Göçmen manzaraları: Ayrımcılık, şiddet, ucuz emek sömürüsü
İzmir Basmane'de bulunan Tilkilik Sokak'ta mültecilerle yaşam koşullarını konuştuk.
Fotoğraf: Emirhan Durmaz/Evrensel
Emirhan DURMAZ
İzmir
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin açıkladığı “zorla yerinden edilmede küresel eğilimler raporu”na göre 2022 sonu itibarıyla 108.4 milyon kişi yurdundan edildi. Ana yurtlarındaki baskı, sömürü ve şiddet olayları nedeniyle başka coğrafyalara göç eden milyonlarca insan ulaştıkları yerlerde şiddetin, ayrımcılığın ve sömürünün binbir türlüsüne maruz kalıyor.
İzmir’in merkezi Konak’ta, Basmane ile Agora Ören Yeri arasında bir geçiş sokağı olan Tilkilik’teyiz. Sokağa adım atar atmaz bizleri içerisinde hemen her şeyin bulunabileceği çarşı karşılıyor.
Sokağın içine doğru ilerledikçe Arapça tabelalar sıklaşıyor. Sokakta Afrikalı göçmen sayısı da az değil. Burada Suriye, Afganistan, Sudan, Somali, Etiyopya ve Kongo gibi farklı birçok ülkeden göçmene rastlamak mümkün.
‘KALANLARIN YAŞAYIP YAŞAMADIĞINI BİLMİYORUM’
Otellerin yoğun olduğu sokaklardan birinde hırdavat tezgahının başında duran Afrikalı bir kadın gözümüze çarpıyor. Kendisine birkaç soru yöneltiyoruz. Önce çekiniyor. Akabinde “Patron sinirli, kızabilir bana” diyor. Görüntü yahut ses kaydı almadığımı söylediğimde rahatlıyor. 2 yaş büyük erkek kardeşiyle Güney Sudan’dan gelmiş. Ailesinin geri kalanı Çad’a sığınmış ancak kendilerinden bir daha haber alamamışlar.
Yoksul bir hayat yaşadıkları Sudan’dan savaşın yoğunlaşması üzerine çıktıklarını söyleyen göçmen, Çad’a sığınan ailesine dair “Yaşayıp yaşamadıklarını dahi bilmiyorum” diyor. Sudan’da yaşadıkları yoksulluğu ise “Yaşadığımız kasabada su, elektrik vardı ama çok fakirdik. Mesela ilk defa burada et yedim. Patron bu saatlerde dürüm söylüyor, Allah ondan razı olsun” diye özetliyor. Günlük 200 lira yevmiye ile çalışan Afrikalı göçmen, “Abim de çalışıyor. Yemeği zaten ben burada yiyorum, o da işte yiyor” diyerek geçim çabasını anlatıyor.
‘DÖVDÜKLERİ İÇİN ÇALIŞTIĞIM YERDEN KAÇTIM’
Gezintiye devam ederken sosyal medyada karşılaştığım ‘Cafe Africa’ya rastlıyorum. Mekanın dış duvarlarında “Somali, Etiyopya, Sudan” yazıları ve ağaç resimleri var. Önünde Afrikalı göçmenler sohbet ediyor. Burada oturanlar görüntü almamızda sakınca görmüyorlar ancak sohbet de etmiyorlar. Çoğu Türkçe bilmiyor. İçlerinden biri yanımıza geliyor. Adı Amadi. Amadi ile yarı Türkçe yarı İngilizce anlaşıyoruz. 32 yaşında, buraya 2014’te Etiyopya’dan gelmiş. Sanayide iki yıl çalıştığı tamirciden kaçarak ayrıldığını anlatıyor: “Bir şey iyi olmadığı zaman küfür ediyorlardı, bazen dövüyorlardı. Bir gün sinirlendim, kaçtım. Şimdi bazen günlük işlerde çalışıyoruz. Eşya taşıyoruz, bazen temizlik işi oluyor.”
İşine göre günlük 100-150 lira aldığını söyleyen Amadi, “Aşağıdaki otelde kalıyorum. 80 lira günlük. Gayet ucuz. Evler hem çok pahalı hem de bize ev vermiyorlar zaten. Yemeği de gittiğimiz işlerde yiyoruz” diyor.
Türkiye’ye ilk geldiğinde amacının Avrupa’ya gitmek olduğunu söyleyen Amadi, “İngilizce de biliyorum. Ama bir türlü olmadı. Yeterli parayı biriktiremedim. Sonra Müslüman bir ülke olması, benim gibi arkadaşlarımın olması sebebiyle burada kalmayı kabullendim” diyor. Geçtiğimiz hafta Akdeniz’de yaşanan faciayı hatırlatınca “İçlerinde tanıdığımız yoktu ama çok kötü. Çok zor gitmek, mümkün değil” diye devam ediyor.
‘OKULU BIRAKIP ÇALIŞMAYA BAŞLADIM’
Tilkilik’te yürümeye devam ediyoruz. Bir bisiklete taktığı hoparlörden bangır bangır Arapça şarkı dinleyen bir genç geliyor. Direksiyonda paket asılı. Paketi bir telefoncu dükkanına bırakıyor. Çıkışta yakalıyoruz kendisini. 16 yaşında, adı Ammar Salih. Çarşının aşağısında Halep lahmacunu yapan bir dükkanda çalışıyor. Ailesiyle 2012’de gelmişler buraya. Okula gidip gitmediğini sorduğumuzda 8. sınıfı nasıl bitirdiğini anlatıyor: “Lise okumayacağım. Okul hayatım boyunca neredeyse hiç arkadaşım olmadı. Futbolu iyi oynamama rağmen aralarına almadılar. Öğretmenler ‘Sen de başka oyun oyna’ diyorlardı. Benim adım Ammar ama sürekli ‘Suri’ diye sesleniyorlardı. Zaten ev için para da lazımdı, ben de işe başladım.”
2 ablası ve bir de erkek kardeşi varmış. Küçük kardeşi Yusuf Türkiye’de doğmuş. Suriye’den önce Antep’e geldiklerini söyleyen Ammar, “Orada 3 yıl yaşadık sonra İzmir’e geldik. Babam buraya yakın bir mobilyacıda çalışıyor. Akşam beni sokağın başından alıyor, eve beraber gidiyoruz. Bir ablam Antep’teyken evlendi, orada kaldı. Annem evde ablamla birlikte kardeşime bakıyor” diyor.
Nasıl geçindiklerini sorduğumuzda ilk yanıtı “şükür” oluyor. Devamında “Babam çalıştığı yerden 12 bin lira alıyor. Ben de haftalık bin 1500 kazanıyorum. İşi öğrenince param yeterse ben de dükkan açmayı düşünüyorum. Burada yemek işi iyi gidiyor” diyerek hayalini anlatıyor.