14 Temmuz 2023 03:50

Göçmen işçi güzellemesi: İstanbul

Ali Çarman, Murat Yeğiner'in yönettiği "İstanbul" oyununa dair yazdı.

İstanbul oyunundan bir sahne (Fotoğraf: Ali Çarman arşivi)

Paylaş

Ali ÇARMAN
Stuttgart

Gerçeğin peşinde koşan sanatsal çalışmalar eninde sonunda her bakımdan beğeni kazanan güzellikler ortaya çıkarır. Türkiyeli işçilerin Almanya’da binbir zorluk ve fedakarlıklarla geride bıraktığı yıllara ilişkin son yıllarda peş peşe övgüye değer sanatsal faaliyetlerden söz edilebilir.

İşte bunlardan birisi, şu sıralar Stuttgart Altes Schauspielhaus Tiyatrosunda sahnelenen müzikal de denebilecek “İstanbul’’ oyunudur. Her gösterimi dolu dolu geçen oyun tahmin edilenden daha fazla ilgi duymakta.

İstanbul adlı oyun, göç ülkesi olan Almanya’da yaşanmışlıkların farklı bir bakış ile birazda ironileştirilerek anlatılmakta. “İstanbul” işçi göçü hikayesini tersine çeviren ve farklı, yeni bir perspektiften anlatan bir oyun.

SEVDİKLERİNİ GERİDE BIRAKMA

1960’lı yıllar; “ekonomik mucize” Almanya’da değil Türkiye’de gerçekleşir ve Klaus adında bir Schwab misafir işçi olarak İstanbul’a gider. Elinde, umut dolu valiz ile Stuttgart’tan İstanbul Balat’a çalışmaya giden Klaus Gruber, burada anlaşılmaz zorluklarla karşılaşır. Çok sevdiği ülkesine dönüp güzel bir ev alma hayalini gerçekleştirmek için zaman zaman iki vardiya çalışmaktan geri durmaz. Sevdiklerinin özlem ve hayali içini yakar. Mektuplaşmalar bu hasreti dindirmez. Belli bir süre sonra ailesini yanına getirir ancak bu kez aşk sorunu vardır.

Klaus Gruber için vatan sevgisi, Stuttgart VFB ve Schwab olmakla kendini gösterir. Ağır-pis demeden her işte çalışan misafir işçiler yaşamakta olduğu ülkenin insanlarına kendini kapatmış, tıpkı Türkiyeli işçilerin Almanya’da yaptıkları gibi sadece Almanlarla bir araya geliyor.

İş arkadaşı İsmet, ona “Siz Almanlar hep böylesiniz. Çay değil hep kahve içersiniz. Neden Türkçe öğrenmezsiniz” diye çıkışır. Oyunu izlerken kullanılan sözcük ve cümleler bizlere çok tanıdık geldi.

Gündüz Türkiye, gece Almanya’yı yaşayan misafir işçi iki ülke arasında bocalayıp durur. Reinhold Weiser’in canlandırdığı Klaus tiplemesine baktığımızda çevremizde sayısızca benzerlerini görebiliriz.

ŞARKILARIN GÜÇLÜ ETKİSİ

Oyunda, Sezen Aksu parçalarından oluşturulan 15 seçkinin, canlı müzik eşiğinde başarıyla söylenmesine, zaman zaman seyirciler de katıldılar. Şarkılar, tiyatro metninin devamı niteliğinde olup apayrı bir canlılık katmakta. Tiyatronun gücü de burada ortaya çıkıyor. Her şey gözünüzün önünde olup bitmekte ve kendinizi ister istemez oyuna kaptırıyorsunuz.

Salt iş gücü olarak görülen insanların dünyasından kesitler sunan “İstanbul” oyununda Yönetmen Murat Yeğiner başarılı bir çalışmaya imza atmış. İzleyicilerin büyük çoğunluğunun Alman olması da empati kurmanın zorunluluğuna katkı sunuyor.

Gerek sahne dekoru, gerekse de oyuncular Reinhold Weiser, Ursula Berlinghof, Aykut Kayacık, Selda Falke, İrfan Kars’ a eşlik eden dört multi-enstrümantalist oyuna müzikal havasını fazlasıyla katmakta. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki yıllarda; göçmen işçileri (insanları), dertlerini, yaşadıklarını, çalıştıklarını, kaynaşmayı konu alan sanatsal çalışmalara tanıklık etmeye devam edeceğiz.

Türkçe-Almanca iki dilde sahnelenen ve şarkı sözlerinin Almanca alt yazı şeklinde sahneye yansıtıldığı ve de Türk-Alman Forumunun ön ayak olduğu, daha güzel bir hayat peşinde koşanların öyküsü olan “İstanbul” oyunu yazımızı Sezen Aksu’dan bir şarkı sözleriyle noktalayalım: “Hayat zorlaşınca/ Çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca/ Azalınca manadan/ Seyyar sevdalarda parçalanınca/ Dil yetmeyince/ Göz görmeyince/ Gönül hissetmeyince/ Kırılınca camdan kalp/ Dönüp yalnızlığa kitlenince/ O zaman şarkı söylemek lazım/ Avaz, avaz”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Sağlıkta randevu krizi derinleşiyor: Kamu hastaneleri, hastalara ‘kapı duvar’

SONRAKİ HABER

Aluform Pekintaş işçileri: Birleşe birleşe kazanacağız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa