Bizim projemiz laik eğitim için mücadele!
Dinci-gericilik okullarda, müfredatlardan sosyal ilişkiler ağını dönüştürmeye kadar örgütleniyor. ÇEDES de laik ve bilimsel eğitime dönük saldırıların son ayağı.
Kaynak: Robert By
Baran ÖZ
Dokuz Eylül Üniversitesi
“Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum iş birliği protokolü’’ adlı Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokol, kapsamı adından tam da anlaşılamayan ve hayatın çok geniş bir alanını hedefleyen bir dönüşüme adım olarak atılmıştır. Bu proje kuşkusuz zaman zaman “Asım’ın nesli”, “dindar ve kindar nesiller” denilerek hedeflenen gençlik ve eğitim politikalarının bir devamıdır. Eğitimi kreş yaşlarında sıbyan mektepleri, sokak başı kuran kursları, imam hatip ortaokul-liseleri ile donatmanın, zorunlu din dersi ve sözde seçmeli gerçekte zorunlu din dersleri ile doldurmanın bir başka ayağıdır. Bu rolün yanında geniş emekçi kesimlerin gençliğinin gitmek zorunda bırakıldığı meslek liseleri, imam hatip liseleri ve eğitim niteliği giderek dibe vurmuş olan anadolu liselerinde gençliğin gelecek arayışlarını zapturapt altına alma ve kapitalist sistem için bir tehlike haline gelmesinin önüne geçilmesi amacı da vardır.
OKULLARDA GERÇEKTEN NE OLUYOR?
Gençlik örgütlerinden eğitim sendikalarına, meslek örgütlerinden veli ve kadın derneklerine onlarca farklı kurumun tepki gösterdiği bu proje tüm illerde varlığını sürdürürken aslında adını İzmir ve Eskişehir’de gerçekleştirilmiş olan okullara manevi rehber atanması meselesi ile kamuoyunda duyulmuştu. İzmir’de 842 lise, ortaokul ve ilkokula atama planı yapıldığına dair belge incelendiğinde bazı ilçelerde atama olmaması, bazı ilçelerde ya sadece lise düzeyi ya tüm düzeyler ya da sadece ortaokul-ilkokul düzeyi atamaların varlığı kentin sosyopolitik yapısı üzerine ve gelecek on yıllarına göre planlama yapıldığı kanısını güçlendiriyor. İmam hatip mezunu olan manevi rehberler gençliğin duygusal, moral ve motivasyon gelişimini, okullarda kurulacak “örnek abla” ve “abiler”den oluşacak Değerler Kulübü aracılığı ile gençlik içinde teşkilatlanacak ve bunu Diyanet Gençlik Merkezlerine köprü kuracak bir yapıya dönüştüreceği projenin hedefleri içinde açıkça yazıyor.
Bu hedefler her okulda dinci-gericiliğin merkezi konumunda olacak bir yapının bulunacağı ve okul yönetimi ve Diyanet ilişkileri aracılığı ile hayata geçirmek istediği, müdahale etmeyi uygun gördüğü tüm alanlara müdahale edebileceği bir hareket alanı olacağını gösteriyor. Bu müdahalenin böylesi olanaklara dayanarak şekle bürünebileceğini öngörmek lazım. Bazen sosyal etkinlikler, sosyal yardım kampanyaları şeklinde sadece içeriği İslami değerler ile oluşturulmuş, daha “insani faaliyetler” olacağı gibi bazen de daha açıktan gençliğin eğilimlerine müdahaleye politik baskı, giyim kuşam, hayat biçimine yönelik bir müdahale veya dönemsel olarak gençliğin yükselen tepkilerini yatıştırma, dağıtma, hedefini saptırma işlevini yerine getirebilir.
LAİKLİK BİR EĞİTİM TALEBİNDEN TAVİZİMİZ YOK!
Dergi sayfalarımızda sıkça değerlendirildiği üzere tek adam iktidarının gençliği kendi ideolojik ve politik platformuna kazanma noktasında attığı adımlar çok yönlü bir şekilde ilerliyor. Dinci-gericiliğin okullarda, müfredatlardan sosyal ilişkiler ağını dönüştürmeye kadar örgütlenmesi de böylesi bir amaca hizmet ediyor. Gençliğin kazanılmış haklarına saldırılar, eşit, demokratik, bilimsel ve laik bir eğitim hakkının ortadan kaldırılması iktidarın gerici-faşist bir politik rejim inşa etme ajandasının gençlik ayağı olarak ilerliyor. İktidar gençliğin ana gövdesini istediği biçimde kendine kazanamasa da elbette bütün bu hamleleriyle gençlik içinde belli bir güç sahibi. Tarikat ve cemaatler ile bu gücü pekiştirme ve güçlendirmenin resmi projesi olan, halk arasında “okullara imam atama” diye başlayan son atak, aslında bir süredir KYK yurtlarında işletiliyordu. Yurtlarda manevi rehberler gençlerin toplandığı sohbet odalarını organize eden, zaman zaman yurt müdürlüğü ile gerici yazar ve odaklar ile söyleşi planlayan, bu organizasyonlara katılımı güçlendirmek için bedava helva, pilav dağıtımı yapmak gibi kampanyalar hayata geçiren iktidar, üniversite öğrencilerinin büyük çoğunluğunun mecbur olduğu devlet yurtlarına bu şekilde müdahale ediyordu. Manevi rehber, gençler içerisinde bu cemaatten mi yoksa şu tarikattan mı gibi tartışmaların konusu oluyordu. Kazandığı çevreyi zamanla mensup olduğu yapıya dahil etmeye dahi çabalıyordu. Bu organize yurt yönetimlerine yaslanan yapısı ile dinci gericilik olduğundan daha güçlü ve daha meşru gibi gözüküyordu. Şimdiyse hükumet seçimi de kazanmanın morali ile seküler hayat konusunda kalmış alanları tamamen dağıtma içerisinde, adeta “Hodri meydan” demekte.
İşte bu yüzden gençlik için bu saldırılar karşısında laik bir eğitimi savunmanın önemi son derece kritik. Lise ve üniversite gençliği manevi rehberlere ve onların yaratabileceği dini hegemonik okul ortamına karşı bugünden mücadeleyi güçlendirmezlerse, bu adımların devamı geleceği için nefes alınmaz, baskıcı ve bunaltıcı bir okul yaşamının tamamen örüleceğini görmek gerekiyor. Liselilerin hem kendilerine hem geleceklerine sahip çıkmasının yolu bilimsel laik eğitimden, bunun için birlikte mücadele etmekten geçiyor.