25 Haziran 2023 04:41

Ayşe Sarısayın ile edebiyat evinde yolculuk

Fatih POLAT

Ayşe Sarısayın deyince, edebiyatımızın çok özel bir ismi olan babası Behçet Necatigil’i yitirdikten sonra, ondan kalanların okurla buluşması için ortaya koyduğu büyük emeği özellikle not etmeliyiz. Anı ve denemeler toplamından oluşan, Can Yayınları tarafından basılan son kitabı ‘Bir Roman Kadar Uzun’da da bu özelliğin örneklerini görüyoruz. Ancak bu kitap, bununla birlikte bizi Ayşe Sarısayın’ın edebiyat evinin içine sokuyor ve onunla bu evin odalarında dolaşırken edebiyatımızın kıymetli isimlerine dokunma mesafesinde yaklaştığımızı hissediyoruz.

İyi kalemlerin elinden çıkan anı yazıları, tarihsel bir dönemin ya da kişiliğin derinlemesine anlaşılması bakımından önemli veriler sunar. Bir dönemi ya da kişilikleri doğru tanımak açısından önümüze konulan belgeler önemlidir ama her şey değildir. Bazen kafanızdaki sorular, bir anı ya da biyografi metniyle yerli yerine oturur.

Ayşe Sarısayın, son kitabının ikinci yazısını, annesi Huriye Hanım’a ayırmış. O yazıdan bir bölüm şöyle: “Edebiyat öğretmeni olma hikayen, keyifle dinlediğim bir masaldı adeta: Doğduğun yerde, Tokat’ın Erbaa ilçesinde o yıllarda ortaokul olmadığından ilkokul bitince eğitimine devam edememen, bıkıp usanmadan gözyaşı dökerek yalvarman, tam üç yıl sonra, ağabeyinin askerlik için geldiği İstanbul’a yerleşme kararıyla birlikte ailenin Erbaa’dan ayrılması ve senin on dört yaşında, İstanbul’da ortaokula başlaman…” (s.32)Devamında yazdıklarıyla birlikte bu bölüm, Annie Ernaux’ün annesine bir saygı duruşu kitabı olarak yazdığı ve Yaşar Avunç’un çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıkan ‘Bir Kadın’ adlı kitabındaki vurguları aklımıza getiriyor. Ayşe Sarısayın, Didem Madak’ın şiiri ile başladığı annesine dair yazıyı yine o şiire atıfla noktalıyor: “Ölüme şiirle gittin sevgili annem, ölünü şiirle yıkadık…”

Kadın yazarların annelerine dair yazdıkları, anlatılan kişi farkı ülkelerde ve tarihsel koşullarda yaşıyor da olsa, güçlü bir sistem ve toplumsal yapı eleştirisini içeriyor. Örneğin erkekler acılı zamanlarında “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” diyerek annelerini anarken aslında özünde kendi anlık dertlerine odaklanırlar. Ama bir kadın yazarın kaleminden annesine dair yazdıklarını okuduğunuzda kendinizi bir kişinin hayatıyla birlikte eleştirel bir mücadele metninin içinde bulursunuz. Kadını ezen, ona türlü engeller çıkaran ilişkiler sistemi çeşitli bağlamlarıyla bu metinlerde önünüze gelir. 

Bizim kuşakların severek okuduğu yazarlardan Oktay Akbal’ın 1946 tarihli ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ adlı kitabını yirmili yaşlarında okuduğunu aktaran Ayşe Sarısayın, babasının en yakın dostlarından biri olan Akbal’ı, hem çocukluğundan beri kendisinde bıraktıklarıyla ‘Oktay Amca’ hem de edebiyattaki izleriyle Oktay Akbal olarak anlatıyor.

Yazar, bu bölümde Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü adlı kitabında Oktay Akbal’a dair yorumuna da yer veriyor. Ancak tam burada Ayşe Sarısayın’ın izni ile Behçet Necatigil’in 220 yazarın 750 eserine dair kısa değerlendirmelerine yer verdiği Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü adlı kitabından başka bir alıntı ile küçük bir parantez açalım. İlk baskısı 1971 yılında yapılan ve kütüphanemde 1979 yılında Varlık Yayınları tarafından yayımlanan ikinci baskısı olan kitabında Necatigil’in, Oktay Akbal’ın, Garipler Sokağı adlı romanı için yazdığı bölümün son cümlesi şöyle: “Bütün bir sokağı verme amacı güttüğü için, kişileri çok, dolayısıyla belkemiği bir eylemden yoksun roman, ilginçliğini yazarın şiirli anlatımından ve Salih’in iç dünyasını iyi yansıtmasından alıyor.” (s.188)Bir yazarın, çok yakın dostu olan bir başka yazarın romanını değerlendirirken ortaya koyduğu bu ölçülülük dengesi, üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçtikten sonra bile bize öğreneceğimiz çok sağlam bir izlek sunuyor.

BEHÇET NECATİGİL İLE SENNUR SEZER EYLEMDE

Parantezi kapatıp Ayşe Sarısayın’ın kitabında yer verdiği Sennur Sezer ile ilgili yazıyla devam edelim. Şiirimizin unutulmaz isimlerinden Sennur Sezer’in Adnan Özyalçıner ile evlendiği zaman nikah tanığının Behçet Necatigil olduğunu bu yazıdan öğrendim. Yazıda Behçet Necatigil ile Sennur Sezer’e dair insanı tebessüm ettiren bir bölüm şöyle: “27 Haziran 1965 tarihli Milliyet gazetesinde çıkan ‘Edebiyatçılar, ‘Edebiyat’ sattı’ başlıklı bir haberi de yine arşivde bulmuştum. ‘Türk Edebiyatçılar Birliği üyeleri Birlik tarafından yayımlanan Edebiyat adlı kitabı şehrin çeşitli yerlerinde bizzat satmışlardır’ diye başlayan haberin fotoğrafında babam da vardı. Tam bir eylem insanı olan Sennur Sezer’in orada olması doğaldı ama sessiz ve çekingen, göz önünde olmaktan kaçınan babamı onun yanı başında, Sirkeci Garı’nın önünde kitap satarken görmek büyük bir sürpriz olmuştu benim için.” (s.72)

Ayşe Sarısayın’ın, ‘Bir Roman Kadar Uzun’ adlı kitabında başka birçok yazara dair anılar bulacaksınız.

Bağlamadan önce onun Oktay Akbal’a dair yaptığı gibi bendeki kişisel anlamlarına dair de birkaç şey söylemesem olmaz. Heybeliada Kütüphanesini Koruma Derneği için başka bazı arkadaşlarla birlikte verdiği emek onun yaşadığı çevreyi değiştirme gayreti bakımından çok önemli bir yerde duruyor. Kendisini tanıma fırsatı bulduğum son birkaç yıl içinde, bu derneğin çatısı altında çeşitli edebiyat söyleşilerini organize etmekten, bir okuma tiyatrosunda rol almaya kadar uzanan bir dizi etkinlikte titiz emeğiyle kattıklarına tanığım.

Kitapta yer alan Heybeliadalı Yazar Zeyyat Selimoğlu’na ilgili yazısında, Heybeliada Kütüphane Derneği olarak, Adalı yazarların yaşadıkları evlere plaket koyarak bu mekanların belgelenmesine dair bellek çalışmasına onun evi ile başladıklarını aktarıyor. Denizi anlatan yazarlar içinde Zeyyat Selimoğlu’nun deniz emekçilerinin dünyasını yansıtmak konusundaki özgünlüğü Ayşe Sarısayın’ın yazısında hakkıyla yer buluyor. Bu arada, öykücülüğümüzün çınarlarından Adnan Özyalçıner’e bir gün Zeyyat Selimoğlu ile ilgili değerlendirmesini sorduğumda ‘deniz emekçilerinin yazarı’ dediğini de aktarayım.

CESARETLENDİRİR AMA İLTİMAS GEÇMEZ

Bir insan, bir yazar ve çevirmen olarak Ayşe Sarısayın’ı tarif ederken, hem çok iyi bir okur hem de çok iyi bir dinleyici olmasını not etmeliyiz. Bunların üzerine bir de titizlik eklenmeli. Zarif ve mütevazı bir kişiliğe sahip olması, dost canlısı özellikleri, onu yazarken kişisel dostluğu olduğu kişilere iltimas anlamına gelebilecek övgüler dizmeye götürmez. Hatta zannımca, türlü baskılanmalar altında bir şeyi kendi duygu ve düşünceleriyle net biçimde ifade edemeyeceği hissine kapılırsa yazmamayı bile tercih edebilir. Bir insanı yazma deneyimi konusunda cesaretlendirmek açısından emeğini esirgemez ama okuduğu bir metin,-yazarı kim olursa olsun - onun açısından ‘olmamış’ bir metinse, olmamıştır.

UMUT OLSUN DA KAR TANESİ KADAR OLSUN…

Bazı şair ya da yazarları tarif ederken kullanmasanız eksik kalacağını bildiğiniz sözcükler vardır. Örneğin bazı şairlerden ‘hüzün’ sözcüğünü çıkarırsanız geriye fazla bir şey kalmayabilir. Ayşe Sarısayın açısından ise bu sözcük ‘umut’ olabilir. Örneğin dondurucu kış geceleri bazıları açısından karamsarlığı simgeleyebilir ama Ayşe Sarısayın, bir kış gecesinde sokak lambasının etrafında dönerek geceye ayrı bir anlam katan kar tanelerinin çağrıştırdıklarını kaçırmaz. Gecenin ortasında, karanlığı aydınlatan hareket halindeki kar tanesi kadar bir umut az şey değildir.


AYŞE SARISAYIN HAKKINDA…

1957 yılında İstanbul’da doğdu. Kimya mühendisliği ve işletme eğitimi gördü. Behçet Necatigil’e ilişkin anılarının yer aldığı ilk kitabı Çok Şey Yarım Hâlâ, 2001’de yayımlandı. Öykü kitaplarından Denizler Dört Duvar 2004 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne, Yorgun Anılar Zamanı 2005 Sait Faik Hikâye Armağanı’na, Karakalem Resimler Dünya Kitap dergisinin 2008 Yılın Telif Kitabı Ödülü’ne değer görüldü. 2009’da yayımlanan Erdal Öz, Unutulmaz Bir Atlı adlı biyografiyle Beşiktaş, Yollar ya da Anılar Boyunca adlı otobiyografik semt kitabını Ansızın Günbatımı (roman, 2014) ve Selim İleri’yle edebiyattaki 50. yılı için yaptığı nehir söyleşi (O Aşk Dinmedi, 2017) izledi. Çocuk edebiyatı alanında da çalışmaları olan ve Almancadan çeviriler yapan yazarın, Siegfried Lenz’den çevirdiği Almanca Dersi romanına, Dünya Kitap Yılının Çeviri Kitabı Ödülü verildi (2012).

Evrensel'i Takip Et