16 Temmuz 2023 03:56

Osmanlı’da sansür, sürgün, idam…

Tarık Özyıldırım, Osmanlı Devleti'nde yaşamış şiirlerinden dolayı iktidarın gadrine uğramış Nefi, Seyrani ve Pir Sultan Abdal'ı yazdı.

Pir Sultan Abdal heykeli (Fotoğraf: Pirha) 

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

Vedat Günyol’a

Nefiler, Seyraniler, Pir Sultan Abdallar… Osmanlı zamanında yetişmiş bu şairlerin hazin hikayelerini duymuşsunuzdur. Kimisi idam edilmiş, kimisi sürgüne gönderilmiştir.  İnandıklarını korkmadan söyledikleri için… Bu yazımızda doğru bildikleri yoldan dönmeyen, bu uğurda bedeller ödeyen şairlerin hikayesini anlatacağız.

BİZE KAFİR DEMİŞ MÜTFÎ EFENDİ

17. yüzyıl divan şairlerinden biri vardı ki adı Erzurumlu Nefi’ydi. Anadolu’dan gelen bu genç şairin, gözü karaydı. Hicviyelerinin okları, sarayda en üsten en alta kimseyi ayırt etmeden on ikiden vururdu. IV. Murat’ın 25 Haziran 1629 Salı günü Beşiktaş’taki köşkünde yanı başına bir yıldırım düşer. O gün huzurunda Hekimbaşı Emir Çelebi ve Şair Nefi vardır. Nefi’nin “Sıham-ı Kaza”sı (Kader Okları) da IV. Murat’ın elindedir. Sultan Murat, bunu uğursuzluk sayarak Nefi’ye hiciv yazmaması konusunda tövbe ettirir ve onu memuriyetten alır.

Nefi ki dili yüzünden 3 defa memuriyetten kovulmuş bir kez de idamdan dönmüş bir şair. (Yazdığı kaside, sayesinde kelleyi daha önce bir kez kurtarmıştı) Bir süre sonra memuriyetteki görevine geri getirilir. Nefi bu durur mu? Dönemin Sadrazamı Bayram Paşa, her zaman hedefindeydi. Bir gün IV. Murat, “Nefi’yi sınamak için taze hicvin yok mu?​” der. O da yazdığı hicvi padişaha okur. Padişah bunu Bayram Paşa’ya iletince Bayram Paşa haysiyetinin zedelendiğini söyleyerek IV. Murat’tan Nefi’nin idamını ister: “Padişahım, halk arasında ırzım, haysiyetim kalmadı. Bunun katli için izin ihsan buyurunuz.”  Fetva verilir, onay alınca Bayram Paşa, Nefi’yi çağırtır; adam akıllı söver, hakaret eder. Sonunda “kaldırın” diye emreder.

Boyun Eğri Mehmet, şaire “Nefi Efendi gel hele, odunlukta hicvedilecek bir şey var” deyince Nefi sinirlenerek ağzına geleni söyler. 27 Ocak Perşembe 1635’te odunluğa götürülüp kementle boğdurulur. Cesedi denize atılır.  O dönemin tarihçisi Naima, Nefi’den şöyle bahseder: “Hicivci bir şair ki adı Nefi. Onun dört mezhebe göre katli bir yılan öldürür gibi vaciptir.”

Ulema da Nefi’yi o kadar sever ki(!) onun ölümü demek, oklarından da ömür billah kurtulmak demekti. Dönemin Şeyhülislamı Yahya Efendi, çağın büyük şairi Nefi’ye “kâfir” der. Nefi de: “Bize kafir demiş Mütfî Efendi,/ Tutayım ben ana diyem Müselmân,/ Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,/ İkimiz de çıkarız anda yalan!” 

Farsça Divan’ında kendisiyle mücadeleye giren insanların Allah’ın ezeli kahrıyla karşılaşacaklarını söyler: “Benimle mücadeleye kalkan insan, Allah’ın ezeli kahriyle teşebbüs etmiş demektir.” Gerçekten de öyle olur Nefi’yi öldüren Boynu Eğri Mehmet Paşa da sadrazam olur fakat o da boynunu başka bir cellada kaptırır.

Tevfik Fikret, Nefi için; “Bir yağız çehre çatılmış ki hançer kaşlar / Yine hançer gibi keskin iki manalı nazar.” der. Divanı bulunur, Siham-ı Kazası bulunur ama mezarı bulunmaz bir şair Nefi …

SEYRANİ’NİN DOĞRU OLAN SÖZLERİ

Osmanlı döneminde yaşamış yergi ustası bir başka şair daha var: 19. yüzyılda yaşamış Seyrani. “Yokladım kizirden vezire kadar/ Bana zulmetmedik zalim kalmadı” dizelerini yazan Seyrani sarayda çeşitli mevkilere gelir fakat haksızlığa, yolsuzluklara başkaldırır. Çünkü bilir ki ozanların asıl görevi, eğri olanı eleştirmektir: “Seyrani’nin doğru olan sözleri/ Helvanın içine giren tuz gibi”

Doğruları, her zaman korkmadan söyleyen Seyrani’ye onuncu köyün yolu görünür. Ölüm tehditleri alınca İstanbul’dan kaçar, en sonunda memleketi Develi’ye döner. Yoksulluk içinde delirerek ölür. Son günlerinde üzüm yapraklarını ateşe tutup yediği anlatılır. Seyrani şu dizeleri kaleme alır: “Eyvah fukaranın beli büküldü/ Medet ticaretin gücüne kaldık/ İyiler âlemden göçtü çekildi/ Bizler zamanenin piçine kaldık” 

PİR SULTAN ABDAL’IM HEY HIZIR PAŞA

Hak aşığı Pir Sultan Abdal da şiirleri yüzünden başı beladan bir türlü kurtulamayan şairlerimizdendir. Alevi-Bektaşilik üzerine araştırmalar yapan İrene Melikoff, Pir Sultan için “Sosyal ve inanç isyanının başını çeker.” der. Döneminin şairlerine göre protest şiirlere sahip olması onu diğerlerinden keskin bir çizgiyle ayırır.

Hızır Paşa, İstanbul’a gidip makamla döner Sivas’a vali olur. Bir yemek verir. Bu yemek sırasında Pir Sultan, bu yemekte yetim hakkı var, bunu köpek bile yemez deyince Toprak Kale’ye hapsedilir.  Hızır Paşa, onu affetmek için Pir Sultan’a içinde Şah’ın olmadığı üç nefes söylemesini ister. Pir Sultan ilk önce şu nefesi söyler: “Hızır Paşa bizi berdar etmeden/ Açılın kapılar Şah’a gidelim/ Siyaset günleri gelip yetmeden/ Açılın kapılar Şah’a gidelim.”

Sonra mahkeme tutanaklarını yazan katibe şöyle seslenir: “Pir Sultan Abdal’ım Hey Hızır Paşa/ Gör ki neler gelir sağ olan başa/ Hasret koydu bizi kavim kardaşa/ Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz”

Pir Sultan, üçüncü bir deyişle sözlerini bitirir:

 “…Pir Sultan Abdal’ım hey dost dünya durulmaz/ Gitti giden ömür ömür geri dönülmez/ Gözlerimde şah yolundan ayrılmaz/ Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim”

Bunun üzerine Kepçeli’deki Siyaset Meydanı’nda asılır. Son deyişi şöyledir: “Pir Sultanım arşa çıkar ünümüz/ O da bizim ulumuzdur pirimiz/ Hakka teslim olsun garip canımız/ Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.”

Hasan İzzettin Dinamo’nun “Öyle ölüler var ki, ben onların öldüklerini düşündükçe vakit olur yaşadığımdan utanırım.” sözünü biraz değiştirerek yazıyı noktalayalım “Öyle ozanlar var ki, ben onların öldüklerini düşündükçe vakit olur yaşadığımdan utanırım”

Aşık Serdari’nin çok sevdiğim mısrasını dostlar unutmayalım: “Serdarî halimiz böyle n’olacak / Kısa çöp uzundan hakkın alacak…”

ÖNCEKİ HABER

Yazar Can Gürses: Aidiyetimiz; neyi, niye ve nasıl yaptığımızın yegane belirleyicisi

SONRAKİ HABER

DEDAŞ protestosunda çiftçiler gözaltına alındı, traktörlere el konuldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa