Sansüre karşı direniş hikayesi
BÜ(S)K olarak bizler; baskı, sansür ve nefret politikalarına karşı öğrenci kulüp ve topluluklarıyla dayanışmaya, faaliyet yasaklarına karşı ses çıkarmaya ve özgür sinemayı savunmaya devam edeceğiz.
Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü
Sansür farklı formlarda ve farklı zamanlarda, bizim gibi kampüste faaliyet yürüten öğrenci kulüplerinin ve topluluklarının yaşadığı ve mücadele etmesi gereken bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Geçmişte görece özgür bir kampüs ortamına sahip Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum yönetimin atandığı 2021 yılından itibaren adım adım üniversitenin tüm bileşenlerinin özgürlüklerinin kısıtlanmaya ve faaliyet alanlarının daraltılmaya çalışıldığı bir dönemin içerisindeyiz. Biz de Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü [BÜ(S)K] olarak bunun en büyük örneklerinden birini geçen sene başımıza gelen sansür süreciyle yaşadık.
2022 yazında kulüp olarak her sene düzenlediğimiz açık hava gösterimlerimizi gerçekleştirmeyi planlıyorduk. Üyelerimizin aktif katılımıyla seçtiğimiz 11 filmin gösterimi için gereken belgeleri prosedüre uygun bir şekilde öğrenci dekanlığına ilettik. Gösterimlerin başlamasına birkaç gün kala göstermeyi planladığımız filmlerden yalnızca sekizine onay geldiğini gördük. Kayyum yönetim tarafından hukuksuzca görevinden alınan okulumuz akademisyeni Can Candan’ın Benim Çocuğum adlı belgeseli, Xavier Dolan’ın trans bir kadının ilişkisini işlediği filmi Laurence Anyways ve uyuşturucu kullanımını konu edinen Doug Liman’ın Go filmine dair ne bir ret ne de bir onay belgesi elimize ulaştı. Bunun üzerine öğrenci dekanlığından bu üç filmin neden onay almadığına dair bir gerekçe sunmalarını talep ettik. Ancak bize herhangi bir gerekçe sunulmadı ve sözlü olarak bu gösterimleri gerçekleştiremeyeceğimiz söylendi. Bu aslında kayyum yönetimin resmi yollarla değil de el altından ve kimseye belli etmeden uyguladığı sansür politikasının bir sonucuydu.
YÖNELİM VE KİMLİK DÜŞMANLIĞI
Kayyum yönetim daha önce de LGBTİ+ içerikli filmlerin gösterimine engel olmuştu. Onur Haftası'nda BÜLGBTİ+ ile gösterimini gerçekleştirmek istediğimiz Pierson’ın Soldier’s Girl isimli film de gayri resmi olarak sansüre uğramıştı. Kulübümüze kampüs içerisinde LGBTİ+ konulu filmlerin gösteriminin yönetim tarafından kabul edilmediği, bu tarz içeriklerin “özendirici” olduğu söylenmişti. LGBTİ+ görünürlüğüne önem veren ve bu konuda hassasiyet gösteren kulübümüz, bu süreçte kampüsteki LGBTİ+ görünürlüğünün karşısında duran yönetim tarafından büyük bir baskı gördü. Ancak biz kulüp olarak bu baskı ve sansür politikasına karşı mücadele etmenin yolunu hep bulduk.
Gösterimleri yapmamızın engelleneceğini öğrendikten sonra aldığımız kulüp içi toplantılarda sansüre karşı bir direniş öreceğimizde hemfikirdik. Ancak bu direnişin yöntemi için uzlaşı sağlamadan önce uzun tartışmalar verdik. Bu tartışmalarda üniversitedeki diğer kulüpler ile ortak bir hat çizmek istediğimizi konuştuk. Okulun 36 kulübüyle açık hava programında sansürlenen filmlerin gösterimini tüm kulüpler ortak olarak gerçekleştirme kararı aldık ve bunun neticesinde 36 kulüp, etkinlikten önceki gün sansürlenmek istenen gösterimin duyurusunu paylaştı. Gösterim gününde, öğlen saatlerinde hiçbir gerekçe gösterilmeden kulübümüzün bir aylığına kapatıldığını ve yönetim kurulunun görevden alındığını öğrendik. Kulüp odasına gittiğimizdeyse odanın kilidinin değiştirildiğini ve odamıza el koyulduğunu gördük. Bunun üzerine hızlıca bir toplantı aldık ve perdeyi kurmanın güvenli olmayacağını ama yine de alanda bulunmak ve bir direniş ortaya koymak adına meydanda hep beraber filmi izleme kararı aldık. Onlarca öğrenci kişisel bilgisayarlarından, telefonlarından filmi izlemek için toplanırken okuldaki sivil polis sayısı da artıyor, okulun önüne gözaltı ve TOMA araçları geliyordu. Gösterimi engellemek için meydandaki hiç sulanmayan çimler akşam saatlerinde sulanmaya başlandı. Bildirimizi okuyup filmi hep beraber kendi ekranlarımızdan izledik, neyse ki perdeyi kurmadığımız için bir polis müdahalesiyle karşılaşmadık. Sansüre karşı gösterdiğimiz aktif eylem sürecimizi sorunsuz bir şekilde tamamladık. Kulübün kapalı kaldığı bir aylık dönemde, sansür sürecinde yaşananları basına aktarıp kamuoyuna taşımak için gazetecilerle görüştük, röportajlar verdik. Bu bir aylık sürecin ardından da kulüp içinde yeniden yapılan seçimlerle belirlenen yönetim kurulumuzla beraber kulüp olarak tekrar faaliyet yürütmeye başladık.
Peki kulüp olarak yaşadığımız bu sansür süreci bize neyi gösteriyor? İlk önce şunu belirtmemiz gerekir ki yaşadığımız bu süreci salt ifade özgürlüğü ihlali olarak değerlendirmek eksik olacaktır. LGBTİ’yi sapkınlık olarak nitelendiren, yaşam alanlarına ve var oluşlarına saldıran AKP iktidarının uzantısı olan kayyum yönetiminin 2021’deki ilk icraatlerinden biri BÜLGBTİA+’yı kapatmak olmuştu. Hiç şüphesiz ki yaşadığımız bu sansür ve sonraki süreç LGBTİ’lere yönelik yürütülen nefret siyasetinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. HÜDA-PAR’ın ve 6284’ü tartışmaya açan Yeniden Refah Partisi’nin mecliste olduğu yeni dönemde de baskılar sürecektir. BÜ(S)K olarak bizler baskı, sansür ve nefret politikalarına karşı öğrenci kulüp ve topluluklarıyla dayanışmaya, her türlü faaliyet yasaklarına karşı ses çıkarmaya ve özgür sinemayı savunmaya devam edeceğiz.