25 Haziran 2023 21:26

Lice Katliamı tanığı: Dava düşmüş olabilir ama bitmiş değil

Lice Katliamı davasının sanık askerin ölümü üzerinden düşürülmesine tepki gösteren katliamın tanıklarından Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü Şiyar Kaymaz: “Dava düşmüş olabilir ama bitmiş değil”

Fotoğraff: MA

Paylaş

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde 14 sivil, bir asker ve Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesine dair açılan dava, sanık asker Eşref Hatipoğlu’nun ölümünün ardından düşürüldü. Katliamda eniştesini kaybeden ve yaşananlara tanıklık eden Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü Şiyar Kaymaz,  davanın cezasızlıkla sonuçlanmasına tepki gösterdi. 

KAZAN DAİRESİNDE SAKLANDILAR

Katliamın yaşandığı tarihte lise öğrencisi olduğunu aktaran Kaymaz, o dönem yaşananları şöyle anlattı: "Yükselen silah seslerinin ardından bombardıman başladı. Helikopter ve savaş uçaklarının uçtuğunu gördük. O dönemlerde sürekli köy yakmaları oluyordu, ilk başta yine böyle bir şey oluyor sandık. Bir süre sonra bizim içinde olduğumuz okulun da tarandığını gördük. O sırada lise müdürümüz, ilçe emniyeti ile görüştü. ‘Burada öğrenciler var bizim buradan çıkmamız lazım’ talebinde bulundu. Emniyet müdürü, ‘Size herhangi bir yardım yapamayız, şuan da kimse buradan çıkamaz’ dedi. Bunun üzerine 450 öğrenci ile kazan dairesine indik. Zaman geçtikçe, dumanlar yükseldi ve evlerin yakıldığını gördük."

HER YER YAKILDI

Saat 18.00’de radyodan çatışma yaşandığının aktarıldığını paylaşan Kaymaz, "Mahsur kaldığımız okul olayların tam ortasındaydı ve gözlemlediğim kadar ne karşıt taraf vardı ne de çatışma. Dışarıya yemek bulmak için çıkan arkadaşlarımız ‘Çarşı tamamen yakılmış. İçinde öğretmenlerin ve çocukların da olduğu çok sayıda kişi ölü şekilde yerde yatıyor’ bilgisini bize aktardılar. Geceyi okulda geçirdikten sonra hep birlikte okuldan çıktık. Çarşı merkezine geldiğimizde askerler önümüzü kestiler ve rastgele taradılar. O sırada emniyet lojmanlarından bir tane polis, balkona çıkarak havaya ateş açtı. ‘Onlar öğrenci, onları bırakın’ dedi. Bunun özerine askerler ona doğru ateş açtılar ve polis içeri girdi. Daha sonra eve gitmemize izin verdiler. Eve yetiştiğimde herkes beni bekliyor. Ben de 'her yeri yakmışlar, çok sayıda ölü var, hatta Kahveci Ali de ölmüş' dediğimde annem birden çığlık attı. Annem 'bizim damat' dedi. Elbiseme baktığımda kurşunun karnımı sıyırdığını fark ettim” dedi. 

Kendi evlerinin da yakılmak istendiğini aktaran Kaymaz, şöyle devam etti: "Askerler bizim evimizin olduğu yere geldiler ve ‘çıkın evi yakacağız’ diyorlardı. Başka bir asker geldi ve ‘bu evi yakmayacaksınız’ dedi. Komutan, ‘Evi yakmayın, çalıları yakın duman çıksın, yaktık dersiniz’ emri verdi. Gerçekten de öyle oldu. Daha sonra bizi ilçe stadyumuna götürdüler, tüm halkı orada topluyorlardı. Stadyuma giderken askerlerin iş yerimizi yağmaladıklarını gördüm ve daha sonra da yaktıklarını bizzat kendim gördüm." 

AİHM, TÜRKİYE'Yİ MAHKUM ETTİ

Katliamdan sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) aracılığıyla 1996 yılında mahkemeye başvuru yaptıklarını aktaran Kaymaz, "Dava, daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitti. Devlet suçlu bulundu. O dönem orada bulunan herkese maddi destek sunulması yönünde bir karar çıktı" diye kaydetti. Dava süreci ve katliama dair kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmek için Lice Adalet Arıyor Platformu’nu kurduklarını dile getiren Kaymaz, "Davanın kapatılmasının başında devletin imha ve inkar politikaları var. Bunu her dönemde gördük. 90’larda Kürtleri yok etme konsepti vardı. Bu konsept Turgut Özal’ın ölümüyle başlayıp, Sivas, Cizre, Lice, Kulp, Nusaybin katliamlarıyla devam eden bir süreçti. 1993-1994 yılları arasında yaşanan her olayın birbiriyle bağlantısı var" diye konuştu.  

‘DAVA BİTMEDİ' 

Katliamı organize eden kişilerin ortaya çıkarılması, sorumluluğu bulunan siyasetçi ve bürokratların hesap vermesi gerektiğini vurgulayan Kaymaz, "Bizim işimiz bu sitemi kuran kişiler ve siyasi düzlemdeki kişiler. Bürokrasiyle sorunumuz var. Platformumuzun felsefesi öç alma değil, muhatap bulma ve hakikatle süreci yönetmek. Bu düzeni oluşturup, bir daha bunların oluşmaması için zemin oluşturmaktır. Devletin artık cezasızlık politikalarından vazgeçmesi lazım. Bu şekilde süreci yöneterek tekrar katliamlara zemin hazırlayan bir potansiyel oluşturuyor. Toplumsal yüzleşmesi yapılmalı. Dosyada kaymakamın verdiği ifade nettir; ‘herhangi bir örgüt görmedik’ diyor. Devletin toplumla yüzleşmesi gerekiyor. Kürt sorunu çözülmediği sürece bu çatışmalar sürekli olacaktır" ifadelerini kullandı. Kaymaz, mücadelelerinin devam edeceğine işaret ederek, "Evet, dava düşmüş olabilir ama bitmiş değildir" dedi. 

NE OLMUŞTU?

Lice'de 22 Ekim 1993'te dönemin Jandarma Komutanı Bahtiyar Aydın, uğradığı bir suikast sonucu yaşamını yitirdi. Hemen sonrası kent ablukaya alındı ve aralarında 2 çocuğun da olduğu 14 sivil katledildi. Ayrıca bir asker de yaşamını yitirdi. Olaylarda 36 kişi ağır, 200’ün üzerinde kişi yaralandı. Kent merkezinde 400 ev ile 242 dükkan yakıldı. Yıkım ve tahribat nedeniyle 13 bin olan kent nüfusu 2 bin 500'lere kadar düştü.

SAVCI: SALDIRIYI PKK GERÇEKLEŞTİRMEDİ

16 kişinin ölümüne dair dava, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlanmasıyla açıldı. İddianamede, Aydın’a suikastın PKK tarafından yapıldığı ve çatışma çıktığı iddialarının aksi yönünde değerlendirmeler yer aldı. İddianamede, şu tespitlere yer verildi: "Olay günü PKK’nin Lice ilçesine saldırdığına ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı öldürdüğüne dair herhangi bir delil elde edilememiştir. Nitekim gündüz saatlerinde bir ilçenin basılıp, yaklaşık 11 saat boyunca çatışmanın devam etmesine rağmen hiçbir teröristin ölü ya da sağ olarak ele geçirilemediği gibi teröristleri gören kişilerin dahi bulunmaması, aradan geçen 20 seneye rağmen bu eyleme katılanların tespit edilememiş olması PKK’nin bu saldırıyı gerçekleştirmediğini göstermiştir.”

İddianamede, emekli Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında, "Taammüden öldürme", "Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik" ve "Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istendi. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etti, 2013'te dava süreci başladı. 27 klasörlük dava dosyasında hem davacı tanıkları hem de o dönem Licê'de görev yapan birçok resmi yetkili, 22 Ekim 1993 günü herhangi bir çatışmanın olmadığını ve ilçede yaşanan tahribatın "operasyona çıkan askerler” tarafından yapıldığını söyledi. 

DAVA İZMİR’E TAŞINDI

"Güvenlik" gerekçesi ile dava önce Eskişehir'e, daha sonra İzmir'e nakledildi. 2014'de komutanların yargılanması için Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) izni gerektiği gerekçesiyle İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılama durduruldu. 29 Ocak 2015'de HSYK “durdurma” kararını bozdu ve davanın İzmir'de devam etmesine hükmetti. Sanık Tünay Yanardağ’ın Singapur’da geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldüğü iddiası üzerine davanın tek sanığı Eşref Hatipoğlu kaldı. Tutuksuz yargılanan Hatipoğlu da 8 Aralık 2018'de görülen duruşmada üzerine atılı tüm suçlardan beraat etti. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, davada verilen beraat kararının eksik inceleme nedeniyle bozulması talebiyle dosyaya ilişkin mütalaa sundu. Yargıtay Savcısı, mütalaasında dönemin Diyarbakır Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı ile Diyarbakır Jandarma Asayiş Kolordu Komutan Yardımcısı İlker Başbuğ'un tanık olarak dinlenmesini istedi. 

Yargıtay’daki dosyanın incelenmesi sürerken, davanın tek sanığı Hatipoğlu’nun ölmesiyle dava düştü. (MA)

ÖNCEKİ HABER

Tarım Bakanlığı pide, lahmacun denetim talimatı kararından geri döndü

SONRAKİ HABER

Erciyes Üniversitesi'nde ek protokol imzalanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa