TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş: Kim yargılanacak?

Gökhan DURMUŞ
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı

Diyarbakır’da 2022 yılının haziran ayında yapılan operasyon ile çok sayıda gazeteci gözaltına alındı ardından 15’i tutuklanarak cezaevine gönderildi. Aradan geçen 13 ayın ardından 11 Temmuz’da hakim karşısına çıkacaklar. Haklarındaki suçlamaları yani iddianameyi görmek için 9 ay bekleyen gazeteciler, hakimi görmek için de 13 ay beklemiş olacaklar. Bir cezaya dönüşen uzun tutukluluk hali bu ülkede neredeyse tutuklanan tüm gazetecilere uygulanan bir cezalandırma sistemi. Elbette hukukçuların tartışması gereken konuyu ben burada uzun uzun tartışmayacağım ancak şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Neden gazeteciler hakim karşısına çıkmak için bu kadar uzun süre tutuklu kalmak zorunda kalıyorlar? Çünkü bu ülkenin yasalarına, Anayasası’na göre gazetecilik, gazetecilik faaliyeti yürütmek suç değil. Anayasa’nın 28. maddesi “Basın hürdür sansür edilemez” der. O yüzden gazetecileri hukuksuz bir biçimde uzun süreler cezaevlerinde tutarak yıldırmaya, onları işlerini yapmaktan alıkoymaya çalışıyorlar. Diyarbakır’da 15 meslektaşımızın başına gelen de tam olarak budur.  Somut hiçbir delile dayanmayan suçlamalarla “terörist” ilan edilen meslektaşlarımızın gazetecilik faaliyeti dışında hiçbir şey yapmadıkları zaten iddianamenin içeriğinden de belli oluyor. Peki 11 Temmuz’da kim yargılanacak? Hiç şüphesiz gazetecilik faaliyeti yargılanacak. Tıpkı son olarak tutuklanan meslektaşımız TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın suçunun gazetecilik faaliyeti olması gibi Diyarbakır’da bir yılı aşkın zamandır tutuklu bulunan 15 meslektaşımızın da tek suçu gazetecilik.

AKP’NİN GERÇEĞE OLAN KİNİ

AKP, 20 yılı aşan iktidarı boyunca basın ve ifade özgürlüğünü yok etmeye yönelik politikalar yürüttü. Tutuklanan gazeteciler, ele geçirilen veya kapatılan medya kuruluşları, yargılamalar, gözaltılar, BİK veya RTÜK aracılığıyla kesilen para cezaları, ekran karartmalar nedeniyle dünya basın özgürlüğü sıralamasında yokuş aşağı inen bir 20 yıla şahitlik ettik. Gazetecilik faaliyetine yönelik bütün bu kin aslında gerçeklere duyulan korkudan kaynaklanıyor. Demokratik yönetim yerine totaliter bir yönetim anlayışını benimseyen bütün iktidarların ilk hedefi basın özgürlüğü oluyor. Ülkenin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorununun, çözüme kavuşturulamamış olması özellikle bölge illerinde çalışan gazetecilerin koşullarını daha da ağırlaştırıyor. Bölge illerinde yaşanan hak ihlallerinin ülke kamuoyuna duyurulmasını engellemek, keyfi yönetim biçiminin sorgulanmasının önüne geçmek için bölgede gazetecilik yapan meslektaşlarımıza daha fazla baskı yapılıyor. Geriye doğru baktığımızda çok sayıda örnek bunu rahatlıkla ortaya koyuyor. Gazetecilere yönelik tutuklama dalgaları hep bölge illerinden başlıyor. Şu an cezaevlerinde bulunan 34 meslektaşımızın 20’si bölge illerinde çalışan gazeteciler. Bu veri bile bunun açık ispatı. 

DEMOKRASİ İÇİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

11 Temmuz günü Diyarbakır’da 15 meslektaşımız gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hakim karşısına çıkarken, yargılanacak olan sadece haberleri değil aynı zamanda halkın haber alma hakkı da olacak. Tablo böyle olunca basın ve ifade özgürlüğü mücadelesine sadece gazetecilerin ve basın meslek örgütlerinin değil haber alma hakkı gasbedilen halkın da dahil olması gerekiyor. Çünkü bir ülkede basın özgürse o ülkede demokrasi vardır, tarafsız hukuk vardır. O yüzden Diyarbakır’daki meslektaşlarımızın davası sadece basın meslek örgütlerinin, gazetecilerin değil basın özgürlüğüne inanan tüm halkın da katılması, ilgi göstermesi gereken bir davadır. 11 Temmuz’da güçlü bir dayanışmayla sadece 15 meslektaşımızın özgürlüğünü kazanmalıyız. Demokrasi için basın özgürlüğünü, hukukun bağımsızlığı için basın özgürlüğünü, adil bir yaşam için basın özgürlüğünü savunmaya, bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

Gazeteciler 13 ay sonra hakim karşısına çıkıyor: "Herkesin basına sahip çıkması gerekiyor"