08 Temmuz 2023 16:40

Ölüm kurşunundan protestolara: Fransa’da neler oluyor?

Fransa’da polisin orantısız ve ölümcül güç kullanımına, ırkçı, ayrımcı uygulamalara karşı ve Macron hükümetiyle sağ siyasetinin temsiline karşı toplu protestolar gerçekleşiyor.

Arşivi | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ece AKIN

Galatasaray Üniversitesi

 

27 Haziran tarihinde Fransa’nın Nanterre banliyösünde 17 yaşındaki Cezayir asıllı Nahel M. isimli genç “dur” uyarısına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından öldürüldü. Polis, kiraladıkları araçlarıyla kentte seyahat eden üç genci trafik kurallarına uymadıklarını sebep göstererek kenara çekmek istedi. Aracı durdurmaya çalışan polisler, sürücü gencin aracı durdurmamasıyla camdan silah doğrultarak yakın mesafeden araç içindeki gençlere ateş etti. Seyir halindeki araçtayken sürücü genç Nael M.’e isabet eden kurşun onun ölümüne yol açtı. Araçtaki gençlerden biri gözaltına alındı, diğeriyse kaçtı.

BELEDİYELER, KARAKOLLAR, SOKAKLAR FRANSA HALKININ

Olayın ardından Fransa’da ülke genelinde süren ve ardından Belçika gibi çevre ülkelere sıçrayan protestolarla halk sokaklara çıktı. Polisin orantısız ve ölümcül güç kullanımına karşı, kolluk kuvvetlerinin şahdamarına nüfuz etmiş ırkçı, etnik ayrımcı uygulamalara karşı ve Macron hükümetiyle sağ siyasetinin, burjuva parti ve sözcülerinin devlet uzantısı Fransız kolluk kuvvetleri tarafınca gerçekleşmiş olan bu saldırının temsiline karşı toplu protestolar gerçekleşiyor.

Üstelik bakanlıkların, cumhurbaşkanı ve sağ siyasetin söylemleri, halka ve gençliğe çağrıları hiç de yabancı değil. Örneğin Cumhurbaşkanı Macron, tüm aileleri sorumlu olmaya ve çocuklarını evde tutmaya çağırdı bu süreçte, Fransa Dışişleri Bakanlığı BKM’nin kolluk kuvvetlerindeki ırkçılık ve ayrımcılığa ilişkin açıklamasını asılsız suçlama olarak değerlendirdi. Fransa aşırı sağı ise “iç savaş” çıkacağı öngörüsüyle hükümete OHAL çağrısı yaptı.

Banliyö halkı polis teşkilatının önünde söz konusu polis şiddetini protesto ederken Paris merkezinde arabalar ateşe verildi, ünlü markaların mağazaları, dükkanlar ve restoranlar taşlandı. Marsilya, Lyon, Lille ve Toulouse gibi Fransa’nın diğer büyük kentlerinde de olayın yaşandığı geceden itibaren belediye binalarında, karakollarda protestolar sürdürüldü. Polisin göstericilere saldırıları esnasında yaşanan çatışmalarda genç protestocular yaralandı.

Polisin dağıtıcı bomba ve göz yaşartıcı kimyasal gazıyla protestocuları püskürtme çabası, halka geri adım attırmadı. 4 kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi, son açıklamalara göre 1300 kişi gözaltına alındı. Mevcut iktidar ve işbirlikçisi kolluk kuvvetlerinin eylemleri bastırmaya yönelik yerellerdeki adımlarının sonuç vermemesiyle devreye zırhlı araçlar girdi. Kentin dört bir yanına konumlandırılan zırhlı araçlar, her geçen gün protestolarla doğru orantılı olarak artan -bugün itibariyle bile sayısı bini bulan- gözaltılar, vatandaşı “sükunete” çağıran Macron, iç savaş tehdidi gören sağ siyasiler… Üçüncü gün itibariyle ise polis tutuklandı, cinayet suçlamasıyla, “bir genç adamı soğukkanlılıkla öldürdüğü” açıkça ortadaydı.

PAHALI DÜKKANLARA SALDIRI, İNDİRİLEN MAĞAZA CAMLARI: SEBEPLERİ VE SONUÇLARIYLA DEĞERLENDİRMEK

Böylesine yaygın, gücü ve coşkusu artan ve etki alanı geniş protestolarda sıklıkla karşılaştığımız, çoğunlukla haberin kendisinden, nedeninden ve arka planından önce haberi yapılan bir detay olur. “Protestocular pahalı markaların dükkanlarına girdi, restoranlara saldırdı, mağazaların camlarını indirdi, şirket binalarını ateşe verdi…” Nedendir ki protestolarda halk bu mağazalara girer, “saldırır” o mağazalara? Bunun birden fazla sebebi vardır elbette. Ancak denebilir ki bilinçli veya bilinçsiz, gençler bunlara bir şeyi temsil ettikleri için saldırıyor. Eşitsizliğin, baskının, sömürünün, şiddetin peyzajlarına, fiziksel olarak yerden yükseldiği binalara girişimler ve müdahaleler işin özünde buraların temsil ettiği “değerlere” koyulan bir tepkidir.

Medyanın gözümüze soktuğuysa daha belirgin olarak bu öfkenin haklı sebeplerinden öte, bir protestonun ve halk cephesinden oluşturulan tepkinin meşrutiyetini yermek üzere kullanılabiliyor. Medya burada bir şeyi tercih ediyor, nedenlerini ve arka planını sermeden önce biçimini sorgulatan, dolayısıyla da bu harekete “Ne yaşanmış olursa olsun bu kabul edilemez” dedirten bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Halbuki pahalı mağazalara, holding binalarına saldırılmadan önce kimlere, nasıl, neden saldırılmış oluyor?

Bu eylemler biçimi itibariyle sosyo-ekonomik bulunuşlarında o saldırıları gerçekleştirenlerin politik dışavurumudur bir anlamda, medyatik etkileri ve sokaktaki bir adımdan çıkarak kapitalist düzenin, neo-libereral programların yıkıcılığına çağrı boyutu ele alındığında bu eylemler bir vurgudur. Olup bitenlere, alıştırılanlara, süregelen eşitsizlik, sömürü, baskı düzenine, kapitalizme. Öte yandan bir protesto ve protesto araçlarının hareketin çıkarlarına ne kadar hizmet ettiği meselesini açmak da gereklidir. Sistematik, kazanımla sonuçlanması üzerine oluşturulan güzergahta örgütlü bir mücadele hattının parçası olmadığı sürece bu eylemleri mutlak protesto biçimi olarak değerlendirmek hataya sürükleyebilir. Nihayetinde karar alıcılara, gerçek sorumlulara ulaşmak için Fransa’daki gibi sözgelimi bir karmaşayı dönüştürmek varsa ortada şayet, bu sistematik ve toplam örgütlü bir dayanak oluşturarak mücadele alanları yaratmakla mümkün olabilir. Bu sağlanmadığı takdirde haklı bir isyana öncülük eden politik bir örgütlü mücadele hattı kurulmadığı için kişisel, bir daire içinde dönüp duran bir kalkışmadan ileriye taşınması olanaksızdır. Yoksa yapılan eylemler, hareketin kendi çıkarlarına zarar verme, onu dağıtma işlevi de görebilir ki bu şiddetin bu biçimlerde kullanımı çoğu zaman böyle sonuçlanmıştır.

ÖLDÜRÜLEN GENÇ NAHEL M. KİMDİ?: “BEN DE OLABİLİRDİM”

Nahel, Ceyazir asıllı 17 yaşında bir gençti. Paket servis şoförü olarak çalışıyor ve bir taraftan da Nanterre’de bir rugby kulübünde oyuncuydu. Elektrikçi olmak üzere yakın bir üniversiteye kaydolmuştu Nahel, annesiyle yaşıyordu ve babasını tanımıyordu. Aynı zamanda bir dernek tarafından okulda zorluk çeken gençler için yürütülen bir entegrasyon programındaydı. Fransa’nın yoksul bölgelerindeki gençlere okul sürecince destek sunan ve staj programlarına yönlendiren bu programla Nahel de kendisini geçindirmek için elektrikçi olmayı öğrenecekti. Polis tarafından durdurulduğu gün de araba kullanmak için çok gençti. Sabıka kaydı yoktu ancak daha önceden benzer temaslar yaşamıştı polislerle. Eylül ayında da çocuk mahkemesine çıkacaktı. Nahel için adalet çağrısı yapan bir gencin ifadesinde belirttiği gibi: “Polis şiddeti her gün yaşanıyor, özellikle de Arap ve siyahiyseniz.”

ALEXİS, BERKİN, NAHEL: İLK DE DEĞİL YALNIZ DA DEĞİL!

Bu bölgelerdeki yoksul gençlerin, göçmen gençlerin polisle yaşadıklarından hareketle, evlerinin yanı başındaki kimlik kontrolleri, küçük düşürücü söylemler, ayrımcılık ve şiddet eylemleri, saldırılar, baskılar arasında Nahel’in, gençliğin neyle karşı karşıya olduğunun bir örneği olduğunu söylemek mümkün. Bundan sebeptir ki protestolarda gözaltına alınan kişilerin yaş ortalaması 17. Bakanlığın verileriyle ortaya çıkan bu veri öylesine değil, protestocuların yaş ortalamasının ağırlık olarak 17 olması bir rastlantı değil, aksine bütün bir kuşağın, dönemin güncel politik atmosferinde var olma mücadelesindeki sayısız unsurun çarpıştığı bir gerçeklik bu veriler. 17 yaşındakilerin sayılarıyla oluşturduğu çoğunluk gösteriyor ki bugün Fransa’da gençliğin geniş kesimlerince sürdürdüğü mücadele, Nahel için adalet talebi için olduğu kadar iktidar politikalarına karşı hak ve özgürlük talepleriyle de şekilleniyor. Zulüm ve baskıya, burjuvazinin köklerine kuşaklarından akranlarıyla örülen savaşımlarından geçiyor. Gençler “Nahel ben de olabilirdim” diyor. Gençliğin ve halkın çıkarlarını öncelemeyen düzen siyasetinin uçkurları, şiddete ve saldırılara karşı bir güven alanı oluşturmadığı gibi bu barbar düzenin egemen fikriyatına karşı gençlerin bugünün sorunlarını için çözüm yollarını ve geleceğin kazanımlarını kendi kollarına aldığı bir mücadele hattı oluşturulmasını zorunlu kılıyor. En güçlü tepki Nahel’in akranlarından ve sıra arkadaşlarından geliyor çünkü en iyi o gençler bilirler 17 yaşında olmayı. 17 yaşına kadar sözde muhalefetlerin aldatmacalarıyla, burjuva siyasetinin, faşist bloğun ve suni müdahalelerin oyalamalarıyla gelmeyi… Bu yaşta olup sermaye düzeninin hapsetmeye çalıştığı gençliklerini, geleceklerini... Tam da bu sebeple en atak karşıtlığın, saldırılara karşı tepmelerin Nahel gibi yoksul mahallelerden çıkan yoksul çocuklarından çıkması yok yere değildir. Bu bağlamda sokaklarda ve meydanlarda süren mücadeleye zapt kalkışmalarına karşı havaifişeklerle verilen karşılıklar, kapatılan yollar, belediye ve kamu binalarına yapılan atılımlar, yangınlar ve ateşler sermaye düzenine her şeyden önce bir tehdittir. Ancak bu tehdidin politik olarak sonuç alıcı olması, örgütlü hale gelmesine ve sistematikleşmesine, var olan öfkenin gerçek sorumlulara örgütlü bir şekilde yönelmesine bağlı.

Ailenin avukatının “Polis memurlarını koruyan bir yasa ve yargı sistemimiz var. Bu Fransa’da ciddi bir cezasızlık kültürü yaratıyor” ifadesi, halkın talep ve itirazlarının iktidarın yasa ve yargı sistemiyle çözümünün olmadığı yahut güvence vermeyeceğinin göstergesi. Avukatın bu ifadesi, Nahel’in yaşadıkları ve Fransa’nın içinde bulunduğu mevcut durumuysa bu gözler ilk kez görmüyor. Berkin Elvan: Bu sefer Türkiye’de, 2013’te Gezi Parkı protestolarında ve yine bir yaz günü, yine bir polisin attığı gaz fişeğiyle başından yaralanarak hayatını kaybeden genç, çocuk… Polis şiddetinin, iktidar ve devlet eliyle bir gence yönelik saldırıların yine bir polisin elinden çıkan gaz kapsülüyle gerçekleştirdiği bir katliam. Nahel Berkin’e uzak değil, Berkin de Nahel’e… Ne hikayeleri birbirine uzak ne de yaşatılanlar. Farklı coğrafyalarda, kapitalist sistemin aynı bileşenlerinde fakat farklı zamanlarda polis şiddetiyle hayattan koparılmış gençlerden iki örnek. İlk de değiller yalnız da. Son olsunlar diye tepkisini yükseltecek, adalet talep edecek ve bir daha yaşanmaması için mücadele edecekler var arkalarında.

GENÇ YOKSULLUK VERİLERİ

2014 yılındaki bir araştırmaya göre Fransa’da 18 ila 24 yaş arası gençlerin yoksulluk oranının %26 olduğu tahmin ediliyor. Aynı yıl 18-24 yaşındakilerin ortalama yaşam standardının yılda 16.375 avro ve parasal yoksulluk oranının %25, yani yaklaşık 1.300.000 genç olduğu tahmin ediliyor. Bu yoksulluk oranı Fransa’da 18-24 yaş grubu gençlerin parasal yoksulluktan en çok etkilenen nüfus olduğunu ortaya koyuyor.*

Genel olarak, kişinin yoksulluk riskinin yaşla birlikte azaldığı fark edilmektedir. Bugün reşit olmayanların %20'si yoksul kabul ediliyor ve bu sayı kardeş sayısına ve yaşa göre değişiyor. Dörtte biri yoksulluk sınırının altında yaşadığı için, genç yetişkinler (18-24 yaş) açık ara en fazla risk altındalar. 2001 yılında %17 olan bu rakam, genç işsizlik oranının yaklaşık 15 yılda %16’dan %21’e yükselmesinin sonucudur. Yoksulluk oranları daha sonra ileri yaş gruplarında %15’in ve hatta yaşlılarda (65 yaşından sonra) %10’un altına düşmekte.

Yoksulların %65’i büyük kentsel bölgelerde, özellikle büyük sanayi bölgelerinde, büyük şehirlerde ve Fransa’nın Kuzey-Doğusundan ve Akdeniz çevresindeki bölgelerden gelen göç alan bölgelerde yaşıyor. Bu bağlamda, özellikle iki grubun kentsel alanlardaki istikrarsız koşullardan etkilendiğini belirtebiliriz. Bir yanda göçmen nüfus, diğer yanda ise esasen çok yoksun mahalle sakinleri olan ve devletten fon alan mahalle sakinleri. Her iki kategori de ulusal ortalamanın üç katı daha yoksul (sırasıyla %38,6 ve %42).**

DREES ve INSEE tarafından toplanan 2014 verilerine göre Fransa'da 18-24 yaş arası 1.400.000 genç (yani %26) yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Ancak yoksulluk sadece parasal değildir. Çalışma, “On gençten dördünün kendisini en az bir kez parasal yoksulluk ve/veya yaşam koşulları açısından yoksulluk içinde bulduğunu tahmin ediyor. Her on gençten biri her iki yoksulluğu bir arada yaşıyor”. Okulu bırakan işsiz gençlerin %3’u kötü yaşam koşullarına sahip (ebeveynleri ile yaşamayan ve işsiz gençler arasında %56) ve %43'ü (ebeveynleri ile yaşamayan ve işsiz gençler arasında %47) doğrudan maddi sorunları olduğunu beyan etmektedir.)***

 

*https://drees.solidarites-sante.gouv.fr/publications-communique-de-presse/les-dossiers-de-la-drees/mesurer-le-niveau-de-vie-et-la-pauvrete#:~:text=En%20France%20m%C3%A9tropolitaine%20pour%20la,touch%C3%A9e%20par%20la%20pauvret%C3%A9%20mon%C3%A9taire

**https://breakpoverty.com/en/poverty-rates-in-france/

***https://www.lagazettedescommunes.com/852076/26-des-jeunes-vivent-sous-le-seuil-de-pauvrete-selon-une-etude/

ÖNCEKİ HABER

Mahsa Amini’nin babasıyla röportaj yapan gazeteci Maroofian tutuklandı

SONRAKİ HABER

Gençliğin yanı başında bir Truva atı: sınavlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa