08 Temmuz 2023 16:45

Gençliğin yanı başında bir Truva atı: sınavlar

Çobanlık yaparken sınava hazırlanıp derece yapanlar hakkında haberler okuruz genelde. Size bu istisnalar örnek gösterilir, yaygın olan ise hasır altı edilir. Böylece zarların hileli olduğu gizlenir.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Hazan İLİK

İstanbul

 

Sınavların adil ve nesnel birer değerlendirme ölçütleri olduğuna inanılır. Bu sayede hiçbir fark gözetmeksizin herkesin bu ölçütler yoluyla kendini gösterebileceği, kişi yeterince “zeki” veya “çalışkan” ise hak ettiği sonucu elde edeceği düşünülür. Sınava herkes tek başına girer, dolayısıyla sınavda elde edilen sonuç da tamamen kişisel eksikliklerin, yetersizliklerin ya da beceri ve yeteneklerin birer sonucu gibi görülür. Başarılı olmak için çabalamak da iş birliğine dayalı, dayanışma odaklı süreçler olarak değil, kişisel bir görev şeklinde ele alınır.

Sınavların; kişilik özelliklerini, sosyal becerileri vb. ne kadar ölçebildiği zaten tartışmalıyken Türkiye için sınav güvenliği ve güvenilirliği bile ciddi bir sorun teşkil ediyor. Sınava giren her bir genç aldığı sonuca göre birbirinden kalitesiz ve farklı olanaklara mahkûm ediliyor, böylece nitelikli eğitim alma hakkı gasp ediliyor. Neden bunca sınav var? Sınavsız eğitim mümkün değil mi? Mümkün, ancak her bireyi topluma en yararlı olacağı yere o kişiyi kazanmayı amaçlayan ve her bir çocuğun ve gencin çok yönlü gelişimini esas alan, kendi yetenek ve becerilerini pratikte de sınayarak keşfetmesini sağlayan bir eğitim modelinde mümkün. Çünkü eğitim, yüzyıllar boyu zaman ve mekân değişkenleriyle birlikte içerik kazanmıştır. İçeriğin belirlenmesi, yalnızca söz konusu zamanda bilginin sınırlılığı veya değişkenliği değil, aynı zamanda toplumların yönetici sınıflarının, yönettikleri sınıfa hangi beceri ve kişilik özelliklerini aşılamak istediğiyle de olmuştur. Kendi ihtiyaç ve ilgi alanlarınızla, neyi nasıl öğrenmek istediğinizle pek de ilgilenilmemesi işte bununla ilgili. Yalnızca kişisel ihtiyaçlar da değil, toplumun çıkarlarını esas alacak temel bilgileri edinmek, örneğin bir deprem ülkesi için jeoloji, toplumu ve kendini anlamanın bir aracı olarak sosyoloji ve psikoloji veya görünenin ardındaki gerçeği görmeye yarayacak eleştirel düşünce… Hiçbiri bugün Türkiye’deki eğitim müfredatının bir parçası değil. Rekabete değil, bilgi ve beceriler için birlikte emek harcamaya dayalı bir ölçüt de mümkün ama bu, iktidarda bulunan kapitalist sınıf ve onların çıkarları için uygun değil.

BAŞARI HİKAYELERİ TÜCCARLIĞI

Yeterince isterseniz, asla vazgeçmezseniz, hayallerinizin peşinden giderseniz… Bunları yaparsanız mutlaka başarılı olacağınıza dair olan anlayış bir yerden tanıdık geldi mi? Koşulları baştan belirlenmiş, olanakları ve imkanları kısıtlanmış bir gerçeklikte “yeterince istemek” ne yazık ki hiçbir şey ifade etmiyor. Farklı sınıflara ait her bir öğrencinin tüm bu saydığımız gerekliliklerle arasındaki mesafe daha doğmadan belirlenmiştir bile. Ama bu gerçeklik gizli bir perde altında tutularak sınavlar, “fırsat eşitliği” aldatmacasıyla sunulur. Az önce saydığımız tüm koşullar göz ardı edilerek, sonuç kâğıdındaki başarısızlık sizin kişisel suçunuz, beceriksizliğiniz olarak tanımlanır. Sorunu kişisel bir meseleye indirgemek kapitalizm açısından oldukça faydalı, yıllar boyu hep yetersiz hissederek sınavlara hazırlanan gençler içinse çok ağır sonuçları olur. Sadece Türkiye’de bile, özellikle üniversite sınavına hazırlanan gençlerin yaşadığı kaygı ve stres bozukluklarına, her yıl mutlaka gördüğümüz sınav öncesi intiharlara bakmak yeterli.

Çok zor koşullarda yaşıyor olsa bile yeterince isteyerek sınavlarda başarılı olan insanlar yok mu? Elbette var. Ama siz hiç çok nitelikli, özel okullarda okuduktan sonra TYT’de derece yapmış biri hakkında bir haber okuduğunuzu hatırlıyor musunuz? Hayır, bunların haberi yapılmaz. Köyünde çobanlık yaparken sınava hazırlanıp derece yapanlar hakkında haberler okuruz genelde. Çünkü bu bir sapmadır, istisnadır; şaşırılacak bir durumdur. Size bu istisnalar örnek gösterilir, onlardan olabileceğiniz inancı zihninize yüklenir, yoktan var etme hikâyeleri öne çıkarılır, yaygın olan ise göz ardı edilir. Böylece zarların hileli olduğu gizlenir.

BU “SAVAŞ” NİYE VAR?

Türkiye’de insanca koşullarda yaşamayı isteyen milyonlarca genç; işsizlik, yoksulluk ve sefalet ücretiyle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Kimisi okurken çalışıyor, kimisi iki iş birden yapıyor, kimisi kendini geliştirmek için yazılım, yabancı dil vs. öğrenmeye çalışıyor, kimisi ortalamasını yüksek tutmak için kütüphanelerde yaşıyor, kimisi gecesini gündüzüne katıp üniversite sınavına çalışıyor. Yani her biri, bir savaşın ortasındaymışçasına sürekli çaba harcıyor. Ama ne bu güçlü istek ne de gösterilen bu çaba, bir türlü yeterli gelmiyor. Milyonlarca genç hayalini kurduğu hayatı yaşamaya yaklaşamıyor bile. Çünkü suçlu olan siz değilsiniz. Hayalini kurduğunuz hayatı bir türlü yaşayamıyor olmanızın sebebi büyük ölçüde siz değilsiniz, sizi çevreleyen koşullar. Ne eşit ne de adil olan bu koşulların, bir sınava hazırlanır gibi tek başına ve çok çalışarak üstesinden gelebileceğinize dair iddia büyük bir yalandan ibaret. “Bu sırrın farkında olup onun nerede ve nasıl gizlendiğini anladığınız zaman, kendinizi ve sevdiklerinizi cezalandırmaktan vazgeçebilir ve oyunun kurallarını değiştirmek için verilen mücadeleye katılabilirsiniz.”*

*Bertell Ollman, Sınavlarda Neler Yapmalı ve Dünyayı Nasıl Değiştirmeli?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Ölüm kurşunundan protestolara: Fransa’da neler oluyor?

SONRAKİ HABER

‘Siyasetin temsilden öte yerelleşmesi gerekir’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa