların sınır dışı edilmek istenen mülteciler arasında dayanışmayı büyüttüğünü söyleyen Yaghoubi, “Kadınlar hayatı devam ettirmek için farklı yöntemler geliştirmişti. Yatak kenarlarından ip çıkarıp kaş bıyık alıyorlardı, birbirinin saçını örüp, sevgi gösteriyorlardı” dedi.
GGM’de geçirdiği sürecin ardından dayanışma ile başka bir ülkeye gidebildiğini anlatan Yaghoubi, “Türkiye’de birçok kadın kolunu uzattı bana, yaratılan düşmanlığa karşı kız kardeşliğimiz var. Ben çıktım. Yine bavulum, yine yol ve yine yeni bir ev arayışı. Acaba bir gün evimi bulabilecek miyim?” diyor.