27 Haziran 2023 21:53

Müfredat bizden 12 sene alıyor, biz ise ondan hiçbir şey!

“Sistem bizi iddia ettiği gibi geliştirmeyi bir amaç ediniyor mu? Mimar olmak isteyen birine kimya vb. dersleri bu kadar yoğun anlatmak iyiliği için mi, yoksa sistemin çarklarını döndürmek için mi?”

Kaynak: Freepik

Paylaş

Muhammed Emir KARACAN

Ömer Çam Anadolu İmam Hatip Lisesi

Maltepe/İstanbul

 

Merhaba! Ben Emir. 16 yaşındayım ve liseye gidiyorum. Bu yazıda genel olarak müfredatla ilgili eleştirilerimden ve bunun yanında lise çalıştaylarından bahsedeceğim. Eleştirilerim tamamen çevremden bildiklerim, gördüklerim, deneyimlediklerim ve benim düşüncelerim olacak. Öznel yorumlar olduğu için bazılarına katılmayabilirsiniz ancak bence müfredat konusu gerçekten önemli ve bu konu hakkında en yüksek mertebeden en alt mertebeye kadar konuşup fikir alışverişi yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

OKUL BİZİ HANGİ HAYATA HAZIRLIYOR?

İnsanlar olarak doğumdan ölüme kadar uzun bir maceraya atılıyoruz. Bebeklik dönemi, aile durumuna bağlı olarak kreş, anaokulu ve sonra 4+4+4 sistemiyle üniversiteye kadar 12 yıl eğitim hayatı. Hayatımızın aslında en dopdolu ve enerjik zamanlarını eğitim-öğretim zamanı içerisinde geçiriyoruz. Bu dönemlerimiz de aslında bizim karakterimizi şekillendiren, düşünce sistemimizi ortaya çıkartan, vizyonumuzu ve misyonumu belirlediğimiz ya da en azından şekillendirdiğimiz dönemlerdir. “Ağaç yaşken eğilir” sözünü biliriz, çocukluk ve gençlik dönemimiz de bizim geleceğimizi şekillendirdiğinden bu yaşlarda edindiğimiz bilgiler ve deneyimler bizim için fazlaca önemlidir. Eğitim sistemi de temelde, bizi birçok yönde geliştirerek dünya hayatına hazır olmamızı hedefliyor. Ancak bu konuda şu soruları sormamız gerekiyor: Sistem bizi iddia ettiği gibi geliştirebiliyor mu? Ya da iddia ettiği gibi geliştirmeyi bir amaç ediniyor mu? Mimar olmak isteyen birine kimya vb. dersleri bu kadar yoğun anlatmak onun iyiliği için mi, yoksa tamamen sistemin çarklarını döndürmek için mi?

Burada dürüst olmak gerekirse, ben sistemin bizi çok da düşündüğünü zannetmiyorum. Bu konuda birçok farklı düşünce olacaktır; mesela okulun tek amacı aileleri işe gittiği için çocukları akşama kadar tutmak da olabilir, öğrencileri meşgul tutarak onların evde ya da dışarıda bomboş oturmalarını-gezmelerini engellemeyi hedeflediler belki de. Günün önemli bir kısmını okulda geçiriyoruz sonuçta. Ha! Tabii, bomboş evde otursaydık da okulda öğrendiklerimizden pek bir farkı olur muydu, orası muamma.

Okullar hakkındaki hapishane metaforunu duymuşsunuzdur. Okul birçok açıdan cidden hapishanelere benzer bir durumdadır. Mimari benzerliğinden öte, sistem olarak bile benzer denilebilir. 8 saat okulda tutulmamız ve kafamıza bazı bilgilerin sokulmaya çalışılması kilit metriklerden. Bence bu bilgileri de bizi düşündüklerinden değil, sistem için amele eleme yolu olduğundan veriyorlar. Belli sınavlar yapıyorlar, öğrenciler olarak bütün bir dönem tembel ve uyuşuk geçirdiğimiz zamanların ardından sınavlara kalan ufak bir sürede adrenalin pompalıyoruz. Sınavları geçmek için öğrendiğimiz bilgileri tutkuyla öğrenmiyoruz, tutkuyla öğrenmediğimiz için kafamızda tutmuyoruz ve o bilginin önemi hakkında da düşünmüyoruz. Sınavları belki geçiyoruz belki de geçemiyoruz ama bütün bilgiler aklımızdan siliniyor. Ve günün sonunda sistem bize belli şeyleri öğrettiğini sanıyor. Tabii burada her öğrenciye genelleme yapmak da doğru olmaz. Elbet, istikrarlı çalışan arkadaşlar da vardır ama bu çalışma motivasyonun, yine, bilgiden önce sınav olduğunu değiştirmiyor.

HER ŞEYİ ÖĞRENMEYE ÇALIŞIRKEN HİÇBİR ŞEY ÖĞRENMİYORUZ

Şimdi biraz daha işin işleyişine ineceğim. En başında, müfredat olağanüstü yoğun. Yoğun olduğu için verimsiz, verimsiz olduğu için de pratikte pek bir şey öğretmiyor. Üstelik kendi ilgi alanlarına yönelip gerçekten öğrenmek isteyenlerin de zamanı çalınıyor. Öğretmenler ise konuları yetiştirmek için dersleri hızlı ve verimsiz işleyebiliyor. Bu da sadece uyku getiriyor. Tabii ki hocalarıma da bir konuda hak veriyorum, onların da yapabilecekleri bir şey kısmen yok. Sistem bu şekilde ve buna zorluyor. Müfredatı işlemen isteniyor en sonunda. Okulun 8 saat olması, başlı başına yorucu ve verimi düşüren bir etken zaten. Günün belli bir zamanından sonra sadece öğrenciler değil, öğretmenler de yoruluyor doğal olarak. Öğretmenlerin yorulması demek ders anlatım veriminin düşmesi demek, verimin düşmesi demek öğrencilerin pratikte fazla şey öğrenememesi demek. Müfredatın verimsizliğinin üstüne bir de öğretmenin verimsizliği gelince işler daha da karmaşıklaşıyor. Müfredat bize her şeyi öğretmeye çalışıyor ama her şeyi öğretmeye çalışırken aslında hiçbir şey öğretmediğinin farkında değil. Ki farkında olmaması daha da büyük bir problem. Her konuyu niye öğreniyoruz, öğreneceksek de niye bu kadar detaylı? Başta değinmiştim, mimar olmak isteyen birisi neden ayrıştırma ve saflaştırma tekniklerini öğrenmek zorunda bırakılıyor? Bu onun işine yarayacak mı? Yarasa bile ne kadar?

Tabii, bu konuyla ilgili herkes eleştiri yapıyor, her ağızdan bir şeyler çıkıyor ama bence eleştirinin yanında çözüm önerileri de sunmak bu noktada önemli.

Bence; meslek liselerinin sayısının artması, “kötü öğrenciler meslek liselerine gider” algısının da yıkılması gerekiyor. 9 ve 10. sınıftaki temel eğitimden sonra 11 ile birlikte mesleğe ve alana yönelik bir sistem olabilir. Herkes okumak zorunda da değil bence. Yeteneğe ve deneyim ile öğrenmeye bağlı bir sistem çok daha verimli olabilir. Öğlene kadar ders, öğleden sonra ise kalan saatlerde sadece öğrencilerin ilgi alanlarıyla ilgili kursların ve kulüp etkinliklerinin olduğu bir alan oluşturulabilir. Daha az ders, sıkıştırılmamış bir müfredat ve sosyal faaliyetlere odaklanmış bir sistem. Bu aynı zamanda öğrencilerin okula gitme motivasyonunu da arttırabilir. 5 saat dersten sonra ilgilendiğim müzik enstrümanının kursuna gitmek ya da bir kulüp etkinliğine katılmak beni hem eğitim hayatından düşürmez hem de sosyal yaşamıma katkıda bulunabilir. Tabii bu noktada okulların zorunlu olma meselesini de tartışmamız gerek. Bence insan zorla yaptığı şeyi tutkuyla yapmaz, tutkuyla yapmadığı şeyi iyi yapmaz, iyi yapmadığı şey de ona çok katkı sunmaz. Bence, iyi yapabildiğimiz bir şey varsa onun üzerine gitmeliyiz, her şeyi bilmeye gerek yok. Hepsini geçtim, artık Orta Çağ’da yaşamıyoruz. Her disiplinin çok fazla alt dalı ve ayrıntısı var. Önceki zamanlarda bilim insanları pek çok disipline hâkim olabiliyordu. Galileo Galilei; astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi mesela. Çünkü bilgilerimiz daha kısıtlıydı ve dolayısıyla disiplinler fazlaca dallara ayrılmamıştı. Artık günümüzde böyle bir durum söz konusu değil. Her şeyi öğrenmeye çalışırken hiçbir şey öğrenememektense tek bir şey öğrenmenin çok daha iyi olacağını düşünüyorum.

KOCA MÜFREDATTA EVRİM Mİ TAKILDI GÖZÜNE?

Sinan Canan Hoca bir yayınında şöyle diyor: “Evrim meselesi biyoloji biliminin bir dalıdır ama sadece bir bilim alanı değildir. Hayatta çok işe yarayacak, kendinizle ilgili algınızı değiştirecek bir şeydir.”

Evrimin resmi bir şekilde müfredattan kaldırılması 2017’de gerçekleşmiş. Ben o zamanlarda ortaokulda olduğum için evrimin ne seviyede anlatıldığına şahit değilim. Ancak okuduklarım ve duyduklarıma göre iyi bir seviyede anlatılmadığı yönündeydi. Bu kararın siyasi amaçlarla verildiği bence çok açık, yönetime gelen her yapının kendi ideolojik düşüncelerini dayatması da su geçirmez bir gerçek. 2017’de evrimin müfredattan kaldırılmasına yönelik gerekçeye baktığımızda “tartışmalı ve seviye üstü” dendiğini görüyoruz. “Tartışmalı” denmesi zaten vahim ancak “seviye üstü” denmesi trajikomik. Ben şahsen evrimin ve içeriklerinin ilkokul çocuklarına bile çok rahat anlatılabileceği kanaatindeyim. Evrim konusu komplike olmadığı gibi, bence öğrenmesi de oldukça zevkli bir konu. Seviye üstü demelerinin burada tek bir sebebi var bence, o da bir bahane olarak kullanmak istemeleri. En absürt olanıysa, müfredatta evrimden çok daha karmaşık ve anlaşılması güç konuların olması. Öyleyse o konular neden çıkartılmıyor? Evrimi seviye üstü olarak görüyorsanız, evrimden daha karmaşık ve daha komplike konular hakkında niye bir aksiyon yok, o konular seviye üstü değil mi?

Ben bir lise öğrencisiyim ve aşırı bilgili değilim ama bu zamana kadar evrimle ilgili bir şeyler okumuşsam şunu biliyorum: Evrim, biyolojinin en temel yapı taşlarından birisi ve sadece biyolojide de değil birçok bilim dalında geçerli olan ve modern hayatımızda da etkili bir doğa yasası. Tabii ki evrim müfredattan çıkartıldı diye silinmeyecek, yok olmayacak. Evrim devam ediyor ve etmeye de devam edecek. İnsanın kafasını kuma gömmesi sadece kendini etkileyeceği gibi, gerçeği de değiştirmeyecektir. Özet olarak; bence evrim, belirgin bir olgudur ve inançlardan, ideolojilerden bağımsızdır, bilimsel bir konudur. Umarım ki müfredattaki gereksiz konuların yerini tekrar evrim alır ve ülkemizde evrime olan ilgi artar.

ÇALIŞTAYLAR MÜFREDATTAN NEDEN DAHA BAŞARILI?

Şu ana kadar 3 farklı çalıştaya katıldım. Benim çalıştaylar hakkında en çok sevdiğim şey, kimsenin zorla getirilmemiş olması. Ben de isteyerek gittiğim için daha fazla öğrenme ve tartışma isteği duyuyorum. Bence bu çok önemli. Herkesin isteyerek ve gönüllü olarak o ortamda bulunması ayrı bir atmosfer yaratıyor. Mesela bir hukuk profesörünün bir çalıştay yaptığını düşünün. Oradaki atmosferi hayal edebiliyorsunuzdur sanırım. Eğer bir hukuk fakültesi sınıfı değilse büyük ihtimalle çok verimli bir ortam olmayacaktır. Yeterli ilgi olmayacağından ortam bozulacak ve istenen verim alınamayacaktır. Ki bu çok doğal bir şey bence, olması gereken de budur. Herkesin her şeye ilgisi yoktur ve olmak zorunda da değildir. Benim evrime ilgim varken nöropsikolojiye ilgim olmayabilir. Ya da Ahmet’in evrime ilgisi olmayıp sosyolojiye ilgisi olabilir. Bizi biz yapan da budur, farklılıklarımız.

İşin romantik kısmını geçersek, çalıştaylarda oluşan tartışma ortamı o konuya ilgisi olan birisi için baya değerli bir şey. Bunun dışında, senle benzer ilgi alanlarına sahip birileriyle tanışıp yeni arkadaşlıklar kazanman da söz konusu. Tabii, lise etkinliği diyorsak yan etkinlikler olmazsa olmaz. Bunların hepsi birleşince iyi bir şey ortaya çıkabiliyor. Eğlence ile öğrenme ve tartışma süreçlerinin makul bir oranda bir araya gelerek birbirini tamamlaması iyi bir çalıştayın ortaya çıkabilmesi için önemli. Muasır medeniyetler seviyesinde, bilimin ışığında ilerleyen bir Türkiye için okumaya ve araştırmaya devam!

ÖNCEKİ HABER

“Peruk Takan Kadınlar” incelemesi

SONRAKİ HABER

İsrail, Batı Şeria’da 5 bin 700 yeni yasa dışı konutu onayladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa