İHD Adana Şubesi: Askeri darbeden bu güne İHD, 37 yıldır mücadeleye devam ediyor
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 37’inci yıl dönümü nedeni ile açıklama yapan derneğin Adana Şubesi; “Askeri darbeden bu güne İHD, 37 yıldır mücadeleye devam ediyor” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
1980 askeri darbesinin ardından özellikle cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamalarına karşı 17 Temmuz 1986 yılında, 98 insan hakları savunucusunun ortak imzası ile kurulan İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 37’inci yıl dönümü nedeni ile derneğin Adana Şubesi basın açıklaması yaptı.
“ETKİNLİK DEPREMDE HAYATINI KAYBEDEN İHD’LİLERE ADANDI”
Yaşanan depremler nedeni ile bu yıl kutlama yapmayan İHD, bu yılki etkinlikleri depremde hayatını kaybeden Diyarbakır’dan Melike Alp, Antep’ten Hüseyin İnan; Maraş’tan Ali Kaya, Salman Savranlı, Mehmet Ok, Mustafa Torun; Adıyaman’dan Sinan Serkan Arslan, Medine Taştan ve oğlu Ali Adar Taştan; Hatay’dan Hatice Can ve Mithat Can; İskenderun’dan Rafi Sümbültepe, Şeyhmus Günay, Mehmet Karlıdağ ve İzzettin Özgüç olmak üzere 14 üyesine adadı. Dernek binasında Yeşil Sol Parti Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları ve Adana’da emek ve demokrasi mücadelesi veren kurumların katıldığı etkinlikte konuşan İHD Adana Şube Başkanı Av. Yakup Ataş, uygunsuz yapılaşmanın, şehirleşmenin, betonlaşmanın insan hayatına mal olduğunu belirterek “Bizler, insan hakları savunucuları olarak bu depremde canlarımızı arkadaşlarımızı yoldaşlarımızı yitirdik. Onları hiçbir zaman unutmayacağız” dedi.
“37 YILDIR İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EN ÖNEMLİ SORUN”
Askeri darbe sonrası yaşanan işkence, idam, kayıplar, cezaevinde mahpuslara yapılan işkenceler gibi hak ihlallerine karşı kurulduğunu ifade eden Ataş, resmi ideolojiye karşı İHD’nin 37 yıldır Kürt sorunu, Ermeni soykırımı, Kıbrıs’taki askeri varlık gibi konularda korkusuzca düşüncelerini dile getirdiğini söyledi. İHD kuruluşundan bugüne Türkiye’de en önemli sorunların başında ifade özgürlüğü geldiğini dile getiren Ataş, “Türkiye’de yerleşik resmi ideoloji koyduğu sınırlar dışında konuşulmasına, yazı yazılmasına izin vermiyor. Bu nedenle birçok insan, yazdıkları yazılar, siyasi görüşleri, attıkları tweetler nedeniyle ya cezaevindeler ya da cezaevine girme tehlikesi ile karşı karşıyalar ya da adli kontrol hükümleri altında yaşamlarına devam ediyorlar” dedi.
“KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜME VE TOPLUMSAL BARIŞA İHTİYAÇ VAR”
Cumhuriyetten bu yana Kürt sorununda çözümsüzlüğün yoğun hak ihlalleri olarak yansıdığını ifade eden Ataş, “İnsan Hakları Derneği, insan hakları ihlallerinin en başında Kürt sorununun geldiğini sürekli dile getiriyor ve bu konunun çözümüne ilişkin önerilerde bulunuyor. . Geçtiğimiz günlerde, insan hakları savunucusu Vedat Aydın’ın ölüm yıldönümüydü. Vedat Aydın gibi birçok insanımız maalesef ki kontra cinayetlerde yaşamlarını yitirdiler. Bugüne kadar failleri ortaya çıkarılmadı, cezalandırılmadı. Birçok HDP’li milletvekili, bugün sadece siyasi görüşleri nedeniyle cezaevinde. Türkiye’nin Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ve toplumsal barışa ihtiyacı bulunmaktadır.” dedi.
“DEMOKRATİK BİR ANAYASA’YA İHTİYAÇ VAR”
Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri ve ötekileştirilen tüm toplum kesimlerinin insan hakları taleplerini kabul edecek yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç olduğunu dile getiren Ataş, “Türkiye’nin çözüm ve yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni ve demokratik Anayasa yapılmadığı sürece 1980 askeri darbesini yapan generaller tarafından yapılmış 1982 Anayasası üzerinde yapılacak değişikliklerin çözüm getirmesi mümkün değildir” dedi.
“YARGIÇLAR BAĞIMSIZ KARAR VEREMİYOR”
Eşitsiz koşullarda girilen son genel seçimde bir çok ihlal yaşandığını dile getiren Ataş, “Seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın milletvekili hakkını kazanmış olmasına rağmen cezaevinden tahliye edilmemesi oldu. Maalesef ki yargının geldiği nokta sorunlu. Yargıçların bile kendilerini özgür hissetmedikleri bir hukuk ikliminde yaşıyoruz. Gezi Parkı davasında akıl almaz bir kararla büyük cezalara maruz bırakılan Osman Kavala ve tüm Gezi Parkı davası mahpusları ile kısa bir süre önce kendi yayınında yaptığı konuşma nedeniyle tutuklanan Tele 1 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’dan söz edilebilir” dedi.
“HASTA MAHPUSLAR TAHLİYE EDİLMİYOR”
Cezaevlerinde en önemli sorunlardan birinin hasta mahpusların durumu olduğunu aktaran Ataş, “Cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların, çok büyük bir bölümünün yaşamsal hastalıkları var. Yargıtay kararları doğrultusunda, sadece adli tıp raporlarının delil olarak kabul edildiği bu durumlarda, adli tıbbın tıp etiğine aykırı taraflı raporları nedeniyle birçok hasta mahpus cezaevlerinden tahliye edilmiyor” dedi.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE KARŞI MÜCADELE DEVAM EDİYOR”
Devletin kadına yönelik politikasının Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir imzayla vazgeçilmesiyle birlikte çok açık bir şekilde netleştiğini ifade eden Ataş, “Devlet, kadını evde oturan ve çocuk bakan bir insan olarak görmeye devam ediyor. Son dönemde, devletin tüm muhaliflere karşı kullandığı şiddet ve nefret dili kadınlara ve çocuklara şiddet olarak geri dönüyor. Bu nedenledir ki kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik şiddet olaylarında büyük bir artış var. Kadın hakları mücadelesi son derece etkin; coğrafyamızda, tüm baskılara rağmen kadın hareketi vazgeçmiyor, varlığını devam ettirmekte kararlı ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik mücadele var gücüyle devam ediyor” diye konuştu.
“LGBTİ+’LARA KARŞI KIŞKIRTMALARIN KARŞISINDAYIZ”
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde tanımlanan ayrımcılık yasağına imza attığı halde LGBTİ+’lara yönelik büyük bir ayrımcılık ve nefret dilini kullanan hükümetin kamuoyu tüm alanlar kullanılmak suretiyle LGBTİ+’lara karşı kışkırttığını söyleyen Ataş, “Bunu insan hakları savunucuları olarak çok tehlikeli bir gidişat olarak değerlendiriyoruz. İnsan Hakları Derneği olarak, LGBTİ+ hareketine yönelik tüm hak ihlallerine karşı onların yanında olduğumuzu sürekli dile getiriyoruz” dedi.
“CUMARTESİ ANNELERİ’NE YASAĞI KABUL ETMİYORUZ”
İfade özgürlüğünün kısıtlanmasının somut örneklerinden birinin Cumartesi Anneleri’ne yönelik devlet saldırısı olduğunu ifade eden Ataş, “AYM, Anayasanın 34’üncü maddesinin ihlal edildiğine ve Cumartesi Anneleri eyleminin Galatasaray Meydanı’nda yasaklanmasının örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. Ancak 14 haftadır Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar, sadece bir Kaymakamın yasağı ile engelleniyor ve yok sayılıyor. Böylesine bir baskı ile karşılaşmasını, insan hakları savunucuları olarak kabul etmiyoruz. Bu konuda mücadelemiz sonuna kadar devam edecek” dedi.
“GERİ KABUL ANLAŞMASI İPTAL EDİLSİN”
Türkiye’de geçici statüler üzerine kurulu sığınma sistemi ve mültecilere yönelik kalıcı çözümlerden uzak politikalar nedeniyle mültecilerin çalışma hakkı, eğitim hakkı, sağlığa erişim hakkı, kültürel ve sosyal haklar, seyahat haklarının yok sayılmasının yanı sıra her alanda ayrımcılığa uğradıklarını belirten Ataş, “Siyasetçilerin sorumsuzca söylemleri nedeniyle mülteciler ırkçı ve nefret söylem ve eylemlerine maruz kalmaktadırlar. Kamplar ve Geri Gönderme Merkezlerinde suçlu muamelesi görmekte, özgürlüklerinden mahrum yaşamaya zorlanmaktadırlar. Oysa mültecilik bir tercih değil sonuçtur. Mültecilerin insan onuruna yaraşır yaşam olanaklarına sahip olması için Geri Kabul anlaşmaları iptal edilerek uluslararası mülteci hukuku çerçevesinde yasal düzenlemeler yapılmalıdır” dedi. (Adana/EVRENSEL)