Nahel’in arkasında bıraktığı gelecek kimin olacak?
Yarını bugünden kurmak için, bir ışık yakmak için ise örgütlü bir güç olmaya, öfkemizin istikrarlı ve tutarlı bir mücadele platformu etrafında birleşmesine ihtiyacımız var.
Evrensel
Fransa’da son birkaç gündür geceler artık karanlık değil.
17 yaşında öldürülen Nahel’in ardından başta kendi yaşıtları olmak üzere tüm gençlik kesimlerinin öfkesi bir çığ gibi büyürken bu görkemli öfkenin altında ezilen, kendisini bir sis perdesiyle, karanlık gölgelerle saklamaya çalışan sistemin bürokrasisi, kolluk güçleri, içi kof gelecek vaatleri oluyor. Karanlıktan çıkış yolu ise, tam da Fransa’daki kardeşlerimizin yaptığı gibi, bunları açığa çıkaracak bir ışık yakmaktan geçiyor.
Çünkü her cinayet arkasında suçluyu bulmak için deliller bırakır. Bu delilleri toplarken de suçu yaratan ilişkiler bütünü açığa çıkar, suçun gerçekleşmesine mahal veren zemine mercek tutulur. Suça yönelttiğimiz ışık eğer yeterince uzağı aydınlatmaya yetiyorsa dahil olan bütün ilişkilere, kişilere, örüntülere gizlenebilecekleri gölgeler tanımaz.
Nahel’in öldürülmesi, bütün bir devlet aygıtının gençliğin yaşamına kasteden bir sistemin koruyucusu olarak bu suçu işlediğini, ölenlerin, yaşam hakkı gasp edilenlerin; emeği, hayalleri ve geleceği öğütülen milyonlarcasına yönelen örgütlü bir sistemi faş ediyor. Suçluları, kurdukları ilişkiler bütününü adım adım takip edince, arkasındaki örgütlü devlet gücünün her nedense her defasında yoksullara, işçi-emekçi gençliğin sokaklarına, göçmenlere, kadınlara yöneldiği sorusunun cevabı bir çorap söküğü gibi geliyor. İddia edilenin aksine halk kesimlerinin bir arada barış içinde iyi bir hayat sürmesi devletin varlığı ve istikrarıyla değil, ona rağmen ve ona karşı bir mücadele sayesinde mümkün hale geliyor. Gösterilerin polis şiddetinden başlayıp zenginliğe, ikiyüzlü devlet bürokrasisine, pahalı markaların süslü vitrinlere yönelmesi itkisi de burada anlam kazanıyor.
DÜNYANIN NERESİNDE OLURSAK OLALIM
Nahel başka bir coğrafyanın, koşullarının Türkiye’den daha iyi olduğu dile getirilen bir ülkenin vatandaşı. Ancak öyle ya, her nerenin vatandaşı olursan ol oturduğun mahallenin, ücretinin, gidebildiğin okulun adı, farklı ülkelerin yoksullarında birbirine benzer. Öyle k, yaşamına değer biçen, özgür bir yaşam sürüp sürememenin cevabını veren unsurlar mülklerin, mülkiyetin. Bunlara sahip olup olamamak ise bireysel çabanın ürünü, çok çalışmanın.
Başka başka ülkelerde, Türkiye’de de olduğu gibi. Çünkü kapitalizmin yarattığı şiddet sarmalından, insanlık dışı çalışma ve yaşam koşullarından, eşitsizlikten bizi koruyacak olan ülke bayrakları değil. Gençliğin, işçi emekçi kesimlerin tarihsel kazanımların sonucunda elde ettikleri haklar burjuva demokrasinin bekçiliğine devredildiği her koşulda, artık hiçbir ülke güvenli olamaz. Nahel için Fransa’nın güvenli olmadığı gibi.
DÜNYA GENÇLİĞİ ÇIKIŞ YOLU İÇİN BİR IŞIK YAKIYOR
Akranlarımız bütün dünyada ekonomik kriz, siyasal baskı ve tehditler, toplumsal hayatın gündelik tartışmalarında sirayet eden sistemsel sorunların yol açtığı bir dolu problemle baş ediyor. Her yeni bir gün biriken sorunların ağırlığını derinleştirirken çözüm arayışları burjuva siyasetçilerin ağzından dökülen vaatler ve müdahalelerle karşılanmıyor. Zira toplumsal pek çok sorun, farklı toplumsal kesimlerin taleplerinin giderek daha fazla ortaklaşmasının zeminini giderek daha da genişleyen bir biçimde karşımıza çıkarıyor. Gençliğin de kendine özgü rolü, bu zeminin güçlendirilmesi; aile, semt, çalışma ve üniversite yaşamı gibi pek çok farklı alandaki konumu, bu ortaklaşmanın güçlenebilmesi açısından özgünleşiyor.
Bu sebeple, dünya gençliğinin kendi yaşamına yönelik tehditleri savuşturma girişimleri başta parçası olduğu gençlik kesimleriyle ve diğer toplumsal güçlerle gelecek mücadelesinde ve en önemlisi, bu mücadelenin gerektirdiği siyasal arayışta düğümleniyor.
Bu siyasal arayışa, mülteci düşmanlığıyla sarmalanmış ırkçı ve sağ siyaset cevap olmaya çalışıyor, dünyanın pek çok yerinde sağ partilerinin sokak ve meclisteki varlığı artıyor. Sağcı birlikleri öne sürerek toplumsal muhalefet güçlerinin özlemlerini içi kof umutlarla sönümlemek burjuva siyasetinin geleneksel bir önlemi, ancak demokrasi ve özgürlüğün mücadele deneyimiyle savuşturulabilecek.
Öyle ki, geleceğin kimin geleceği olacağı sorusuyla başlamalı bu işe.
Özgürlük ve demokrasiye yönelen baskılarla birleşen ekonomik darboğazın çizdiği belirsiz ve karanlık tablonun zapturapt altında aldığı geleceği yeniden düşünerek başlamalı. Hepimizi kapsayan, bugünkü mevcut duruma müdahale etmekle kazanılabilecek bir gelecekten bahsediyoruz. Henüz yaşanmamış olan bu zaman dilimi hepimizi onu henüz deneyimlememiş olmakla birleştiriyor. Öyle ki, bugün hepimiz açısından farklı olan deneyimler, yarın henüz yaşanmamış olan bir geleceğin içerisinde birleşirken, o geleceği değiştirmenin yolu da bugünden geçiyor.
Nahel’in 17 yaşındaki ölümü, tam da bu yüzden bizi farklı coğrafyalarda da olsak bir duygu birliğine kavuşturuyor. Onun mezun olmadığı elektrik okulunda bizim de çırak olduğumuz, geride bıraktığı ailesi, arkadaşlarıyla henüz gerçekleştirmediği sohbetleri, gezmediği ülkeleri, dinlemediği müzikleri, bir daha asla deneyimleyemeyecek olduğu gerçeği bütün ağırlığıyla önümüze bir gerçek daha koyuyor. Kapitalizmin bize sunduğu geleceğin bu olduğu gerçeğini. Ve o gelecekte hepimizin yer alacağı, hatta yer alabilmek adına hayatta kalabilmenin dahi geleceği değiştirmekten geçtiği gerçeği. Bu gerçeği onunla uzlaşmak, teslim olmak için değil, nasıl değiştirebileceğimizi ortaya koymak adına kabul ediyoruz.
BÜTÜN KARA PARÇALARINDA BİR ARADA
Berkin Elvan’ın, Alexis’in, Yunanistan’daki tren kazasında yitirdiğimiz onlarca gencin, İtalya’da iş cinayetinde ölen stajer öğrenci Lorenzo Parelli’nin ve daha nicesinin ölümünden sorumlu olan bu sistemle yaşamaya devam etmenin huzursuzluğu, geleceğin aynı bu sorumlular tarafından yazılmasına müsaade etmenin yükü, kayıplarımızın hesabını sorma zorunluluğu…
Her ölüme erken ölüm denebilir, ama bir gencin ölmesi yaşamakla ilgili daha fazla soru bırakır geride kalanlara. Gelecekte kendisi de dahil tüm yaşıtlarının başına gelebilecek olayların işaretidir bugün yaşananlar. Henüz yaşanmamış olan gelecekten bugüne gönderilen bu işaret bu yüzden hepimizin ortak deneyimi, birlikte sahipleneceğimiz bir kayıp, değiştirmek için uğruna mücadele edeceğimiz bir yazgıdır. Yarını bugünden kurmak için, bir ışık yakmak için ise örgütlü bir güç olmaya, bu gücün sisteme yönelen öfkesini istikrarlı ve tutarlı bir mücadele platformu etrafında birleşmesine ihtiyacımız var.
Dünya gençliğinin deneyimlerinden öğrenirken Türkiye gençliğinin de tek adam yönetimi karşısında demokrasi ve özgürlük mücadelesi deneyimini tüm dünyada baskı ve şiddet politikalarıyla mücadele eden kardeşlerimize bırakma ihtiyacının öne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Tek adam yönetiminin her türlü baskı ve şiddet aracının karşısında dünya gençliğiyle buluştuğumuz ortak taleplerin Türkiye’deki kazananları olmanın yolu nasıl mümkün? Bu sorunun cevabını ararken hak ve talepler mücadelesinin üzerine basarak güçlendireceğimiz birliktelikleri, taleplerimizin kazanılması sürecini tek adam yönetiminin püskürtülmesi süreciyle iç içe geçirerek düşünmeye ihtiyacımız var.
Tek adam yönetiminin yenilmesini, kendimiz, Türkiye gençliği ve dünya gençliğinin kazanımı ve birikimi olarak miras bırakmanın, Nahel’in düşlediği bir geleceği kazanmanın; Hugo’nun Sefiller romanındaki gibi “ayaklarımızda su olsa da ruhumuzu yıldızlarla doldurmanın” yolunu ararken önce en yakınımızdakine sormalı. Bu rotayı birlikte okuduğumuz arkadaşlarımızla bir yanıt aramalı.