Bir YKS aforizması: “Finlandiya’nın eğitim sistemi çok iyiymiş”
Liseli ve mezun arkadaşlarımızla tartıştığımız üzere çoğu genç YKS dönemi süresince kaygı ve stres içinde boğuluyor. Bu kaygı ve stresin yersiz olmadığı aşikâr.
Fotoğraf: Pixabay
Alp Eren ELVEREN
Üniversiteye hazırlık öğrencisi
İzmir
Halihazırda pek çok üniversite öğrencisi okuduğu üniversite veya bölümde beklentilerinin karşılanmadığını, istediği eğitimi alamadığını sıklıkla dillendiriyor. Türkiye’nin bütün zorluklarına ve üniversitelerin eksiklerine rağmen, üniversiteye gidebilmek için geçtiğimiz hafta sonu YKS’ye giren lise öğrencisi ve mezun arkadaşlarımız ise bu sınava hazırlanabiliyor mu gelin birlikte bakalım.
Liseli ve mezun arkadaşlarımızla tartıştığımız üzere çoğu genç YKS dönemi süresince kaygı ve stres içinde boğuluyor. Bu kaygı ve stresin yersiz olmadığı aşikâr. Geçim sıkıntısı yaşayan, kaynak kitaba ulaşamayan, mezuna kalmış ve tekrar hazırlanmak zorunda kalan veya ailesine maddi olarak yük olmamak adına çalışmak zorunda kalan gençler; bu kaygı ve stresle tek başına mücadele etmek zorunda kalıyor. Zaten yoğun bir süreçten geçen gençler, Erdoğan’ın yeniden kazanması ile moral bozukluğuna uğrayıp sınav hazırlığını da erteliyor. Bu saydığımız nedenlerden ötürü psikolojik olarak yardım almak isterlerse, okullara atanan “manevi danışman” adı alan din görevlileri ile karşılaşıyorlar.
6 Şubat Depremi’nden sonra MEB tarafından 12. sınıfın ikinci dönemine ait konuların sınavdan çıkarılması çoğu genci biraz da olsa rahatlatmasına rağmen dil öğrencileriyse burada şöyle bir soruyla yaklaşıyor: Peki biz ne olacağız? YDT’de ayrılmaz olarak belirtilen konular depremden etkilenen ve fahiş fiyatlardaki yabancı dil kaynaklarına ulaşamayan öğrenciler ile AYT sınavına girecek öğrenciler arasında eşitsizlik yaratıyor. Tabii ki sınav sonrası ise gençler arasında büyüyen bu kaygı ve gerginlik bitmiyor. Durmak bilmeden yükselen kurdan dolayı üniversiteyi bitirince önünde bir gelecek göremediği, atanamadığı veya okuduğu bölümün mesleğini kendi ülkesinde icra edemeyeceği için gençler, çözümü yurt dışında arıyor fakat yurt dışında da aslında bir sonuca ulaşamıyor. Artan vize başvurularını sebep gösteren AB ülkeleri, Erasmus programına dahil olan öğrencilerin vize başvurularını bile reddediyor. Hal böyle olunca gençler ya düşük ücretle okuduğu bölümden çok farklı bir işte çalışmak zorunda kalıyor ya da “Zaten okusam da iş bulamayacağım” diyerek ümitsizliğe kapılıp üniversite okumaktan vazgeçiyor ve yaşamına devam edebilmek adına iş hayatına atılıyor.
Yukarıda bahsedildiği üzere gençleri kıskacına almış tek adam iktidarı gençleri din ve milliyet temelli eğitimle, laik ve demokratik eğitimden mahrum bırakmaya, üniversiteden uzaklaştırmaya ve sömürebileceği ucuz iş gücüne çevirme konusunda adımlarına durmaksızın devam ediyor. Burada bize gençleri bu rejime karşı umutsuzluğa kapılmamayı, değişimi sandıkta beklememeyi ve kendi saflarımıza çağırmak düşüyor.