29 Haziran 2023 05:23

Eğitime ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor

Giderek eğitimin piyasaya açılması, pazarlanması ve ranta dönüşmesi geleceğiniz için tehlikeli. Toplumun alt kesimleri eğitimin dışına çıkarılarak dinci tarikatların eline düşüyor.

Eğitime ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor

Fotoğraf: MA

Behram KAYA
ÖV-DER İzmir Şube Başkanı

1980’li yıllara kadar toplumun eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçları birer kamusal hizmet alanları olarak devlet tarafından ve belli oranlarda ücretsiz olarak karşılanıyordu. Dünyada ve bağlı olarak ülkemizde de uygulanan neoliberal özelleştirmeci politikalar bu kamusal alanlara da el atarak ve gelen iktidarlarla da birlikte kitabına uydurarak girmeye başladılar. Tıpkı halkın vergileri ile kurulan cumhuriyetin yüz yıllık üretim ve sanayi tesislerine, fabrikalarına ve kuruluşlarına haraç mezat el koydukları gibi.

Öncelikle halkın haber alma kanallarını, medyayı kendilerine bağlayarak çok çeşitli yöntemlerle allayıp, pullayıp, süsleyerek halkta “Satılsın- özelleştirilsin” algısını yaratarak neredeyse arsaları değeri altında elden çıkarıldı, yandaşlar tarafından talan edildi. Bir gecede ve bir ihaleyle yeni yeni zenginler türedi. Yeni türeyen ihale zenginleri ile eskiler birleşerek, iktidarlarla daha iyi ortak ilişkiler kurarak tüm ihaleleri ve işleri istedikleri gibi artık alıp yönetiyorlar. Artık var olan yasaları bile dinlemeden adil olmayan adrese teslim, kuralsız ihalelerin varlığını herkes biliyor. Halk ve ilgili kuruluşlar, odalar, dernek ve meslek örgütleri dikkate bile alınmıyor. Ortak demokratik tepkiler ortaya konamıyor, hemen baskılarla karşılaşıyor.

Dünyada da hüküm süren bu kuralsız, adaletsiz gidişat her yerde zengin ve yoksul arasındaki uçurumu artırmakta ve adaleti yok etmektedir. Dünyada 67 ailenin serveti 3.5 milyar insanınkine eşit iken, ülkemizde 15 ailenin serveti de benzer şekilde nüfusumuzun yüzde 60’ına eşittir. Bu gelir dağılımı adaletsizliği insanlarımızın yaşamını, eğitimini, sağlık, güven ve kaygılarını da artırmaktadır.

Son yıllarda yavaş yavaş, adım adım eğitim ve sağlık alanlarına özel sermaye veya şirketler el atmaktalar ve devlette bunlara destek ve fırsat veriyor. Bir yandan da kendi görevini yapmayan devlet, okullara yeterli bütçe ve yatırımlar yapmayarak eğitimin yükünü okul idaresine, onlar da velilere ve öğrencilere yüklemekte. Özel okullar, dershaneler, üniversiteler, ana sınıfı ve kreşler vb. yerler adeta birer işletme ve rant alanına dönmüş. Mantar gibi apartman katlarında, fiziki şartları bile uygun olmayan mekanlarda ve oldukça de yüksek ücretlerle eğitim vermekteler. Üstelikte düşük ücretle ataması yapılmayan öğretmenleri çalıştırarak.

Bir toplumun en önemli temel ihtiyacı eğitim ve sağlıktır. Ki o da devletin ana görevidir. Vatandaşını doğumundan başlamak üzere sağlığını koruyarak sağlıklı kılma ve yeteneği doğrultusunda eğitimini sağlayarak verimli, üretken, yararlı bir vatandaş yapmak. Tüm bunları yapması için zaten vergilerinizi vererek kaynak yaratıyoruz. Peki neden bu görev yeterince yerine getirilmiyor? İşte bu soruyu vergi veren her vatandaşın sorma ve cevabını yönetenlerden alma hakkı vardır. Tabii ki bu yetmez, bir araya gelerek, örgütlenerek, yan yana gelip demokratik yollarla haklarımızı arayarak ve dayanışma içinde olarak ancak mümkündür. Tek başına hiç kimse ortak sorunları çözemez. Ancak biz de bu kültür yeterince oluşmadı. Bu nedenlerle birbirimize karşı güven ve samimiyet duyma yerine endişe, korku ve kaygı taşımaktayız. Oysa herkes kafasındaki kaygı ve güvensizliği ancak kendisi öğrenerek atabilir.

Bir araştırma sonucu şunu çıkarmış; dünyada hiç kimseye güvenmeyen tek ülke yüzde 81 oranla Türkiye’dir. Demokrasi iyidir diyenler yüzde 75, tek adam iyidir diyenler yüzde 50. Demokrasi kültürümüz bu kadar…

Giderek eğitimin piyasaya açılması, pazarlanması ve ranta dönüşmesi geleceğiniz için tehlikelidir. Toplumun büyük oranda alt kesimlerinin ya eğitimin dışına çıkarılması ya da bilimsel olmayan dinci tarikatların eline geçerek cehaletin ve gericiliğin artması anlamına gelir. Dinci eğitimin cezalandırma temeli üzerine kurulu olması o yaştaki çocukların kendini suçlama eğilimini artırır, öz güvenini de geliştirme yerine biat etme kültürü edinirler.

ÇEDES GERİ ÇEKİLMELİ

Milli Eğitim Bakanlığının Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı ‘Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum’ (ÇEDES) protokolünün okullara ve çocuklarımıza bilimsel anlamda ve pedagojik açıdan hiçbir yararı olmadığı açıktır. Tüm öğretmenlerimizin zaten her branşa uygun olarak verdiği rehberlik eğitimi hiçbir liyakati, pedagojik formasyonu olmayan imam, müezzin veya ilahiyat mezunu kişilerin eline bırakılması ve de tek din veya mezhebin sunulması Anayasa’nın laiklik ilkesine, eşitliklerine, eğitim birliğine, BM Çocuk Hakları Sözleşmesine de aykırıdır. Okullar bilim yuvasıdır, ibadethane değil. Otuz çeşit tarikat ve bunların da dört yüz kolunun olduğu ortada iken, herkes kendi yorumunu yapacaktır. Bizler Tüm Öğrenci Velileri Dayanışma Derneği olarak ÇEDES protokolünün geri çekilmesini, imamın camide, öğretmenin de okulda işini yapmasını talep ediyoruz.

Evrensel'i Takip Et