Tutuklu gazeteci Ömer Çelik: Hedef gösteren ve susturmaya çalışanlara karşı dayanışma başlatalım
"Kutuplaştıran, ayrıştıran, kriminalize eden tüm politika ve yaklaşımlara karşı gazeteciliğin haysiyetini koruma sorumluluğu bizleri birbirimize yaklaştırabilir, yan yana getirebilir"
Fotoğraf: MA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Gazeteci Ömer Çelik, bir yıldan fazladır Diyarbakır Cezaevinde tutuklu. 11 Temmuz’da tutuklu arkadaşlarıyla hakim karşısına çıkacak olan Çelik, “Her gün bazılarımızı hedef gösterip, susturmaya çalışan gücün tahakkümüne karşı dayanışmayı ve değişimi gazeteciler olarak bizler başlatabiliriz. Birbirimize verdiğimiz nefes topluma yayılacaktır” dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. 15’i tutuklu 18 gazeteci hakkında 10 ay sonra “örgüt üyeliği” iddiasıyla 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istemiyle 12 Mart’ta hazırlanan iddianame, Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Dosyası tefrik edilen JINNEWS Müdürü Safiye Alağaş’ın, 15 Haziran’da görülen ilk duruşmada tahliye edilmesiyle 16 olan tutuklu gazeteci sayısı 15 oldu. 15’i tutuklu 17 gazetecinin ilk duruşması ise 11 Temmuz’da görülecek. Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunan Gazeteci Ömer Çelik, avukatı aracılığıyla sorularımızı yanıtladı.
"YARGILANMA DEĞİL, CEZALANDIRMA"
Haklarında yürütülen soruşturmanın yaklaşık bir yıl devam etmesi ve 13 ay sonra mahkemeye çıkacak olmalarının adalet mekanizmasının nasıl işlediğini anlamak için başlı başına yeterli olacağına vurgu yapan Ömer Çelik, “Açıkça söylemek gerekir ki ‘yargılama’ adı altında sürse de yaşanmakta olan süreç bizler açısından ‘cezalandırma’ pratiğidir. Bu pratiğin nedenini kavramak için hakkımda hazırlanan iddianamenin içeriğine bakmak yol gösterici olacaktır” dedi.
İddianamede yaptığı televizyon programı nedeniyle hakkında “Kürtlerin devlete bağlılığını sarstığı” iddiasıyla suçlanmasına dair Çelik, şu yanıtı verdi: “O içeriğin esası, tarihsel geçmişi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci öncesine uzanan Kürt meselesine dayanmakta. Kürt meselesinin neden ve sonuçlarına, yansımalarına, siyasi, toplumsal, ekonomik ve sosyal alandaki iz düşümlerine devlet penceresinden bakmamak, resmi tanımlamalara mesafe koymak, izlenen politikaları, teşhir etmek sorgulamak, mağdurlarının sesi olmak suretiyle toplumun geri kalanını bilgilendirmekle birlikte çözümleri aramak, tartıştırmak kırmızı çizgileri aşmak resmi ideoloji ile ters düşmek demek. Bu gerçeklik dün de böyleydi, bugün de. Dolayısıyla yaptığım TV programının sadece birkaç bölümü ile sınırlı olsa da, Kürt meselesini resmi politikanın dışında ele almak, suç! Doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilip siyaset malzemesi haline getirilmiş. ‘Edirne’deki İmralı’ya hesap verecek’ şeklindeki ifadeyi dahi doğrudan HDP’li bir milletvekiline soru olarak yöneltmek örgüt üyesi olduğumuzun delili olabiliyor. Bu soruyu delil sayan savcının, ‘Kürtlerin devlete bağlılığını sarstığım’ değerlendirmesinde bulunması bu yüzden şaşırtıcı gelmiyor bana. Çünkü sarsılan, aradan yüzyıl geçmiş olsa da Kürtleri bu topraklardaki diğer etnik, dini, kültürel zenginliklerle birlikte asli unsur kabul etmek istemeyen devletin; zayıf temeli olduğu hakikatinin bilincindeyim.”
ÜÇÜNCÜ KEZ CEZAEVİNDE
Üçüncü kez demir parmaklılar arasında olan Çelik’in bir yılı geçen tutukluluk sürecini “Bilmek, görmek, duymak, anlamak isteyenler için cezaevleri bir ülkenin fotoğrafıdır. Gazeteciliğe başladığım günden bu yana yolu üçüncü kez buralara uzanmış bir hakikat arayıcısı ve yayıcısı olarak, her ne kadar derim kalınlaşmış olsa da, şartlar yıldan yıla kötüleşmiş, kötüleşiyor ne yazık ki. Fakat olumsuzlardan, kötülüklerden bahsetmek yerine, bu koşulların haklı kıldığı inancı, büyüttüğü direnişi, güçlendirdiği kararlılığı ve umudu, insanlara, yaşam ve özgürlüğe bakış acınıza kattığı anlamı, daha doğrusu bu yola çıkma çabanıza sunabileceği özgün katkıyı dile getirmeyi yeğlerim” ifadelerini kullanarak anlattı.
“Uygulanan infaz rejimi içerisinde mezar taşına dönüşebilirsiniz, kanatlanıp bir kelebeğe de” diyen Çelik, “En büyük gelişmeler, değişiklikler, güzellikler, mutluluklar, doğrular zorlukların, acıların, yoksunların içinden doğmamış mıdır zaten. İşte tam da bu yüzden cezaevleriyle korkutmaya çalışsalar da korkmayın! Korkarak değil, cesaret göstererek, değişebilir, değiştirebiliriz” dedi.
"BİRBİRİMİZE VERDİĞİMİZ NEFES TOPLUMA YAYILACAKTIR"
11 Temmuz’da ilk kez mahkeme heyeti önüne çıkacak olmalarına ilişkin Çelik gazetecilere dayanışma çağrısı da yaparak şunları söyledi: “Bizlere yöneltilen suçlamalar ve bu suçlamaların dayanağı yapılan mesleki faaliyetlerimizi savunmak ve yanıtımızı vermek demek. Bu ne kadar geciktirilmiş olursa olsun. Yapılacak yargılamanın özneleri bizler olsak da, gözlerden kaçırılmak, kulaklardan uzaklaştırılmak istenenler bu ülkenin hakikatleri ve toplumun onlar hakkında bilgi sahibi olma hakkıdır. Dünyaya bakış açımız, olay ve olguları ele alış biçimlerimiz farklı olabilir ki, böyle olmalı da, fakat düşünce ve fikir özgürlüğünden, basın özgürlüğünden hiçbirimiz vazgeçmeyiz. Kutuplaştıran, ayrıştıran, kriminalize eden tüm politika ve yaklaşımlara karşı gazeteciliğin haysiyetini koruma sorumluluğu bizleri birbirimize yaklaştırabilir, yan yana getirebilir. Doğruların sesi o vakit daha gür çıkacak ve topluma yayılacaktır. Her gün bazılarımızı hedef gösterip, susturmaya çalışan gücün tahakkümüne karşı dayanışmayı ve değişimi gazeteciler olarak bizler başlatabiliriz. Birbirimize verdiğimiz nefes topluma yayılacaktır.”
"ÖZGÜR BASIN HALKIN KULAĞINA GİDEN YOLDUR"
Ömer Çelik, seçim sonuçlarına ilişkin “Geçirdiğimiz seçim süreci ve ortaya çıkan sonucun basın ve düşünce özgürlüğü açısından önemini, ‘Yanlış Cumhuriyet’ kitabında Sevan Nişanyan’ın ‘Özgür oy halkın sesi ise, özgür basın halkın kulağına giden yoldur’ tespiti ışığında ele almak gerektiği inancındayım. Seçimlerden bir yıl önce susturulmak istenmemizin amaçlarından biri de, bu yolu kapatmaktı şüphesiz” değerlendirmesinde bulundu.
Mevcut iktidarın istediğini elde ettiğini belirten Çelik, “Aparat haline dönüştürülmüş medya pratiği örneğinde özgür basının, sarıldıkları hakikatlerin ne derece kıymetli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. ‘Doğruların sesi, yalanların niye bastırmadı?’ sorusunun yanıtı, gazeteciliğin onuruna ve sorumluluğuna sahip çıkmak iddiasındaki bizler açısından da aranmalı ve dersler çıkarılmalı” ifadelerini kullandı.