Bilim değişiyor ve gelişiyor, insanlar da!
Engels’in dediği gibi “Doğa diyalektiğin denektaşıdır.” Evrim de bir doğadaki bir olgudur, bu sebeple canlıların evrimini doğru bir şekilde açıklamak için diyalektik düşünmek gerekir.
![Bilim değişiyor ve gelişiyor, insanlar da!](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/112035.jpg)
Görsel: Wikimedia Commons
Buse İrem SOLAK
Anıl KARAHAN
“Doğa diyalektiğin denektaşıdır. Denilebilir ki, modern doğa bilimleri bu doğrulama için son derecede zengin ve gün geçtikçe çoğalan materyaller sağlamış ve böylece, doğa sürecinin, son çözümlenmede metafizik değil, diyalektik olduğunu, sonsuz bir tekdüzelikle sürekli olarak bir daireler çemberi üstünde dönmeyip gerçek bir tarih çizgisinden geçtiğini kanıtlamıştır. Bu konuda hemen, bitki ve hayvanlardan insana dek, bugünün organik dünyasının tümünün bir gelişme sürecinin ürünü olduğunu ortaya koyarak, doğanın metafizik kavranışına kesin bir vuruş indiren Darwin’den söz etmek gerekir.”*
Geçtiğimiz günlerde Erbakan, “Evrim teorisini bu insanlara anlatırsan komünist olur” sözleriyle birlikte gündeme girerek birçok gencin tartışmalarına konu olmuştu. Evrim, 2017’de lise müfredatlarından kaldırılmıştı. Evrim, yalnızca Türkiye’de değil, başka pek çok yerde de ya sansürlere ya da çarpıtmalara tabi tutuluyor. Erbakan’ın sözüyle yeniden açılan bu tartışmayı sizinle birlikte tekrardan incelemek istedik.
BİYOLOJİK EVRİM
Kabaca ifade etmek gerekirse biyolojik evrim, canlılığın ortaya çıkışını ve canlıların değişim sürecini ele alır. Bu canlılar arasındaysa çevre koşullarına en iyi uyum sağlayan hayatta kalır ve çoğalır. Burada “uyum sağlayan” sözcüğü önem arz ediyor çünkü yazının başında evrimin çarpıtılarak anlatılması dediğimiz şey, tam da buraya denk düşüyor. “Uyum sağlamak” denilen olgu sıklıkla ve kasıtlı olarak, “en güçlü”nün hayatta kalması şeklinde çarpıtılır. Oysa ne doğada ne de Darwin’in teorisinde böyle bir şey yoktur.
Hayatta kalanın “en güçlü” olduğuna dair yaklaşım kullanılarak, tarihte birçok savaş ve katliama yol açmış görüşlere kapı açılır, bunun yanı sıra sosyal ve ekonomik hayatımız biyolojik terimlerle açıklanmaya çalışılarak yaşamımızın toplumsal gerçeklikleri de soyutlanmaya çalışılır.
EVRİM VE DİYALEKTİK
Evrim teorisi, canlılardaki değişimlerin tek düze ilerlemediğini, değişimin kendisinin süreğen olduğunu ifade eder. Canlıların içerisinde bulundukları koşullar her zaman değişirken, bu canlıların da durağan kalmasını bekleyemeyiz. Kısaca diyebiliriz ki evrim/değişim durmadan devam eder.
Yukarıda evrimi açıklarken hep değişimden bahsettik. Bu değişimlerin tekdüze olmadığını ve sürekli olduğunu söyledik. Aslında burada diyebiliriz ki evrimi ve doğayı anlamaya yönelik çalışmalar bizi diyalektik yönteme çıkarır. Diyalektik -ve evrim- doğada hiçbir şeyin durağan olmadığını sürekli bir değişim halinde olduğunu söyler. Engels’in dediği gibi “Doğa diyalektiğin denektaşıdır.” Evrim de bir doğadaki bir olgudur, bu sebeple canlıların evrimini doğru bir şekilde açıklamak için diyalektik düşünmek gerekir. Yani doğayı bilimsel incelemenin yöntemi de diyalektiktir.
Biyolojik olanının aksine toplumsal yaşamdaki evrim, milyonlarca yıl gerektiren upuzun süreçler değildir. Çünkü biyolojik evrimde amaca yönelik bir davranıştan bahsedemeyiz. Yani kutup ayısı kutuplarda yaşadığı için beyaz kıllara sahip değildir. Kutuplarda beyaz kıllar avantaj sağladığı için uzun yıllar içerisinde avantajlı konumda bulunarak baskın tür haline gelmiştir. Yani insanlar ve toplumlarda ilerlemenin ve gelişmenin birçok süreci iç içe geçer. Belirli zorunluluklar görürüz. Bunlara ek olarak bilinçle hareket edebilen ve eyleminin amaçlarını ve sonuçlarını görebilen canlılar olan insanların davranışlarının meydana getirdiklerini görürüz. Toplumlar tarihine baktığımızda yaşam kaynaklarının yeniden üretime ve ona bağlı kurulan ilişkilerdeki değişimlerden bahsederiz. Bugüne kadar insan toplumu pek çok farklı üretim tarzlarını deneyimlemiştir. Bu üretim biçimlerinin gelişmesi ve değişmesi toplum yapısında değişimleri de meydana getirmiştir. Örneğin, köleci toplumda üretim köle emeğine dayanırdı ancak bilimin ve tekniğin ilerlemesi, ekonomik krizler vb. nedenlerle köle emeği artık toplumsal ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmiştir. Kabuğuna sığmaz hale gelen üretim, artık yeni kabuklara ihtiyaç duymuştur, yani yeni sistemlere. Tarihte sayısız örneklerini görebileceğimiz gibi ani ve radikal değişimlerle de görebiliyoruz ki: Toplumsal değişimler her zaman uzun süreli, gözlenebilen, tahmin edilebilir, berrak dönüşümlerle (evrim) yaşanmaz; aksine, içerisinde birçok keskin, parçalı, sertçe geçişleri (devrim) de barındırır. Kabaca söylemek gerekirse, verili sistemlerde biriken nitelik ve ilişkiler sonunda bir sıçramaya, yani devrime yol açar.
Diyalektiği anlamak; değişimin devam ettiğini, hiçbir şeyin baki olmadığını görmek bizim bulunduğumuz toplumda da değişimlerin motor gücünün insan olduğunu ve bizim de birer değiştirici güç olduğumuzu kavrayarak harekete geçmemizi sağlar. Bunu istemeyen burjuva sınıfı ise diyalektiğin, doğanın yöntemi olduğunu gösteren evrimi de çarpıtarak anlatır. Güçlü olanın hayatta kalması ve Homo Sapiensin evrimini tamamlamış “en mükemmel tür” olarak lanse edilmesi gibi. Bu çarpıtılmalar şimdiki sistemin en iyi sistem olduğunu, yaşam koşullarımız kötü olsa da bunun doğal olduğunu ve bunu değiştiremeyeceğimiz yanılgısını yaratır.
EVRİM ÖĞRENMEK BİZİ KOMÜNİST Mİ YAPAR?
Erbakan’ın sözünün, doğru diyebileceğimiz bir yönü de bulunmaktadır. Bugün evrimi anlamak, aslında diyalektik yöntemi anlamak demektir. Bilin bakalım kimler bu yöntemi hayatın her alanında uygular? Evet, Marksistler; çünkü diyalektik materyalizmi kılavuz edinir ve toplumu bu yöntemle inceleyerek çözümler üretirler. Fakat evrim teorisini öğrenmekle diyalektik yöntemi hayata uygulamak farklı şeylerdir. Hayatı yorumlarken onu kılavuz edinmek düşünce sistemlerimizi geliştirirken, diyalektiği hayatın her alanında uygulamak artık bizi başka bir şeye zorlar: Değişim. İçerisinde bulunduğumuz sistem, ezelden gelmiş ve değişmez değildir; geçmiştekiler öyle olmadıkları gibi, bugünkü ve yarınkiler de öyle olmayacaktır.
Yazımızı sonlandırmadan bir söze daha değinmek isteriz. Evrim Ağacı editörlerinden Çağrı Mert Bakırcı, Erbakan’ın sözleri üzerine “Evrim Teorisi ile komünizm arasında hiçbir korelasyon yok, olsa akademinin alayı komünist olurdu. Gerçek oran %1'den azdır.” dedi. Tam da yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden, diyalektiği kılavuz edinmediğimiz sürece evrim hakkındaki çalışmalarımız, biyolojik evrimi bilmiş olmaktan öteye geçmeyecektir. Bugün bilim insanlarının çoğunluğu kendilerini çalışma alanlarına hapsederek hayattan ve toplumdan kopuk bir bilim üretiyor olduklarından -ki, bu yalnızca onların suçu da değildir; burjuva akademisi bilimin toplumsallaşmasını istemediğinden bu konuda oldukça dayatmacı hareket etmektedir- toplumsal yaşama içkin sayısız bağıntıdan soyutlanmışlardır ve bu sebepten, elbette, varlığından dahi haberdar olmadıkları pek çok sorun adına Marksizm’in ortaya koyduğu çözümlerden taraf olmaları beklenemez. Yaşamın rafine edilmişçesine küçük bir bölümüyle çarpışan araştırmacı ve akademisyenler adına, bilimin esas işlevine yani toplumsal yönüne döndükleri anda komünist olmamak için hiçbir sebep kalmamaktadır.
AT GÖZLÜKLERİYLE BİLİM YAPILMAZ
Eğer ki akademi, uzmanlaşmayı çarpıtarak bilim insanlarını yalnızca tek ve spesifik disiplinlerde ve bilim dallarında eğitmeye devam ederse bilim insanlarının, toplumun geri kalanının da başına gelen gibi, ezici çoğunluğu komünist olamazlar. Toplumdan uzaklaştırılan şey, yalnızca akademisyenler de değil, diyalektik yöntemin uygulanmadığı bilim anlayışının kendisidir. Çünkü evrim, bir doğa yasasıdır; Darwin’in Evrim Teorisi’yse doğadaki bu olguyu, canlıların değişim ve gelişimini açıklamak ve incelemek için ortaya koyulan bir araçtır. Evrim Teorisi’ni öğrenmekle sınırlanmamış bireyler, evrim denilen olgunun kendisini anlamak ve onun hakkında kavrayışımızı güçlendirmek için uğraşan herkes, zaten birer komünist olmalıdırlar. Böylece bilimin gerici ve tekelci burjuvazi tarafından alıkonulmasına ve insanlığın ilerlemenin önünün kapatılmasıyla da etkin bir mücadeleyi sürdürebilirler. İddianın aksine, evrim ile komünizm arasında sıkı bir korelasyon bulunmaktadır. Bir akademisyenin, “Eğer öyle bir bağlantı olsaydı, ben bunu zaten çözerdim” aklıyla söylediği dayanaksız bir sözden bir şey öğrenmeyeceğiz. Akademisyenler, sahip oldukları toplumda sahip oldukları konumla, kendi uzmanlık alanları dışında pek çok alanda da “sözü geçen” kişiler oluyorlar; şüphesiz ki bunun rasyonel bir zemine oturan hiçbir boyutu da yok. Burjuva akademisinin sözde “ilerici” ve “seküler” kesimlerinin kendi idealist ve mekanik felsefe tabularıyla hareket ederek 1900’lerin ikinci yarısına kadar evrenin başlangıcı ve sonu olmadığını, oldu olası böyle olduğunu iddia eden Hoyle’a ait bilim dışı Statik Evren Modeli’ni savunuşunu da unutmadık. İşte bu sebepten, bilimi ve üreticilerini kutsallaştıran ve bir yandan da gelişimini baltalayan mekanik materyalist at gözlüğüne karşı diyalektik materyalizmin ışığıyla hareket edeceğiz. Marx’ın 11. Tezinde de dediği gibi “Dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamak yetmez, asıl olan uygulamaya geçmek, onu değiştirmeye çalışmaktır.”
ANLAMAK YETMEZ, BİRLİKTE DEĞİŞTİRELİM!
Bilim, biyoloji, evrim, diyalektik, insanlar ve toplumsal yaşamı… buradan yazmakla tüketemeyeceğimiz kadar derin ve uzun tartışmalara sahip kavramlar. Bu sene 20.si düzenlenen Gençlik Yaz Kampı’nda düzenlenecek olan evrim atölyesi işte tam olarak bu meseleleri tartışmak ve derin sohbetlerle buraların gizlerini hep birlikte açığa çıkartmayı amaçlamaktadır. Bu vesileyle tüm bilim severleri ve tüm Genç Hayat okuyucularımızı kampımıza ve atölyelerimize davet ediyoruz. Gelin birlikte anlayalım ve değişimin heyecanını hep birlikte hissedelim. Gelin hep birlikte değiştirelim!
*(Engels, Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm)
Evrensel'i Takip Et