İşçiye mezar olan her yerde yaşam hakkı için mücadele
Geçmişten bugüne kadar işçiler, sağlıklarını korumak ve güvenliklerini arttırmak için haklarını dünyanın birçok yerinden çeşitli mücadeleler sonrasında kazanmışlardır.
Fotoğraf: Pixabay
Barış TİMUR
Kayseri
Geçtiğimiz günlerde Ankara’nın Elmadağ ilçesinde bulunan Makine ve Kimya Endüstrisi’ne (MKE) ait Roket ve Patlayıcı Fabrikası’nda bir patlama meydana geldi ve 5 işçi iş cinayetine kurban gitti. 2 işçinin bedenine hala ulaşılamadı. MKE’ye bağlı fabrikaların iş cinayeti, iş kazaları ve patlamalar dosyası oldukça kabarık. 1986’dan başlayarak 2018’e kadar bu fabrikalarda patlamalar meydana geldi ve çok sayıda işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Devlet sermayesiyle kurulan MKE’de silah, mühimmat, roket ve patlayıcı gibi ürünler üretiliyor. Bu nedenle işçi sağlığı ve iş güvenliğini sağlamak için oldukça yüksek önlemlerin alınması gerekiyor. Ancak kurulduğu günden bugüne çok sayıda işçinin hayatını kaybettiği MKE’de önlemlerin sıkılaştırılmamasını bir tarafa, 2021’de anonim şirket olmasıyla yoğun ve ağır iş koşulları artarak devam ediyor. Aslında anonim şirket olurken dönemin bakanının “bürokrasiye takılmadan daha hızlı üretim olacak” ifadesi bize her şeyi açıklıyor. 2018’deki patlama sonrası “ürünlerin kalitesinde bir sorun yok” söylemi de patronlar ve hükümet yetkililerinin işçilerin canını hiçe sayarak üretimin devamı ve kar hırsından başka bir şey düşünmediğini gösteriyor.
MKE dışında da farklı sektörler ve iş kollarında işçiler canları hiçe sayılarak çalıştırılıyorlar. Her geçen yıl patron sözcülerinin “iş kazası” dediği iş cinayetleri giderek artıyor. Büyük ve riskli-çok riskli işletmelerde iş cinayetlerinin sıkça yaşandığını görüyoruz. İşletmelerin kar hırsları, işçilere canlarından olmalarıyla geri dönüyor. MKE’deki özelleştirme sürecinden sonrasına baktığımızda tecrübeli işçilerin askeri iş kolundaki başka işletmelere çalışmaya gönderildiği, yerlerine yeni ve tecrübesiz (patronlar açısından maliyeti daha az) işçiler alınarak daha az işçiyle daha fazla üretimin amaçlandığı gerçeğini Petrol İş Sendikası Genel Başkanı ifade ediyor. Üstelik sömürü çarkı yalnızca büyük işletmelerde değil sanayi sitelerinde, atölyelerde ve diğer sektörlerde de dönüyor. Buradaki esas mesele büyük işletme de olsa küçük atölye de, iş cinayetlerinin ve yaralanmalarının giderek artmasıdır. Öte yandan geçmişten bugüne kadar işçiler, sağlıklarını korumak ve güvenliklerini arttırmak için çeşitli mücadeleler sonrasında haklarını kazanmışlardır. Bu yasaların bir bölümü bugün ülkemizde de yürürlüktedir. Örneğin “İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları (İSG)” mevcuttur. Ancak bu kurullar patronların çıkarları doğrultusunda hareket ederek yasa karşısında çeşitli kılıflara büründürülmüştür. Onlarca işçiye mezar olan MKE’de var olan İSG Kurulu, özelleştirilerek dağıtılmıştır.
PATRONLARIN KARINA KAR KATMAK
Diğer taraftan denetimsiz ve kayıt dışı çalıştırılmanın giderek yaygınlaştığı sanayi sitelerinde ve atölyelerde hemen hemen her gün yaşanan yaralanmalar ve iş cinayetlerindeki artış rastlantısal değildir. Patronların tek amacı, yaptıkları işte karlarını arttırmaktır. Bu da işçilerin maliyetlerini azaltmakla mümkün olabilmektedir. Son yıllarda ucuz iş gücü ortaya çıkartmak ve var olan ucuz iş gücünü güçlendirmek için patronların temsilcisi olan AKP hükümeti çeşitli uygulamalar ortaya koymuştur. Örneğin MESEM’leri kurmuş ve asgari ücretin dört kat altı ücretlerle çalıştırılmalar yaygınlaştırılmıştır. Kıdem tazminatının kaldırılmasını defalarca meclise getirmiştir. Kayıt dışı ve hiçbir güvencesi olmayan çalıştırılmalara göz yummuştur. Daha birçok örneğini verebileceğimiz bu tür uygulamalarla hedeflenen, patronların karına kar katmak olmuştur. Patronlar nasıl ki işçilere işleterek ürün elde etmek için kumaş, çelik, buğday satın alıyorsa bu aldıklarını işletmesi için işçinin emeğini de satın almaktadır. Aslında patronların gözünde bu aldıklarıyla işçiler arasında fark yoktur. Haliyle işçinin yoğun tempoda çalışırkenki durumu, sağlığı, hastalığı, ölüp ölmediği patronu ilgilendirmez. Ta ki işçiler yaşama hakları başta olmak üzere birçok alanda hakkını isteyene ve kazanılmış olana sahip çıkana dek.
İŞÇİ SAĞLIĞI İŞÇİLERİN KAZANDIĞI BİR MESELEDİR
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin gündeme gelmesi, işçilerin çalışma ve yaşama koşullarının iyileştirilmesi mücadelesinde adımlar atılmasıyla mümkün oldu. Mücadelenin ilerletilmesiyle ve büyümesiyle de patronların iktidarları bu çerçevedeki talepleri yasalaştırmak zorunda kaldı. Şu an uygulanmasında ciddi sorunlar olsa da işçilerin sadece iş gücü olarak görülmesinin karşısında yaşama haklarının ölçütü olan işçi sağlığı meselesi, yine işçilerin kendilerinin kazandıkları bir meseledir.
Bu anlamda iş yerlerinde sömürünün her geçen gün arttığı, yoğun iş temposunda çalıştırılmaların yaygınlaştığı, kayıt dışı, güvencesiz ve düşük ücretler karşılığında ölümle burun buruna iş koşullarının güçlendiği bu süreçte haklarımızı korumak için çeşitli kanalları zorlamalıyız. Bu noktada sendikalara büyük iş düşmektedir fakat önemli bir bölümünün sendikal bürokrasi ve patron yanlılığına esir düştüğü bir gerçektir. Taleplerimiz için örgütlü olmayan bir mücadelenin sürdürülebilirliğinin olanaklı olmadığı dikkate alındığında çalıştığı yerlerde mücadeleci bir çizgi çekmek işçilere düşüyor.
Sendikalı ya da sendikasız iş yerlerinde işçilerin ortak talepleri haline gelmesi gereken iş güvenliği koşullarına karşı mücadeleyi tartışmak ve ortak hareket etmek çok önemlidir. İşçi sınıfının kazanımları gözden geçirilerek gündeme getirilmesi ve güçlendirilmesi, işçilerin patronlara karşı mücadelesine yeni bir boyut katarak derinleştirecektir. Sendikalarda, işçi sınıfının partisi ve gençlik örgütünde, emekten yana çevrelerde bir araya gelerek “Nasıl bir mücadele vereceğiz?” sorusuna cevap bulabiliriz. Yaşam hakkımızı ancak örgütlü bir mücadeleyle koruyabiliriz.