27 Haziran 2023 21:41

Bilimsellik ve ekonomi tartışmalarıyla Mehmet Şimşek

Görülmesi gereken gerçek, ekonominin siyasetten bağımsız olmadığı, sınıflar savaşımının alanlarından biri olduğu ve ekonomi “biliminin” her zaman 2+2=4 gibi sabit ve değişmez sonuçlar vermediğidir.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Batuhan ENGİNER

İTÜ

 

Son günlerde tartışmaların harareti durulmuş olsa da yeni açıklanan kabine fazlasıyla gündem edildi. Biz bu yazıda yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hakkında konuşacağız. Konu ekonomi olunca asla eldeki tartışmalarla yetinmemek gerekiyor. Mehmet Şimşek için liyakatli olduğu, ekonomiden anladığı, bizi bilimsizlikten kurtaracağı, Avrupaî biri olduğu gibi nice magazinsel ve  burjuva aydınlanmacı saçmalık konuşuldu. Eğer ilkelerimizden ve kendi sınıfsal pozisyonumuzdan yeterince kopuk olursak iyi okullar bitirmesi veya daha önce Türkiye’yi oldukça bilimsel ve rasyonel olarak (!) tekstil ve inşaat sektörlerine sıkıştırıp dünya ekonomisine entegre etmiş olmasıyla Mehmet Şimşek’i övebiliriz. Hatta burjuvazinin kadrolu iktisatçısı Özgür Demirtaş’ın dediğine inanabilir ve “görüşümüz ne olursa olsun” yeni kabinenin arkasında durmamız gerektiği gafletine bile düşebiliriz.

İKTİDARIN “RASYONEL” EKONOMİ POLİTİKASI

Türkiye ekonomisi ve “rasyonel” olmaktan söz etmek bu yazının temelini oluşturuyor. Rasyonel irrasyonel arasındaki farkı iyi anlamamız ve iktidarın yeni ekonomi politikasını, “rasyonel” derken kimin neyi kast ettiğini kaçırmamamız lazım. Kuşkusuz, Türkiye ekonomisi pek de sağlıklı değil. 2023’ün ilk 4 ayında 400 milyar TL’ye yakın bir bütçe açığı, artan çocuk işçiliği, hiç olmadığı kadar düşük olan alım gücü ve Haziran ayı itibariyle brüt 100,5 milyar dolara, net (swap hariç) -60 milyar dolara kadar gerileyen Merkez Bankası rezervleri, kısa vadeli 200 milyar dolar borç… Bunlar elbette pek çok şeyi anlatıyor fakat bizim burada hedef alacağımız şey aslen bunların çözümünün ne olduğu. Türkiye’nin girdiği darboğazda çözüm adına konuşulan önerilerin en yaygını bizim kendi kendimizi kurtaramayacağımız, dolayısıyla da acilen yabancı sermayenin ülkeye giriş yapmasının gerektiği ve işsizliğin de dövizle ilgili pek çok sorunun da böylece “görünmez bir el” yardımıyla çözüleceği. Nitekim bu önerinin de rasyonel dönüş açıklamalarının da, TCMB’ye ve HvMB’ye yapılan liyakatli atamaların vs. bu ülkeyi kurtaracağı veya durumu iyileştireceği görüşü bir kabule dayanıyor: Piyasalar müdahale edilmediği zaman sağlıklı çalışırlar ve tüketici talebini karşılarlar. Hayatta binlerce kez deneyimlediğimiz üzere; hayır, çalışmazlar. Eğer bu denilen doğru olsa ne 1929 Buhranı yaşanır ne de burjuvazi, piyasaya devlet müdahalesini esas alan Keynesyen politikalarla uzlaşarak iktidarını güç bela koruyabilirdi. Piyasalar, arz-talep dengesini karşılamanın -pek iyi çalışmasalar da- yöntemlerinden yalnızca biridir. Görülmesi gereken gerçek, ekonominin siyasetten bağımsız olmadığı, sınıflar savaşımının alanlarından biri olduğu ve ekonomi “biliminin” her zaman 2+2=4 gibi sabit ve değişmez sonuçlar vermediğidir.

Burada rasyonel olmayan bir ekonomi var elbette. Ama iktidarın özrü kabahatinden büyük! Şimşek, bütçe açığını zaten kanserli olan vergi sistemini daha da adaletsiz hale getirerek ve halkın sırtına birer “kelle vergisi” yükleyerek çözmek istiyor. Halihazırda işlenen politika zaten buydu! Halkın en temel gıda erişimini dahi baltalayarak mı çözeceksiniz bütçe açığınızı? 2023 ilk çeyreğin sonu itibariyle, geçen sene kıyasla doğrudan vergiler %18 düştü; dolaylı vergilerse %75’ten fazla arttı. Doğrudan vergiler kazanç üzerinden orantılı bir şekilde, dolaylı vergilerse halkın ihtiyaçları üzerinden orantısız bir şekilde alınır. Yani dolaylı vergide, Vehbi Koç’la işçi Ahmet ekmek almak için aynı vergiyi öder, bu saçmalığın daniskasıdır! Bu tür olan vergiyi %75 arttırmak neyin nesi? Mehmet Şimşek ise bunu yeterli bulmuyor, vergiyi “tabana yayacağını” söylüyor.

Vergi arttırılmalıdır bence de. Ama kiminki? Kârı 2021’den 2022’ye yüzde %400 artan Koç Holding’inki mi, yaşama maliyetinin 5000 TL altında ücret alan asgari ücretlininki mi? Dolaylı vergiler tümüyle kaldırılmadan %99’un bir grup sermayedara hem altlarında çalışarak hem de vergi vererek baktığı akıl dışı sistem sonlanmadan vergi sorunu bitmeyecek.

“Şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” derken kast edilen de açıktır. Uluslararası sermayeden bir kurtarış ve piyasayı rahatlatacak döviz girişi bekliyorlar. Biz kendi burjuvazimizi kurtarmak için size muhtacız sana sayın uluslararası sermaye! Halkımızı asgari ücretle sömürecek fabrikaları inşa etmekten dahi aciziz, bu yüzden Türkiye’nin emekçi halkını sömürme onurunun bir kısmını size devretmek istiyoruz. Bu bir çözüm değil. Gerek yerli gerek yabancı bütün tekellerin Türkiye’deki asset’lerine el koyulup vatanın kaynakları, halk için harcanmadıkça çözüm olmayacak. Rasyonel olan işte budur!

ÇOCUKLAR NEDEN EKONOMİ KONUŞUR Kİ?

Tartışmalar burada son bulmuyor elbette, çünkü Mehmet Şimşek hakkında konuşmak “tutuyor”. Çünkü ekonomi konuşmak “tutuyor”. Ekonomi, Türkiye’de çocukların bile top oynamaya ara verir vermez mahalle aralarında üzerinde konuştukları bir şey olduğundan çok da şaşırmamak gerek. Belki hatırlarsınız, 2020’de Antalya’da sokakta 8-10 yaşlarında birkaç çocuğun ekonomi konuştuğu bir video gündem olmuştu. Peki, çocuklar neden ekonomi konuşur ki?

Bu sorunun cevabıyla Mehmet Şimşek’i neden desteklemememiz gerektiği sorusunun cevabı aynı. Ekonomi, hem günlük yaşantımıza denk düşen pratiği hem de Yunanca karşılığıyla “ev bütçesi” demek. Aslında etimolojik kökeni ve yeknesak gerçekliğiyle ekonomi zaten okullarda, sokaklarda konuşulmalı hatta ekonomiyi yaratan herkes, yani çalışma hayatına katılan nüfus (emekçi sınıflar), ekonomi programlarının belirlenmesinde söz sahibi olabilmelidir. Çünkü gerçek bir demokrasinin kendisi sopa ve havuçla değil tam aksine özgür iradeyle yaşayabilmeyi mümkün kılar. Bu demokrasi; içerisine hukuku, ekonomiyi, eğitimi, sağlığı da alır. İşte bu sebepten mahalle aralarında ekonomi konuşan çocuklar için bu konuşma bize her ne kadar garip gelse de oldukça doğaldır, nitekim küçük bir çocuğun zekâsı kendisinin de ekonomiden etkilendiğini ama burada söz sahibi olmadığını anlamaya vakıftır. Burada “çocukların çocukluğunu yaşamasını” engelleyen ve yanlış olan şey diyalogun kendisi değil, bu çocukların sahip oldukları bilinç seviyesi ölçüsünde birer karar mekanizması olmamaları dolayısıyla emekçi halkın düşmanı ekonomi politikalarına maruz kalmalarıdır. Bu politikaları değiştirecek olan şey nerede yatıyor dersiniz? Yine bu diyalogun kendisinde. Yalnızca bu çocuklar değil, bizler de ekonomiyi ele alış biçimimizi değiştirerek ekonomi programının kendisini değiştirecek ve birer karar mercii olacak hale gelebiliriz. Söz gelimi ele alış biçimi de çok uzak bir şey değil elbette. “Mehmet Şimşek ne yapacak?​” ile sınırlı kalmamak ve Mehmet Şimşek'in ne yapacağını incelemek ancak bu inceleme sonunda bizim Şimşek'in karşısında ne yapacağımıza karar vereceksek bir anlam ifade ediyor.

Etki-tepki yasasının bir ürünü olmak gibi de düşünebiliriz bunu. Örneğin bir boksör 500 Newton güçle bir kum torbasına yumruk atabilir ve olan kum torbasına olur, boksör bir zarar almaz çünkü kum torbası mukavemet göstermeyerek havada asılı olduğundan savrulmakla yetinir. Havaya asılı kalmamalı, ayağımızı sabit zemine basarak bir duvar gibi kenetlenmeli ve bir arada hareket etmeliyiz. Bu durumda 500 Newton'luk güç duvara zarar vermezken, boksörün elindeki bütün kemikleri kırar. İşte bizim Türkiye gençliği olarak önümüze koyacağımız hedef bu olmalı, daha sert daha solit bir yapı olmak için birbirimize yaklaşmalı, kenetlenmeli yani örgütlenmeliyiz. Ayağımızı sıkı sıkıya basacağımız bir ideolojik zeminde bulunmalı, Marksizm'in anlattığı dünyayı, Leninizm'in mücadele pratiğiyle tarihte kazanılan zaferleri, ilerletilen demokrasileri anlamaya çalışmalıyız.

ÖNCEKİ HABER

Gelin yeni bakanlara yakından bir bakalım

SONRAKİ HABER

20. Gençlik Yaz Kampı’yla gelecekten 8 gün çalıyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa