Tutuklu gazeteci Elif Üngür: Halkımızın haber alma hakkına aracı oldum, mutluyum
Diyarbakır'da 8 Haziran 2022’de tutuklanan gazetecilerden Elif Üngür, cezaevinden sorularımızı yanıtladı. Üngür, 11 Temmuz’da görülecek duruşmalarında, gazeteciliğin yargılanmak istendiğini vurguladı.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu, 16 Haziran’da Diyarbakır Adliyesi önünde yaptığı açıklamayla tutuklu gazetecilerin duruma dikkat çekmişti. | Fotoğraf: MA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Diyarbakır’da bir yıldan fazladır tutuklu bulunan gazetecilerden Elif Üngür, 11 Temmuz’daki duruşmalarında yaptıkları gazeteciliğin yargılanmak istendiğinde dikkat çekti. Üngür, “Sorulacak sorulara veremeyeceğimiz hiçbir cevap yok. Halkımızın haber alma hakkına aracı oldum. Mutluyum” dedi.
Gazeteci Elif Üngür, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de 20’si gazeteci 22 kişiyle gözaltına alındı. 14’ü tutuklu 17 meslektaşıyla birlikte bir yıldan fazladır Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunuyor. Elif Üngür arkadaşlarıyla birlikte ilk kez 11 Temmuz’da hakim karşısına çıkacak. Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek dava öncesinde Elif Üngür, avukatı aracılığıyla gönderdiğimiz soruları yanıtladı.
Bir yıla yakın sürede hazırlanan iddianamede sunduğu “Medya Kültür” isimli televizyon programındaki içerikler suç delili olarak gösterildi. Programdaki adres bilgisi ise “üstü kapalı konuşma” olarak yorumlandı. Üngür, tutuklanmalarının “hukuksuzluk ve adaletsizlik” kavramlarını tekrar gündeme getirdiğini belirterek, “Ne ilk ne de son olduk. Biz hiçbir zaman bunu unutmadık” dedi. Gerçekleri sansürsüz ortaya çıkaranların cezalandırılmak istendiğine vurgu yapan Üngür, “Kamu yararı göz önünde bulundurularak, halkın ihtiyacı olan haber alma hakkını, halka ulaştırmak, ulaştırabilmek... Doğrular asla gizlenemez, mutlaka bir gün bir yerde karşımıza çıkar. Kürt basınına da, sansürlerle, iş yerlerini kapatmalar ile fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayarak, tüm basın çalışlarını cezaevlerine kapatarak cezalandırma ve yok etme politikaları uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı.
Son yıllarda gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalara dikkat çeken Üngür, “Ne kadar bu baskılar sürdürülürse sürdürülsün gazetecilerin direnişlerinin her koşulda devam edeceği, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı duracağımız unutulmasın” dedi.
ÜLKENİN İRONİ DAVALARINDAN BİRİ…
“Medya Ekoloji” ve “Medya Kültür” isimli iki ayrı program yaptığını hatırlatan Üngür, “Binlerce haber başlığını sundum programlarımda. Fakat iddianamede karşıma çıkan 25 haber başlığı oldu. Bu durum bile bir yıldır hukuksuz ve haksız bir şekilde nasıl yargılandığımızın somut delillerinden biri. Binlerce haber göz ardı edilerek, sadece belli kısımları seçilerek dosyaya yerleştirilmiş. Bu haberlerin de tamamen gerçek bir habercilik etik ve ahlakilik çerçevesinde yapıldığı göz önünde bulundurulmamış. Sorun şu ki; kimileri gerçekleri görmek istedi kimileri ise gerçeklere suç niteliği ile baktı” diye konuştu.
Arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmesinin “Üstü kapalı konuşma” olarak değerlendirilmesi ve “suç unsuru” olmasına ise Üngür, “Arkadaşımın yemek sözünü yerine getirmek için yapılan bir telefon görüşmesinin 10 ay sonra hazırlanan iddianamede yer alması ve 1 yıldır tutuklu bulunmanızın somut delili olarak gösterilmesi ile birlikte; yaşadığımız ülkenin ironi davalarından biri olmakla yüz yüze kalıyorum” ifadesiyle hukuksuzluğa vurgu yaptı.
SEÇİM SÜRECİNİ ZOR TAKİP ETTİK
Seçim sürecini cezaevinde takip etmelerinin çok zor olduğunu anlatan Üngür, bunun nedenini de şöyle açıkladı: “Doğru bilgiye ulaşmak, seçim süreçlerindeki çalışmalar, halkın düşüncelerini takip etmek imkansızdı. Cezaevinde verilen kanalların, tek tip yayın yapma, tek kesime ve tek düşüncelere sahip olanlara hitap etme anlayışına sahip televizyon kanallarının verilmesi seçim sürecinin cezaevinde objektif takip edilmesini engeller nitelikteydi.”
Gazetecilerin yıllardır basın ve düşünce özgürlüğü için verdiği mücadeleyi de hatırlatan Üngür, mevcut iktidarın baskı politikalarının sürdüğünü belirterek, halkın haber alma hakkına vurgu yaptı. Haberin halka ulaşabileceği iletişim araçları tarafından verilmesinin zorunluğu olduğunu da hatırlatan Üngür, “Bunun bilincinde olan iktidar ise düşünce özgürlüğünün yayılabileceği gazete, dergi, televizyon, sosyal medya gibi haberciliğin yayımlandığı alanlara, kullanıcılara ve çalışanlarına; sansür, cezalandırma, tehdit, psikolojik ve fiziksel şiddette bulunmaya devam etti” ifadelerini kullandı.
"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜCADELESİ SÜRECEK"
Seçim sonrasında iktidar değişikliğinin olmadığını hatırlatan Üngür, “Bu baskının daha ne kadar süreceği ve hangi boyutlara ulaşabileceği düşüncesi korkutucu geliyor. Seçim süreci ve basına yapılan tutuklamaları birbirinden bağımsız görmek iyimserlik olur. Bu süreçte onlarca arkadaşımız tutuklandı” dedi.
İktidarın “Ne kadar insan tutuklanırsa düşüncelerini ifade etmeleri o kadar imkansız hale gelir. Halk ne kadar doğru habere ulaşamazsa o kadar kendi düşünceleri tek ağızdan tek yayından tek kalemden çıkacak” diye düşündüğünü aktaran Ülgün “Fakat her şey o kadar basit olmadı, olmayacak, mücadelemiz devam ediyor, devam edecek. Baskılar ne kadar sert olursa olsun düşünce ‘özgür’ ise mutlaka birilerine ulaşacaktır” ifadelerini kullandı.
İLK KEZ HAKİM KARŞISINA ÇIKACAKLAR
Elif Üngür, tutuklu arkadaşlarıyla birlikte 11 Temmuz’da ilk kez hakim karşısına çıkmasına dair de, “728 sayfalık iddianame hazırlandı. Fakat şunu unuttular ki, ‘suç’ diye adlandırabilecekleri hiçbir şeyi dosyaya koymamışlar. Hepimizin içi rahat. Yapılanlar sadece gazetecilik çalışmaları ve haber içerikleri. Sorulacak sorulara veremeyeceğimiz hiçbir cevap yok. Halkımızın haber alma hakkına aracı oldum. Mutluyum. 11 Temmuz’da görüşmek üzere…” ifadesiyle tutuklu olmalarının hukuksuzluğunu ortaya koydu.
CEZAEVİNDE TECRİT KOŞULLARI
Bir yılı geride bırakan cezaevi sürecini “tecrit” olarak tanımlayan Üngür, cezaevlerindeki hak ihlallerine de işaret etti: “Sadece aynı koğuşta bulunduğum arkadaşlarım ve dört duvar arasında geçen bir yıl... Ben sadece bir yıldır buradayım fakat yıllardır kalan birçok arkadaşımız var ve yıllarca aynı kişiler ve aynı ortam, aynı duvarlar... Aynı zamanda bir sağlıkçı olarak da insanların cezaevlerinde ölümle karşı karşıya bırakıldığını görüyorum. Hiçbir aktivite yok. Diğer koğuş arkadaşlarımızla görüşebileceğimiz, vakit geçirebileceğimiz hiçbir sosyal etkinlik, kurs, sohbet veya spor imkanları yok. Tamamen benimsedikleri politikaları cezaevlerinde bulunan insanlar üzerinde tahakküm kurarak gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Cezaları tamamlanan arkadaşlarımız tahliye edilmeyerek pişmanlık yasası dayatılıyor. Çift kelepçe uygulaması uygulanıyor, hastaneye ve mahkemelere gidiş gelişler tamamen fiziksel işkenceye dönüşüyor. 24 saat kamera sistemi ile izleniyoruz ve yaşam alanımız tamamen taciz ediliyor. Birilerinin seni izlediğini bilmek yaşam alanımızı tamamen kısıtlar hale getiriyor. Keyfi olarak tutanaklar tutularak neredeyse her ay mahkemeye çıkmak durumunda bırakılıyoruz. Yeni tutuklanan arkadaşlarımıza çıplak arama dayatılıyor.”
CEZAEVİ YÖNETİMİ ÖN YARGILI
Cezaevi yönetimiyle konuşmanın neredeyse imkansız hale geldiğini ve ön yargıyla yaklaşıldığı için sorunların çözümüne ilişkin adımların atılmadığını da anlatan Üngür, “Cezaevleri tamamen ticarethane mantığıyla işliyor. Temel ihtiyaçları alabilmek neredeyse imkansız hale geliyor. Bu sorunlardan dolayı açlık grevine girdiğim dönem oldu. Fakat sorunların hiçbiri çözüme kavuşmadı. Bu yaklaşımlar dışında cezaevinde yaşamımıza umutla, inançla, yaşam enerjimizi en üst düzeyde tutarak yaşamaya devam ediyoruz” dedi.
"KOĞUŞTA BİLGİLERİMİZİ ORTAKLAŞIYORUZ"
Cezaevinde moral ve motivasyonlarının yüksek olması gerektiğini belirten Üngür bu yüzden etkinlikler yaptıklarını, şarkılar ve türkülerin hiç susmadığını şu şekilde anlattı: “Koğuşumuzda hangi arkadaşımızın yeteneği varsa onu bizlere öğretiyor. Hangimiz bir konuda bilgiye sahip isek birbirimizle paylaşıp bilgilerimizi ortaklaştırıyoruz. Yazımsal çalışmalar üzerinde çalışarak bir dergi çalışması hazırladık. Üretim cezaevinde durmuyor. Tam ‘Yapacak bir şey kalmadı’ dediğin noktada dahi mutlaka yapacak bir şeyler çıkıyor. Cezaevini eğitim alanı olarak benimsedik. Sanat çalışmaları yaptık, yazımsal çalışmalar daima devam etti. Kitaplar burada en yakın dostumuz oldu. Dışarıda yarım bırakılan yazılar ve okumalar burada tamamlanır hale geldi. Ruh ve düşüncelerin özgür olduğu alanda duvarların hiçbir zaman anlamı kalmıyor. Umudumuzu ve inancımız daima diri olacak.”
NE OLMUŞTU?
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan JINNEWS Müdürü Safiye Alağaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DGF) Eş Başkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, Gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin, 8 gün sonra çıkarıldıkları mahkemece mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklandı. 16’sı tutuklu 18 gazeteci hakkında 10 ay sonra “örgüt üyeliği” iddiasıyla 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istemiyle 12 Mart’ta hazırlanan iddianame, Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Dosyası tefrik edilen JINNEWS Müdürü Safiye Alağaş, 15 Haziran’da görülen ilk duruşmada tahliye edildi. 15’i tutuklu 17 gazetecinin ilk duruşması ise 11 Temmuz’da görülecek.