“Peruk Takan Kadınlar” incelemesi
Yerleştirmedeki dört kadının ilk bakışta ortak özellikleri perukları gibi gözükse de aslında ortak özellikleri onları bu peruklara mahkûm eden baskı.
Görsel: pxhere
Ekin ALPAN
İstanbul Üniversitesi
Peruk Takan Kadınlar, Kutluğ Armağan tarafından bir araya getirilmiş bir video yerleştirmesi.
Şu an İstanbul Modern’de sergileniyor. 4 farklı kadının tek bir obje üzerinden hem birleşmesi hem de bir o kadar tekilleşmesini seyirciye aynı anda ve yan yana sunan bir iş.
Bu dört kadını yan yana izlerken Türkiye’de, ne kadar farklı olurlarsa olsunlar “kadın” kelimesinin altında birleşen herkese karşı olan bakış açısının önümüze sadece kelimeleriyle bile olsa sertçe serildiğini görebiliyoruz. İş sadece bu yönden çarpıcı olmakla kalmıyor aynı zamanda tek bir objenin dört kadının hayatına nasıl bu kadar farklı yönlerden girebildiğini, değiştirebildiğini ve hatta etkisinin ne kadar değişken olabileceğini de seyirciye sunarak daha da düşündürücü bir hale geliyor.
PERUK PEK ÇOK FARKLI SORUNA İŞARET EDİYOR
İlk ekrandaki “Hostes Leyla” isimli kadının peruk hikayesi ve son ekrandaki trans kadın Demet Demir’in hikayesi peruklarını kullanma amaçları açısından bizlere müthiş bir tezatlık sunuyor. Kendini “solcu” olarak tanımlayan “Hostes Leyla” bazı politik sebeplerden dolayı kendi kimliğini gizlemek için peruk takarken, üç ekran ötesinde, trans kadın Demet Demir, kendi kimliğine daha “uygun” olacağı için peruk takıyor. Daha doğrusu polisin, toplumdan tamamen dışlanmış bir grup oldukları için seks işçiliği yapmak zorunda kalan “travesti” kadınların bir çeşit “caydırma yöntemi” olarak saçlarını kesmesinden dolayı peruk takmak zorunda kalıyor. Demet Demir ve “Hostes Leyla” perukları sayesinde aynı işin adı altında hikayelerini bizlere anlatıyorlar fakat onları asıl birleştiren, kendi kimliklerini oluşturan fikirleri veya cinsel yönelimleri yüzünden maruz kaldıkları baskı ve şiddet aslında. İki ekrana baktığımızda da ne olursa olsun kendinden vazgeçmeyip güçlü kalabilen kadınlar görüyoruz, kendi kimliklerini temsil edecek güç peruklarında değil bizzat kendilerinde.
“Hostes Leyla”nın hemen yanındaki Nevval Sevindi ise kadın olmakla alakalı bambaşka bir fikrin, bambaşka bir baskının altını çiziyor hikayesiyle. “Kadınlık” denen şeyi nelere indirgediğimizi anlatıyor. Kemoterapi gördüğü zaman kaybettiği o çok bakımlı saçlarının yerine gerçek saçtan yapılma bir peruğa nasıl sarıldığını anlatıyor, meme kanseri olduktan sonra girdiği ameliyattan memeleri alınmadan çıkabildiği için yaşadığı rahatlamayı anlatıyor ve bizlere kadın olmanın sadece vücudumuza indirgendiği bir dünyada yaşadığımızı hatırlatıyor. Belki de en önemlisi, kanser gibi bir hastalıkla yüzleştiğimizde bile, burun buruna geldiğimiz şeyin yine de bu “kadınlık” baskısı olduğunu anlatıyor.
Üçüncü ekranda, diğer videoların aksine sadece karanlık bir kadın silüeti görüyoruz ve bu silüetin sesini duyuyoruz, kendi eğitim mücadelesinin sesini. 28 Şubat 1997 kararlarıyla beraber uygulanmaya başlanan, kampüslerde başörtü yasağından dolayı, her ne kadar vicdanı el vermese veya gülünç bulunacağını düşünse de eğitim alma isteği ağır bastığı için başörtüsünün üstüne peruk takmak zorunda kalan bir kadın, baskılara rağmen eğitim mücadelesinden vazgeçmemiş bir kadın.
Son olarak da dördüncü ekranda daha önce de bahsettiğim, polisler tarafından psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmış, saçları kesilmiş, buna rağmen, saçlarını kesen polislere o “zevki” yaşatmamak için dimdik yürümeye devam etmiş Demet Demir’i görüyoruz. Bu dört kadının esere ilk bakışta ortak özellikleri perukları gibi gözükse de aslında ortak özellikleri onları bu peruklara mahkûm eden baskı. Kutluğ Armağan bu yerleştirmesiyle, kadınların yaşadığı baskıyı farklı yönlerden fakat tek bir objeyle ele almayı çarpıcı bir şekilde başarıyor ve bu dört kadının tekil deneyimlerini toplumsal bir seviyeye çıkararak bizlere gerçekleri sunuyor.