8 Temmuz 2023 18:21
/
Güncelleme: 17:27

Bir olay: 20. Gençilk Yaz Kampı | Bir kavram: Toplumsal iş bölümü

Yabancılaşmış bireyin, bireyselleştiği ölçüde esirleştiği bir yaşamın karşısına, toplumsallaşmış bireyin toplumsallaştığı ölçüde özgürleştiği bir yaşamı koymak gerekir.

Bir olay: 20. Gençilk Yaz Kampı | Bir kavram: Toplumsal iş bölümü

İzmir Selçuk’ta düzenlenen 17. Gençlik Yaz Kampı

Fotoğraf: Evrensel

Bir olay: 20. Gençlik Yaz Kampı 

1998’de Bergama’da Dünya Gençliği Buluşması adıyla ilk gençlik kampı gerçekleşti Türkiye’de. Gençliğin bir araya gelip dayanışmayla ilmek ilmek ördüğü ve gerçekleştirdiği, kampa hazırlanırken de kamp esnasında da iş yükünü herkesin omuzladığı, atölyelerinde ve forumlarında, sahnelerde ve konserlerde hep birlikte ürettiği, eğlendiği o kamp fikri seneler boyu devam etti. Kampta sahnelere yer verildi, temsiller, dans gösterileri ve tiyatrolara yer edildi. Konserler yapıldı, akşamları gençler bir araya gelip müzik dinlediler, dans ettiler, halaylar çektiler. Her gençlik grubu ayrı ayrı forumlar aldı. Buralarda hak ve özgürlüklerini konuştular, okulları, mahallelerinin tartışmalarını sürdürdüler ve buradan talepleri ve itirazlarına çözüm yolları aradılar hep birlikte. Ne istediklerini, istekleri için ne ve nasıl yapacaklarını tartıştılar. Kampın katılımcıları kadar düzenleyicileri olan gençler gelecekte hayalini kurdukları günlerin provasını yaptılar.

Kamptaki onlarca faaliyet arasından belki de en keyifli ve önemli unsurunu atölyeler oluşturdu. Her genç ilgi alanları ve meraklarına göre katıldıkları atölyelerde kolektif üretimin parçası oldu. Fotoğrafçılık, modern dans, koro, politik iktisat, sinema, kadın çalışmaları ve benzeri birçok atölyenin daha yürütüldüğü kampta gençler, alanlarında kendilerini geliştirdi. Aydın ve sanatçılarla tanışıp söyleşileri ve panellere katılarak değerli bilgiler öğrendiler. Belki de bir alanla bir meşguliyetle kampta ilk kez tanışıp bunu kendi şehirlerine, okullarına taşıdılar. Topluluklar kuruldu, mahallerde etkinlikler düzenlediler. Kampta birlikten aldıkları kuvvetle başlattıklarını kamptan sonra da devam ettirdiler. Kolektif ruhun, üretimin, paylaşımın ve gençlik olarak birlikte hareket etmenin kazanımlarını gördüler. Eğlenerek, öğrenerek, üreterek.

Her geçen sene artan katılımcılarıyla büyüyerek gerçekleşen kamp 2005’te, 2010’da, 2015’te bu şekilde yapıldı farklı isimlerle. Bu sene de “Başka bir dünya mümkün!” diyerek biz gençler yeniden, bu sefer İzmir/Selçuk’ta bir araya geliyoruz. apitalist toplumsal yapı karşısında kampın temsil ettiği kolektivizmi tartışmak için de toplumsal iş bölümü kavramını ele alıyoruz.

Bir kavram: Toplumsal iş bölümü

Sözlük anlamıyla bir iş sürecinin farklı parçalarının farklı kimse ya da zümreler tarafından yürütülmesi anlamına gelen toplumsal iş bölümü kavramı, çeşitli sosyal teorisyenler tarafından farklı bağlamlarda kullanılmıştır. Bir toplum bilimi terimi olarak “görev dağılımı” kavramının ötesinde bir derinliği olan bu ifade, üretim sürecindeki farklı aşamaların paylaştırılmasının ötesinde bu paylaşımın yol açtığı toplumsal roller ve toplumsal sonuçları da kapsar. Örneğin Adam Smith, iş bölümü kavramına daha ekonomi odaklı bir noktadan yaklaşıp üretim hızının ve verimliliğin artırılmasına odaklanırken; Durkheim ise daha sosyoloji odaklı bir bakış açısıyla iş bölümü kavramını meslek çeşitliliği üzerinden ele alarak mekanik dayanışma ve organik dayanışma arasındaki farkları vurgular. Bu yazının da odak noktasını oluşturan Karl Marx ve Friedrich Engels’in yaklaşımı ise iş bölümü kavramını tarihsel-toplumsal bir süreç olarak ele alıp onun diğer maddi toplumsal süreçler ile birlikte gelişimine odaklanır. Marksizmin eleştirel olarak ele aldığı bu süreç, bir işin örgütlenmesi için gerçekleştirilen kolektif görev paylaşımından ayrıdır ve toplumsal kaynaklar ile emek süreçlerinin toplumsal sınıflar arasındaki paylaşımını ele alır.

ÖZEL MÜLKİYET VE TOPLUMSAL İŞ BÖLÜMÜ

Marksizme göre bugüne kadar tarihteki üretici güçlerin nitel gelişimi iş bölümünün de gelişimine yol açmıştır. Bu iş bölümü çeşitli biçimler alabilir. Örneğin, iş bölümünün ilk örneklerinden biri aile içinde gerçekleşmiştir ve erkek ile kadın arasındaki eşitsizliğin tarihsel kökenini oluşturmuştur. Antik Yunan ve Roma toplumlarındaki köleler ile “saygın” vatandaşlar, politikacılar arasındaki iş bölümü, kol emeği ile kafa emeği arasındaki ayrım biçimini almıştır. Sanayi teknolojisinin gelişmesi ve emtia dolaşımının önündeki engellerin de ortadan kalkmasıyla bunlar ile tarımsal emek arasındaki iş bölümü, mesela kent ile kır arasındaki çelişki olarak görünüm kazanmıştır. Bu iş bölümlerinin varlığına yol açar görünen ilişkilerin bazıları ortadan kalkmış olsa bile bunların; yani erkek ile kadın arasındaki, kafa emeği ile kol emeği arasındaki ve kent ile kır arasındaki ayrımların halen sürmesinin sebebi, bahsedilen iş bölümlerine yol açan esas unsurun varlığını sürdürmesidir: özel mülkiyet.

İş bölümü her ne kadar farklı biçimler alsa da aslında mülkiyet ile özdeş ifadelerdir ve iş bölümündeki çeşitli gelişim aşamaları da farklı mülkiyet biçimlerinin yansımalarıdır. Nitekim iş bölümü basitçe bu kişinin o vidayı sıkarken şu kişinin de bu plakayı yerleştirmesi değildir, üretici güçler geliştikçe ve toplumsal sınıflar arasındaki kaynak dağılımındaki fark derinleştikçe bu zümreler farklı roller üstlenirler. Üretimin ve yaşamın yeniden üretilmesinin insan toplumunca ortakça gerçekleştirilmesinin yerini, biri diğeri için çalışan toplumsal sınıflar alır. Mesela bir avuç insan fabrika sahibi olduğu için mülkiyetsiz yığınlara saat kaçta nerede olacaklarını, hangi yükü nereye taşıyacaklarını vb. söyleyebilecek, hangi bölgenin ne zaman temizleneceğine, hangi senaryonun nasıl bir film yapılacağına karar verecek konuma gelir. Böylece eğlenmenin, çalışmanın, üretimin, tüketimin, yönetmenin, uygulamanın farklı sınıfların payına düşmesi gerçeğin ta kendisi olur.

Siyaset yapma işi toplumun elinden alınır ve şu ya da bu kişilik meclislere, senatolara devredilir. Sanat yapma işi herkesin değil, yapım şirketlerinin ya da sergi sahiplerinin seçtiği kişilerin işidir. Bireyin, toplumun ihtiyaçlarının giderilmesine katkı sağlamak için sabah şu işi ve akşam bu işi yapma olanağı ortadan kalkmıştır, kapitalist toplumun ihtiyacına göre şekillenmiş meslek lisesinde ya da üniversitede öğrendiği iş, ömrü boyunca taşıdığı prangaya dönüşür. Öğrendiği zanaat, onun yetkinliği değildir; o, makinenin ya da çalıştığı firmanın bir parçasına dönüşür. Asırlar süren örgütlü mücadelenin kazanımlarıyla elde ettiği, mesaisinin ardından kalan sınırlı zamanda imkânı olursa ancak siyaset yapabilir, sanat icra edebilir, başka bir yetenek öğrenebilir vb.

Böylece birey, yaşadığı hayata yabancılaşır. Üretimine katıldığı süreci yönetmiyordur, yaşadığı hayata yön veren karar alma mekanizmalarında yer almıyordur, ürettiği ürünü tüketemiyordur yahut nasıl üretileceğine karar verdiği ürünü üretmesini bilmiyordur, bir parçası olduğu üretimin diğer aşamalarından bihaberdir. Toplumsal iş bölümü, bireyi, ürettiği ürünü kendisine ve yaşamına yabancılaştırır. “Zira, işin bölüşümü yapılmaya başlanır başlanmaz, artık herkesin kendisine dayatılan ve içinden çıkamayacağı belirli ve kesin bir faaliyet alanı vardır. Avcıdır, balıkçıdır, çobandır ya da eleştirel eleştirmendir; ve geçim araçlarını kaybetmek istemiyorsa eğer, öyle de kalmak zorundadır. Oysa hiç kimsenin kesin bir faaliyet alanına sahip olmadığı, dilediği her alanda kendini yetiştirebildiği komünist toplumda, genel üretimi toplum düzenler. Böylece de bana, dilediğimce, bugün bu işi, yarın bir başka işi yapabilme -avcı, balıkçı, çoban ya da eleştirmen olmamı gerektirmeden, sabah ava çıkıp öğleden sonra balığa gitme, akşamlan hayvan yetiştirme, yemekten sonra da eleştiri yapma olanağı sağlar.”* Topluma yabancı bireyin, bireyselleştiği ölçüde esirleştiği bir yaşam örgütlenmesinin karşısına, toplumsallaşmış bireyin toplumsallaştığı ölçüde özgürleştiği bir yaşam örgütlenmesini koymak; özel mülkiyetle özdeş iş bölümünün karşısına, komünist kolektif bir yaşam örgütlenmesini koymaktan geçer.

* Karl Marx & Friedrich Engels – Alman İdeolojisi, s. 41

Evrensel'i Takip Et